şünüyorlardı, tebrik ederim. Seneler- dir Bakanlık böyle bir hamle bekli- yordu. Sis bu hususta azimle davra- nacagınızı gosterdınız İnşallah de- vamlı olu Bu tebrıkler muhayyel beyanat- tan mülhemdi. Abdullah Aker önce bu mevzu açılınca lâf değiştirdi; baş- ka meselelere atladı ama, akşama doğru o da artık, kendi ağzından ya- zılanları benimsemişti. Madem ki beyanat muvaffak olmuştu, varsın kalsındı. İş ne diye bozulacaktı? Ve Ticaret, Cumhuriyet, Milliyet gazeteleri, ilk defa olarak, hem de yalan bir haber neşrettikleri halde, tekzipten kurtuldular. Şimdi o gündenberi gazeteciler arasında yerleşen bir kanaat yar-: Doğru yazarsanız, mutlaka tekzip e- dilirsiniz. Ama usulünü biliyorsanız, yazdığınız yalanlar, aldığınız uydur- ma beyanatlar bile tekzib edilmez. Yeter ki, o yalandan büyüklerimiz memnun olsun! Basın Göze batan Bakan (Kapaktaki politikacı) B u haftanın başında Türkiyede, ü- zerine en çok husumet ve şimşek çeken insan, Basın . Yayın ve Tu- rizm Bakam Sıtkı Yırcalı idi. Hem de nahak yere! Bütün husumetlerin ve 'şimşeklerin Sıtkı Yırcalı üzerine çekılmesının sebebi başında bulundu- ğu Bakanlığın adıydı. Basına elbette ki Basın Bakanlığı karışırdı ve za- vallı Basın bir takım baskıya daha maruz bırakılmıştı! Menderes Hükümeti gider ayak bir kararname yayınlamıştı. Yeni yılın ilk günü yürürlüğe gi- ren ,bu Kararnameye göre bundan .boy le "Bilumum hususi ve ticari ilân- lar ve reklâmlar -kısacası hususi ilân. lar-, Türk Basın Birliği Resmi İlân- lar Limited Ortaklığı marifetiyle ad- ları tesbit edilecek gazete ve mec- mualarda tâyin kılınacak miktar ve nisbetler dairesinde" neşrolunacak- ta. Hükümet, piyasada darlığı hisse- dilen istihlâk ve istihsal maddeleri gi- i, hususi ilânları da tevzie tabi tu- tuyordu. Artık bundan böyle tıpkı resmi ilânlar gibi, hususi ilân almak, vermek ve neşretmek de devlet kont- roluna tabi idi. Bu vaktiyle C.H.P. yi gazoz imâl ederek devletçiliği had raddeye kadar tatbikle itham eden ve çok liberal bir politika takip e- deceği 1dd1asıyla iktidara gelmiş o- an D. P. nin kraldan da fazla kral- _ccıl_ polıtıkasının yeni bir tezahürü 1 Kararnamenin yayınlandığı ve he- le yururluge girdiği günden itibaren siyasi partilerde, basında, , umumi efkârda şiddetli aksülamel oldu. Ce- reyan eden hâdiseye pek âlâ "ilân faciası" denılebılırdı Bu facianın mü. sebbibi veya hiç olmazsa âleti — ise halk nazarında Sıtkı Yırcalı idi. öyle ya, Basına Tarım Bakanlığı karışa- AKİS, 11 OCAK 1958 Sıtkı Yırcalı Ben değilim! Ben değilim! cak değildi ya! Sıtkı Yırcalı! Çok yazıktı... Zira pek çok kimse bu genç politikacıyı istikbali olan ye istik- balini hâl uğrunda feda etmemeyi' artık öğrenmiş bulunan bir devlet adamı sanıyordu. Şimdi bir yola ge- tirme ameliyesini tatbik vazifesini o mu