cak patronlar bu mevzuda şimdilik anlaşamamışlardı. Ama bir gazete, İstanbuldaki Musevi cemaatinin na- şiri efkarı olan Fransızca — Journal D'Orient, fiatını derhal 15 ten 25 e çıkardı. Zira Journal D'Orient, oto- matikman lağvedilmesi ile, Hofer- Samanon Hol İlâncılık — Şirketinin şefkatli himayesinden mahrum mıştı. sını susturma kampanyası P. Hükümetlerinin basını arzu ettiği kalıba sokun — sıkıştırmak, uslandırmak ve kendine itaatkâr kıl- mak için giriştiği kampanyanın muh- telif safhalar arzettiği nazardan kaç- mıyordu. Evvela, yazı hürriyetim or- tadan kaldıracak derecede kısan ka- nunlar çıkarılmıştı. Daha sonra bu kadarla yetinemiyerek kâğıt, mürek- kep gibi malzemeyi kısmak suretile birtakım baskı tedbirleri alınmıştı. Şimdi üçüncü bir merhaleye girdiği- mizi anlamak için, hastalıksız bir gö- ze sahip olmak yeterdi. PHükümet, hususi ilân almayı, Vermeyı ve neş- retmeyi kontrolu altına alıyordu, Ta- lanların devletleştirilmesi de basını İktidarın hayallerini kurduğu şekli- de, ağzında sadece kendisi — tarafın- dan açılabilen bir kilit bulunan bir dudak haline getirmezse, hangi çare- ye başvurulacaktı? Dördüncü mer- hale olarak, azami baskı hadleri tes- bit edip, tırajları dondurma yoluna gidileceği şüphesizdi. Peki ya o zaman basın ne yapacaktı? Bu suali, besle- me olmayı kabul edemiyecek bütün gazetelerin yetkilileri aynı şekılde cevaplandırıyorlardı: " ka- patırız!" Tirajların tahdidi tedbiri- nin esbabı mucibesini hükümet daha şimdiden hazırlamış ve cebinin kuytu bir köşesine yerleştirmişti: "Kâğıt tasarrufu!" Fakat B. M. M. tarafından hükü- mete tanınan selâhiyetlerin hudutla- rı dışına çıkma suretile alınan- bü- tün bu tedbirler, hakikatleri ve fi- kirleri karartmağa kâfi gelecek miy- di ? Muhakkak ki tedbirler bazı gaze- telerde! az veya çok tesir icra edecek- ti. Zira basının artık ticari tarafı am- me hizmetine gelip gelmemeğe başlı - yordu. Gazetecilik bir endüstri olmuş tu.Öyle eskisi gibi binlerle değil, mil- yonlarla çevriliyordu. Ama ümit ve- rici işaretler de vardı. Meselâ en a- Jhr darbeyi yemiş olan Cumhuriyet, mutad vakar ve soğukkanlılığı — ile, "intişarı mümkün olduğu müddetçe.., hak bildiği yolda yurumege dogru bildiği fikirleri savunmağa evam" edeceğini alenen bildiriyordu. Hürri- yet ise, beklenilmez ve — gecikmiş- bir celadetle "Herşeye rağmen. ka- dirşinas okuyucularının baha biçil- mez teveccuhlerınden kuvvet" alaca- ğını "ve her zaman bu kuvvetli kay- nağa istinat” edeceğini açıklıyordu. Böyle ilâhlar yapmamış — olmakla beraber Vatanın da prensiplerinden vazgeçmesi beklenmezdi. Türk basını cidden zorlu bir im- tihan geçırıyor ve tarihi günler ya- şıyordu. AKİS, 11 OCAK 1958 YURTTA OLUP BİTENLER Barlas tahliyesinden sonra ailesiyle eride — bıraktıklarım unutmadı Politikacılar Geridekiler Bu haftanın başında Ankaradan ola çıkan bir otomobildeki dört kişi uzayıp giden yol boyunca hara- retli bir sohbete dalmışlardı şulanlardan bu yolcuların dördünün de hukukçu olduğu anlaşılıyordu. Funlardan uzun boylu ve gözlüklü o- anı açılmış, papyon kravat- l1 muhatabının anlattıkları karşısın- da ikide birde: "— Aklım almıyor doğrusu" di- ordu. Papyonlu muhatabı ise' acı acı gülümsüyordu. Sonra uzun müddet konuşan olmadı. Gözlerini önlerinde akıp giden yola dikmiş, bir takım düşünceler içinde susuyorlardı. Yoz- gata gitmekte olan bu yolcular, ge- çen yılın son günü Yozgat Cezaevin- den tahliye edilmiş olan Gazıantep hâdisesi sanıklarından ve eski Eko- nomi ve Ticaret Bakanlarından Ce- mil Sait Barlas, C. H. s Mil- letvekili Turhan Feyz oglu gene C, H. P. Milletvekillerınden Turgut Gö- le ile eski Doçentlerden Avukat Mu- mmer Akso Bu dört yolcu hâ- len Yozgat Cezaevınde mevkuf bu- lunan otuz Gaziantep hâdisesi sanı- ğını ziyarete gidiyordu. Barlas, geçen yılın son günü hiç ummadığı bir saatte tahliye edildi- ğinde uzun müddet arkadaşlarından ayrılamamıştı, 61 günlük — mevkufi- yeti sırasında birleşen kaderleri on- ları can ciğer yapmıştı. Bütün sa- nıklar tarafından "Baba" diye çağı- rılan Cemil Saitin aralarından ayrıl- ması, hapishanede kalanları da ye- tim çocuklara döndürmüştü. Uzu zamandır, yurtlarından, evlerinden çoluk çocuklarından ayrı kalan bu insanlar yanlarında tek dayanak ola- rak Barlası bulmuşlardı. Gerçi Barla sın tahliyesinden sonra da hapishane idaresinin kendilerine karşı durum değişmiş değildi. Eski hayatlarını devam ediyorlardı. Ne var ki bunla ra kendilerine vaktiyle gösterilen lâka sanki azalmış gibi geliyor ve ü zülmelerine sebeb oluyordu. Halbu sırf yılbaşı dolayısı ila Cezaevin deki sanıklara yüzlerce, belki de bin lerce tebrik, telgraf ve mektup gel- mişti Memleketin dört köşesinde vatandaşlar 1çerdekı sanıklara karşı büyükbiralâka gösteriyordu. M e lâ Trabzon P teşkilâtı 1çerde kilere yılbaşı için -fındık, Fenikeli portakal, Manisalılar üzüm gönder mişlerdi. Bütün bunlar maddi değer leri bakımından değilse bile manı değerleri bakımından sanıkları derece memnun ediyordu. Otomobille Yozgata gelen yolcu, o gün Yozgatta ilk temaslar yaptıktan, Cezaevindeki sanıkları yaret edip hal ve hatırlarını sordu tan sonra ayni gün akşam üze dönmüşlerdi. Cezaevindeki sanık "Baiba"larını karşılarında görmek son derece memnun olacaklardı. Cemil Sait hakikaten babalığını termiş, hürriyetine kavuştuktan so ra ilk iş olarak içerde bıraktıkları dertleri ile uğraşmağa — başlamış Beri yandan Cemil Sait sanıklara yakında gene eskisi gibi kalem mi delesine başlayacağını ve içerdeki unutturmamak için elinden Keleni pacağı haberini de, vermişti. Bütün bunlar sanıkların yüreğine su ser haberlerdi.