YENİLEMİYECEK OLANLAR mesleğin hür şekilde icradan başka ihtirası bulunma- yanlar, ama bu ihtirası içlerinde alev alev hisseden- ler dünyanın her tarafında hür basının, Adalet istikla- linin, Universite muhtariyetinin mimarları olmuşlardır. Bir millet, Demokrasi isteyen bir Milli Şef değil, Demokrasi içinde yaşamağa azmetmiş, politikacı olma- yan, mesleklerine âşık aydınlar yetiştirdiğinde hürriye- te hak kazandığım İktidardaki politikacılara ispat ede- cektir. O zaman haklar, bir daha geri verilmemecesine alınacak, o zaman hurrıyetın üzerine şal örtmek hiç kimsenin cüret edeceği iş olmıyacak, o zaman memle- ket hakiki mânasiyle Demokratik rejime kavuşacak- tır. e T ürk Demokrasisinin istikbaline ümitle bakmak için politikacı vaadlerinin dışında bir tek hakiki sebeb varsa o da, Türkiyede nihayet bu çeşit aydınların ken- dilerini belli etmeleri, üstelik, manevi de olsa şan ve şereflerin, itibarların en kıymetlısıyle çevrilmeleridir. Millet, büyük kitlesi itibariyle pasif kalmakta devam etse de, mesleklerini hürriyet havası içinde bir gün ifa edebilmek için bugün her türlü eziyete göğüs geren- leri kendi göğsüne basmaktadır. Bu, alaturka tevekkü- lün, yerini bir mücadele hayranlıgına yavaş yavaş terk etmekte oldugunun delilidir. diniz, orada gazeteden, gazetecilikten bahsediniz, size hükümet başkanına teşekkür telgrafı çektiği için ismi radyoda okunan zattan değil, Hüseyin Cahit Yalçından veya Metin Toker- den söz açacaklardır. Türkiyenin en tanınan gazetecileri bu hayli yaşlı ve hayli genç gazetecidir. Aynı yolda devam ettikleri müddetçe onların ya- zacakları, daima memleket çapında akis uyandıracaktır. Hüseyin Cahit Yalçın veya Metin Toker ne isterlerdi de, bol nimet dağıtılan bir devirde el- de edemezlerdi? Ama, hayır! Fikir- lerini olduğu gibi söylemişler, hapse atıldıkları zaman kimse onların gık dediğim duymamış, pek çok misal ol- duğu halde onlar, hiç kimsenin ayağı- na kapanmamışlardır. Yalçının veya Tokerin ihtirası! Kendilerine serveti, parlak kıymetleri, dünya nimetlerini istihkar ettiren, bunların yerine aile- lerinden, sevdiklerinden, hatta hürri- yellerinden fedakârlık yaptıran bu ihtiras bir gün şu memlekette her gün savcılığa — çağrılmaksızın, baş ucunda bir Demokleş kılıcı hissetmeksizin, tıpkı Batı memleketlerinde olduğu gibi fikirlerini serbestçe ya- pabilmek ihtirasından başka bir şey değildir. Politika- da gözleri yoktur. Politikayla alâkaları, — gazetecilik mesleğinin politikayla — alâkasından — ibarettir. Böyle olmasaydı garsonluktan veya kara borsacılıktan, ya da devlet düşkünlüğünden gazeteciliğe geçenlerın bir vasıta sayanların yolundan yürürlerdi Aama, milletin nazarında bu gün sahip oldukları ve pek az kimseye nasip şerefli mevkıı rüyalarında bile göremezlerdi. İsteği Ya bir Turhan Feyzioğlu? Bir Turhan — Feyzioğlun- dan bahsedildiğini duymayan, onu tanımayan, bilme- yen ve onun hayranı olmayan bir tek Türk aydını var mıdır? Turhan Feyzioğlu ne istiyor? rofesörün meslek hayatım, hatta talebelik yıllarını karıştırın; bir tek ihtirasın gönlünde yattığını — göreceksiniz: Öğret- mek, parlak ve hür fikirli gençler yetiştirmek. Si- yasal Bilgiler Fakültesinin eski Dekanı