üzerine almalıydı? Halbuki, umumi efkârın Sıtkı Yır. Emin Kalafat Benimi Benim! Benim! OLUP BİTENLER çalıya karşı duyduğu hiddet hak- sızdı. Zira işler hiç de sanıldığı ve tahmili, edildiği gibi. dönmüyordu. Gerçi Sıtkı Yırcalının Bakanlığının adı Basın Bakanlığı idi ama, gazete kâğıdının, mürekkebin, klışelık çin- konun ve daha buna benzer pek çok şeyin olduğu gibi hususi — ilânların tevzii ile de meşgul bulunan tanınmış ideal arakadaşı Emın Kalafatın Dev- let Bakanlıgı idi. ama Basın- la niçin Basın Bakanlıgı uğraşmı- yordu da bu iş Devlet Bakanlığına bırakılıyordu" Bunun sebebi basitti. Sıtkı Yırcalı böylesine şimşek çe- ken bir işi üzerine almayı şiddetle reddetmişti. Şahım severdi ama, kadar değil. Zaten ellisine henuz gelmış bir politikacıdan, eğer siya- si hayatta kalmak istiyorsa — böyle bir fedakârlık beklememek lâzımdı. Nitekim hususi ilân kararnamesi- nin yürürlüğe girdiği ve tatbikine ait bir takım adımların atıldığı, gün- lerde Basın-Yayın ve Turizm Bakanı Ankara veya İstanbulda bile durmayı pek uygun bulmamış olacak ki kalk- mış, seçim bölgesi ve doğum yeri o- lan Balıkesire gitmişti. Sıtkı Yırcalı, hususi ilânların tevzii isleri ile en u- fak bir ılışıgının bile olmadığım gös- terebilmek ve üzerine çevrilmiş olan husumet oklarından kendini kurta- rabilmek için böyle bir yolculuğu ih- tiyar etmişti. Neticede pekçok görül- tü koparabilecek adaletsiz bir tevzi işine adının karışmasını arzu etmi- yordu. Sutten ağzı yananların yoğur- ifleyı -yemesine benzer bir 1ht1yatkarlık 1ç1ndeyd1 Alınan YURTTA alıkesirde Yırcalızadeler namıyla maruf bir ailenin oğlu olan Sıtkı Yırcalı, ailesinin en büyük evlâdıy- dı. 1908 tarihinde dunyaya gelmiş- ti. Kendisinden küçük erkek iki kardeşi vardı. Kız kardeşi Melâhat hanım İstanbulda öğretmen, lik yapıyordu. Erkek kardeşi ise tıp- kı Sıtkı Yırcalı gibi politikaya atıl- mıştı; Balıkesir milletvekillerinden Sırrı Yırcalıydı. Anneleri — Kadriye Hanım ve babaları Şükrü Bey hayat— taydı Sıtkı Yırcalı, ilk okulu Balıkesir- de okuduktan sonra İstanbula gıtmış ve orta ile lise tahsilini pek çok p litikacı yetiştirmiş olan İstanbul Er kek Lisesinde yaptıktan 'sonra İstan- bul Hukuk Fakültesine kaydolmuş- tu. Fakülteyi bitiren Yırcalı Hukuk Doktorası yapmak üzere Parise git- miş ve orada hem Hukuk Doktoru Unvanını almış, hem de Sciences Po- litigues'den mezun olmuştu. Pariste bir kaç yıl süren bu tahsil ve ihti- sas devresinden sonra yurda dönen Yırcalı önce Hazine Umum Müdürlü- ğüne memur olarak girmiş, aradan bir yıl geçtikten sonra da açılan Ma— liye ' Müfettişliği imtihanım kazana- rak Maliye Müfettişi olmuştu. 1945 yılına kadar Maliye Müfettişi olarak Anadoluyu bir baştan ötekine dola- şan Yırcalı 1941 yılında evlenmiş ve bu evlilikten iki çocuğu dünyaya gel- 13