A S K E Psikoloji Asker ocağı Askerlık şubesının kapısından yir- mi yaşlarında bir genç çıktı ve ilk otobüse bınerek en kısa zamanda evine, annesine ulaştı Aylardır merak beklenen gün nihayet Bu genç emsalı ile birlikte asker ocağına, vatan vazifesini ifa etmey gidecekti. Askerlik şubesinde yapılan muaye- nede sağlam mış ve piyade eri olarak Denizli Eğitim Alayına sevke- dilmesi kararlaştırılmıştı. Daha nizlinin coğrafi durumu, iklim vazi- yeti hakkında hiç malümatı yoktu. Anne ve babasının bütün ısrarlarına R LİK misti. Denizlide askerlik yapmak her- halde İstanbulda askerlik yapmağa benzemezdi. Ama şans ona gülmemiş- ti. Mecburi bir eğitim devresi vardı. Bu devre mutlaka tatbik edilmesi, uygulanması gereken bir temel eği- timdi. Bu eğitimin sonunda yapılan er tevziatı da, yurdun her köşesine dağılmış ve buram buram askerlik kokan kışlalara yeni yenı elemanlar kazandırıyordu. Vatan ve — mertlik duygularının kaynaştıgı bu ocaklara gelen her acemi, buralarda askerlik mesleğini tatbikatlar ve manevralar- la nazariyattan çıkarıp hakiki harp sahası şartlarına uyduruyor, kendisi- faydalı olacak şekilde yetiştiriyor yetiştiriliyordu. Er tevziatı, eğitim merkezleri için halli pek muşkul olan bir mevzuydu. Bir eğitim alayında and içme günü Asker ocağından rağmen bir türlü ilk mektebin beşin- ci sınıfından diploma alamamış ve ça- lışmayı, mahalledeki futbol takımına, Acarın kahvesindeki tavla partisine değişememişti. Şimdi de bu vatan vazifesini er olarak yapmaya mec- urdu. "Er" kelimesi, manasıyla bü- tun rütbelerden yuksek bir ifade ta- şıyordu Taşıyordu ama, her neden- rahatlığına alıştığı bir haya- tı terkedıp çetin bir ayata yı niden başlamak bu delikanlıya zor geliyordu. Bunu daha uygun bir formül içinde halletmek imkân da- hilinde değil miydi? Kendisinden evvel asker ocağına katılanların hi- kâyesini gene Acarın kahvesinde din- lemişti. Kapı komşusu Ahmet, Soğuk- kuyu Askerlik Şubesinden asker ol- muş. Eğitimini Mamakta yapmış, as- kerlik vazifesini de İstanbulda bitir- 32 şerefli bir hatıra Bu daha önce verilmiş direktif ve e- mirlerle kati ve kesin olarak belirtil- miş, erlerin ait oldukları askerlik şu- belerinin bağlı bulunduğu askerlik daireleri hudutları içine, yani kendi memleketlerine tekrar tevzi edilme- meleri bir prensip kararı olarak ele alınmıştı. Bu karar kıtalarda bir- çok idari sıkıntıların Öönüne geçi- yor, birliğin disiplin ve — çalışma fa- aliyetini — ayarlıyordu. halde bölü yatakhanesi - mayan kimselerin barındığı bir yer manzarası halini lıyordu böyl olursa herşeyin onlar. iyet edil- diği nöbet mahallerini kım beklıye cekti? Amerikada askerlik böyledir dıyenler ve buna inananlar bu suret- le hareket etmekle hem medeni cesa- retlerini kuvvetlendirmek ve bölük idare mekanizmasını işgal etmekle kalmıyor, ücretli askerlik manzarası içinde 24 ayın dolmasını bekliyorlar- dı. Er tevziatı hususunda verilmi direktif ve emirler de bu halleri önle- mek kastına matu Tevziat gunlerının yakınlaştıgı bir- lik kumandan ve mensuplarına gelen mektup ve zıyaretçılerle daha çok bellı oluyordu Uzak akrabalar, sene- lerdir sesi sedası işitilmeyen dostlar bu günlerde ya kendi yakınları ya- hut tanıdıklarının hatırları — için, mümkün olursa diye bir tavassut ri- ca ederek ortaya çıkıyorlardı. Kimi zahmeti düşünmiyerek daha tesirli olsun diye bizzat Zziyarette bulunu- yorlardı. Öne sürülen mazeretler çok kere, oğlu askere gitmiş ve kimse- SİZ kalmış bir aileye, bu askeri civar bir birliğe aldırmak suretiyle maddi bir yardım, kimi de gurbet ve sıla mazeretlerine dayanılarak yapılması arzu edilen manevi yardımlardı. Ama mazeret ve müracaatlar yalnız bu misal içinde kalmıyor, muhtelif bir- iklerin kumandan ve personeli akla hayale gelmeyen pek çok müracaat- larla sık sık aranıyordu. Tevziatta, erlerin gidecekleri bir- liklere dağıtılmasına selâhivetli olan- lar, bu tesirler karşısında bir nebze tereddüt anı geçiriyor, fakat asıl o- lan vatan vazifesi için her türlü te- sirden azade Mehmetçik gene, hudut kulelerinde şan, Şeref dolu bayrağın gölgesinde ufukları gözlüyordu Mevzuubahis olan vatan vazifesiy- di ve her asker, elbette ana - baba yavrusuydu. Herkesin mutlaka bir mazereti olabilirdi. O zaman hudut kalelerini kim dolduracaktı? Bu bir moral meselesi mi, yoksa bir telâkki veya zihniyet unsuru muydu? Mesu- liyetini müdrik her şube Ahmet Mehmet demeden terazi kefesini a- yarlıyarak tevziatı yapıyordu ama birkaç gün evvel mektup gönderen yahut ziyarete gelen kimseler, bu fa yolda rastladıkları zaman eskısı gibi iltifat etmiyor, hazan da görme- mezliğe geliyorlardı. Bu da sosyal mü- nasebetleri zedeliyen bir hâdiseydi. Gelecek 24 ay nasıl olsa dolacak ve yaşayana pek çok kıymetler kazan- dıracak bir istikbaldi. Öyle ya. asker- likten önce iyiyi ve kötüyü ayırt et- mesini bilmeyen korpe bir dimağ, terhisten sonra daha çok olgunlaşmış yatağına daha çek oturmuş bir akar- su gibi ana - baba ocağına dönecek- ti. Asıl olan sıhhat idi. Bu da içinde 24 ay geçecek olan garnizon tarafın- dan düşünülmüş, sıhhi tedbirler alın- mış, asker hastananeleri tesis edil- mişti. Eldeki imkânlar yetmiyorsa 3 öğünlük istihkakı 112 kuruş erin karnım doyurmuyorsa bu kimin ka- bahatiydi? Mevcut imkânları en tü- zel şekle çıkarmak, askerin yattığı ve yemek yediği yerleri daha uygun şe- killere sokma alınmış ve alına- cak mevzulardı. O zaman hudut bir- likleriyle İstanbul, Ankara garnizon birliklerinin farkı kalmıyacaktı Bu mâhzur bertaraf edilince, ınsan psı— kolojisinde "iyi yerde askerl ak" düşüncesi, elbette kendılıgınden ortadan kalkacaktı. AKİS, 23 MART 1957