13 Nisan 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

13 Nisan 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Zeytune Cabbar tabloları arasında Duvarların — boş Duvarlarda bir kaç fotoğraf asılıydı, birkaç tane aplik ve bir iki de tabak. Genç kız İngilizce ögretmeniydi İs- tanbulin birçok zengin evlerine girip çıkıyor, ders veriyordu. Fakat öğret- menlik onun asıl meslegi degıldı Bu işi hayatını kazanabilmek için yapı- yordu. Genç kus ressamdı. 22 yaşın- daydı Turktu Fakat — memleketine yeni kavuşmuştu. Ailesi Kazan Türk- lerindendi. İhtilâl sırasında — Rusya- dan kaçarak Japonyaya geçmişti ve işte genç kız bu uzak memlekette dünyaya gelmiş, ilk defa fırçasını o- rada kullanmış, orada sergiler aça- rak, genç yaşına Tağmen kendisin- den bahsettirmişti.. Zeytuüne Cabbar -genç kızın adı buydu-, şimdi Maçka- daki bu güzel apartman dairesinde, ders vereceği talebeyi beklerken, bos duvarlara biraz hüzün, biraz da hay- retle bakıyordu. Gözleri her gittiği evde bir sanat eseri, bir güzel tablo arıyordu.. Fakat duvarlar ekseriya boştu. Daha fenası bazan orada ga- yet acemi ellerden çıkmış meyva re- simlen veyahut fena roproduksıyon— lar görüyordu. Zeytune Cabbar rası olmayan kimselerin çok tanın— mış tabloların - röprodüksiyonlarını eylerine asmalarını bir dereceye ka- dar anlıyordu. Anlayamadığı, zengin kimselerin röprodüksiyonlara, hem de kötü röprodüksiyonlara rağbet et- i. Halbuki İstanbulda ne iyi ressamlar vardı. Hem bunlar sık sık sergiler de acıyorlardı. Zaten aynı boşluk büyük apartmanların antreler e de nazarı dikkati celbediyordu. Inşaat yapılırken antrelere panolar konmuştu.. Bunların içi ise, ilelebet AKİS, 13 NİSAN 1957 kalma tehlikesi yok boş kalmaya mahküm bir eda ile mahzun mahzun insana bakıyordu. Japonyadan gelen bir genç Tressam için sanata karşı evlerimizin göster- diği bu alâkasızlığı anlamak cidden zordu. Çünkü Japonyada bir ev kadı- nı, evini suslemek için herşeyden ev- vel çiçeğe ve resme, sanat eserlerine kıymet verırdı Çıçeksız oda, ta losuz ev Japonyada pek az görü— lürdü. Zeytune Cabbar henüz çok olmasına Trağmen orada aç- tığı iki sergide 44 tablo satmıştı.. Son defa, tablolarında bir tanesini satın alan dul bir öğretmen kadınla tanış- mıştı.. Bu kadın kocasını kaybettik- ten sonra, yalnız başına, kalabalık bir aile geçındırmek zorunda kalmıştı. Buna rağmen sergileri geziyor ve be- ğendiği bir tabloyu fedakârlık pa- hasına satın alıyordu. Çünkü evinin neş'eli, güzel bir ev olmasını ve ço- cuklarının güzel şeyler gorerek bü- yümelerini istiyordu.. Halkın güzel sanatlara karşı gösterdikleri bu ala- ka, haliyle, güzel sanatların inkişafı- na hizmet ediyordu. Zeytune Cabbara göre sanatkârı, kendi çalışması kadar muhiti yaratırdı Eğer bir şehrin halkı resme kıymet verir, resim hak- kında fikir sahibi olursa o şehir iyi ressamlar yetiştirirdi. Japonyada "sa- natkârı yaşatma" dernekleri vardı. Bunlar henüz meşhur olmamış res- samları teşvik maksadı ile her sergi- de bir kaç tablo satışını üzerlerine alır ve zenginlere, büyük müessese- lere, yeni açılan lokallere bu tabloları satın aldırtıyorlardı. Hayatını resim ya- para azanan ressamların daima daha iyi şeyler yapacakları inkâr e- KADIN dilmez bir hakikatti.. Bir sanatkârı tualinin başından alıp başka bir sa- hada hayatını kazanmaya göndermek ©o ressamı biraz öldürmek değil mıy- di? Zeytune Cabbar varlardan indirdi.. gözlerim boş du- Bütün bunlar onun kendi dertleri idi.. Şu anda aklı evin- de, tuallerinde idi.. Senelerden beri hayalınde canlandırdığı İstanbula ni- hayet kavuşmuş ve bir sene zarfında ona doyamamıştı.. Onun eşsiz güzel- likleri, çamurlu sokakları, onun taşı, onun toprağı, onun insanı.. Zeytune Cabbar işte tuallerinde — bunları ya- şatmak istiyordu.. Halbuki şimdi İn- gilizce ders vermesi, biraz sonra baş- ka bir evde, yarın sabah bir başkasın- da gene Ingılızce ders vermesi lâ- zımdı.. Vakıa tablo satarak İstanbul- da birdenbire meşhur olmayı hiç düşünmemiş, tan ise ona karşı İlakayttı. kü bu güzel İstanbulda sanatı ya- şatacak sıcak muhiti boşuna ara- mıştı. Şehir Galerisinde açtığı resim sergisi alâka toplamıştı. Akademi iki tablosunu satın almıştı ve An- karada çok yakında yeni bir sergi açacaktı. Bunlar iyi bir başlangıçtı. ma umumiyetle sanat kâfi derece- de kıymetlendirilmediği için, sanatla ilgili dernekler, yardımcı müesseseler yoktu ve sanatkâr olarak İstanbulda yaşamak pek de kolay değildi.. 27

Bu sayıdan diğer sayfalar: