SİNEMA Walt Disney, Hollywood rejisörleri- nin pek hoşlandıkları "psychoanaly- sis" bahsini, bik etmeye kalkışmaz; sadece, bu o- layı, filmin öbür olaylarına geçmek için bir çıkış noktası olarak kulla- nır': Conguistador manilerden kor- kunca tabiatiyle onlardan atlıyamaz, atlıyamayınca kendisini zorlayan kü- çuk Celita'yı (Lalla Maley) yere dü- şürür, Celita yere düşünce ağır su- rette yaralanır kızı yaralandıgı için general müthiş ofkelenır lece, Disney'nin filmi asıl konuya başlar. Başlar ama filmin üçte ikisini kaplı- yanbu asıl konu -küçük Pablito'yla Congüistador'un, kendilerini takip e- denlerden kaçıp türlü maceralara atıl- ması-, dönüp dolaşıp hep aynı kapı- ya çıkıyor: Çocukların üstüne fâzla düşmemeli. Disney ile adanılan ise üs- tüne fazlaca düştükleri bu konuyu şişirmek, için hayal kaynakları pek kıt kimselerin' davranışıyla kesik ke- sik birkaç sahne tertipliyorlar: lito'yla at nehirden geçiyor, to yla at haydutların eline lito'yla at kılıseye sıgınıyor Pablito'- yla at fiesta'da.. rada, Meksi- kalı re]ısor Roberto Gavaldon ile fo- toğrafçısı J. Carlos Carbajal, Mek- sikalı sinemacıların fazlasiyle — düş- kün oldukları "sanatkârane fotoğ- raflar"la filmi süslemeği ihmal etmi- yorlar. Zaten filmin alâka çeken ta- rafı da hayvanların vaftiz edildiği sahne, bunu takibeden fiesta ve son- da yer alan boğa güreşi. Film, bu boğa gü reşının ya pıldığı yerde neti- ceye bağla : Pablito'yla birlikte bir çıftlıge ğ "Conguistador" bir boğanın hücumuna maruz kalın- ca kaçar, Pablito'nun himayesinden mahrum kalan atı çıngeneler kaçı- rır -hep küçük kızları kaçırmazlar ya-, boğa güreşçisine satarlar Pab- lito, Conguistador'u stadyomda az- gin bir boğanın karşısında — görünce meydana atılır Conguistador'u — bir kere daha ö en kurtarır. Sahne- yi gören general yumuşar, âtı Pab- lito'ya hediye eder. "Kahraman Asi" burada bitmiyor ama büyük bir ihtimalle gelecek yıllar da Pablito'nun büyüdüğünü, Conguis- tador'un yavruları olduğunu, hatta belki Pablito'nun generalin kızıyla evlendiğini, çocuklarının da Conau- istador'un — yavrulariyle — oynadığını gorecegız Kira bütün bunlar, bu çe- şit Hollywood prodüksiyonlarının o- lağan sonuçlarıdır. Disney de kendi- sini Hollywood un bu akıntısına bıra- kalı epey o Sınemada mısyonerlık İyi Fransız filmlerinin memleketimi- ze ne kadar az geldiği bilinir. Bu 32 "LD'Amour dı'une femme'dan bir sahne Sakın — sinema mevsim gösterilen — dikkate — değer tek Fransız filmi Marcel Carne'nın "Therese — Raguin"i idi. Lale Sine- ması değerli Fransız filmlerine has- ret kalanların çoklugu yüzünden "Therese Raguin"in — gösterilmesini bir hafta daha uzatmıştı Bu, mese- lâ Jules Dassin'in "Du Rififi chez les hommes” ibi daha geniş seyir- ci kitlelerine hitabedebilecek bir fil- min topluyabileceği alâkanın ne bü- yük olacağım ortaya koyuyordu. "Du Rififi chez les hommes" memle- ketimize getirilmiş, fakat - sansürün filmin en can alıcı sahnesini kesme kararı üzerine gerisin geriye Fran- saya yollanmıştı. Nasılsa bir yolunu bulup Türkiyeye gelebıldıgı hâlde beyaz perdeye aksedebilme imkânı- nı bulamayan başka bir Fransız fil- mi de hukukçu- sinemacı Andre Ca- yatte ın "Nous sümmes tous des as- sassıns - Hepimiz Katiliz" adlı ese- Bu fimi uzun zaman gümrük- bekletilmiş, bir taraftan da habire sahip değiştirmişti. Halen akı- betinin ne olduğu meçhuldür. Fransız sinemasının örnek temsil- cileri memleketimize ya hiç gelmi- yor, ya da geldikten sonra çeşitli kazalara uğrayıp seyirci huzuruna ıkmaya fırsat bulamıyordu. Film getirenlerle, sansür ve salon sahip- leri bir türlü aralarında anlaşmaya varamazken Fransa Konsolosluğu- na bâğlı Kültür Heyetinin, — Fransız kültürünün propagandası âdına, ka- rınca kararınca birşeyler yapmaya çalışması gerekirdi. Nitekim yapmı- aşkı aramayınız yor da değildi. İstanbulda Fransız Konsolosluğundaki salonda mevsim başından beri bırkaç film — gösteril- mişti. Nicole Vedrâs'nin "Paris 1900" Roger Leenhardt'ın "François Maurı- ae", Jean Gremillon'un "L'Amour d'un femme", Robert Bresson'un "Les Dames du B ois de Boulogne" adlı filmleri bunların başlıcalarıydı. Fa- kat bu filmlerin en büyük vasıfları Fransız kültürünün, Fransız sinema- sının ilk saftaki temsilcileri olmak- tan çok katolik kilisesinin ağır, ka- ranlık ve kasvetli havasını taşıma- larıydı. Vedres ve Leenhardt Fransa'nın en usta kısa film yapıcıları değildi- ler. Albert Lamorisse'in adını, lerının şöhretini duymayan kalma- "Le Ballon Rouge - Kırmızı Ba- lon dünyanın her tarafında hayran- lık toplamıştı. Alain Resnais'nin son filmi "Nuit et Brouillard - Gece ve Sis" gecen yılın en başarılı Fransız filmlerinden biri — sayılmıştı. "Hotel des InVâlides - Malüller Oteli", "Le Sang des Betes - Hayvanların Kanı" ve "Mon Ohien - Köpeğim" adlı eser- leriyle Georges Franju da kısa film ustalarının — başta gelenlerindendı Lamorisse'in, — Resnais'nin, Franj u - nun eserlerını göstermek "Franço Maurıac tan herhalde daha faydalıy Çünkü koyu katolik romancının kendi sesiyle kendi kendim anlattığı filmde babadan kalma —malikâneler ve uçsuz bucaksız birşey görünmüyor, da hem okuyucuların hem de seyir- AKİS, 13 NİSAN 1957