da, ne isterdi e elde edemezdi ? Bin devlet dairesinde muşavir olup servet mi yapamazdı, frenklerin dediği gibi "Prense- AKİS, 13 NİSAN 1957 Prof. Turhan Feyzıoglu Öğretmek sin hesabına" Londradan New - York'a cirit mi atamaz - dı, yoksa politikaya atılmaya hevesli olsaydı önünde kapılar mı açılmazdı Ama urhan Feyzioğlu, bir ilim adamıdır; başına getirilen dertlere bir gün topraklar üzerinde ilmin sesi hür ve saygı — uyandırır tarzda yükselebilsin diye, o da gık demeden katiannnş, sevdiği kürsüsünden ayrılmıştır. Yarın daha büyük fe- dakârlıklara katlanması gerekirse onu da göze alaca- ğından Türkiyede herkes emin olmalıdır! Eğer bugün Turhan Feyzioğlunun ağzından çıkan söz bu kadar ge- niş akis uyandırıyorsa, sebebi o inançtan başka şey de- ğildi Tıpkı Turhan Feyzioğlu gibi, politikayla alâkası ol- mayan ilim adamı arkadaşları, Muammer Aksoylar Münci Kapaniler, Şerif Mardinler ve kürsülerini muha- faza etmekle beraber bunu hayatlarının gayesi yapma- yan, hayatlarının gayesi olarak o kürsülerde ilmin se- sini duyurmayı seçen Sıddık Samiler, Ragıp Sarıcalar, Hüseyin Naili Kübalılar, Osman kyarlar ve diğerleri muhtar Üniversiteyi bir gün mutlaka gerçekleştirecek- lerdir Turkıyede hangi hakim "Beyaz eldivenli adam" Hamdi Öner kadar kitlelerin ruhuna işliyebilmiş, ken- disine milli vicdanda daima şerefle anılacak bir mevki yapabilmiştir? Hamdi Öner ismi, A- daletimizin tarihi yazıldığında elbet- te ki unutulmıyacaktır. O tarihe baş- kaları da, geçeceklerinden emin ola- bilirler. Ama nasıl, ama nasıl yarâb- Bunlar, Hüseyin Cahidler ve Metin Tokerler, Turhan Feyzioğlu ve arka- daşları, Hamdi Önerler ve benzerleri tarihin hiç bir safhasında, hiç bir kimse tarafından mağlüp edilemiyen zincirin bizdeki halkalarıdır. Onların kuvveti; kendilerinde olduğu kadar, yaptıkları tesirdedir. Tarihin her dev- rinde bu gibiler kendi mesleklerinde birer ideal olmuşlar, onları daha bir çokları takip etmeyi şeref bilmişler, sonunda zafer mutlaka kazanılmıştır. İsimlerinin tanınmış olması, meslek- lerinde yüksek mertebelere çıkmış bulundukları halde taviz vermeyi şid- detle reddetmeleri aynı mesleğin daha küçük kademelerindeki meslekdaşları için bir örnek teşkil etmiştir. Onla- rın yaktıkları ateşin başında, Üniver- sitede, Adalette henüz ısıtmasa bile, yavaş yavaş tutuştuğunu görmemek için mutlaka kör olmak lâzımdır Siyasi mücadelede akıllı taraflar, bu — gibileri kendi taraflarına almaya muvaffak — olmuşlardır. Uzağa bakmaya hacet yok; kendimize bakalım kafi.. D.P. nin zaferinde elbette ki kurucuların maharetinin, başarılı taktiklerinin rolü büyüktür. Ama zaferin hakiki mi- marları menfaat için değil, sevip — bağlandıkları mes- leklerini hürriyet içinde yapabilmek için D.P. ye des- . Adnan Menderes etrafına bak- 1950'de ve 1954'de onları, büyük ekseri- yanında görürdü. Bugün, ne garip, Menderesin yanında bulunanlar eski İktidarın 1946, 1950 ve 1954'de yaranda bulunup, imtihanlarını vereme- miş olanlardır. Buna mukabil zafer yıllarında Mende- resin yanında mevki almış olanlar, karşı taraftadır. Ötekileri her iktidar, kolaylıkla devşirebilir. Ama 1958'de görülecektir ki, siyasi zaferler, birincilersiz asla kazanılmıyor. 13