"Cehen- nem Kapısı"- görmek mümkündü a- ma, seçen hafta Japon elçiliğinin U- lus sinemasında tertiplediği program- da yer alan "Kaderin Maskesi" için aynı şey söylenemezdi. Naboru Na- kamura'nın eseri, Japon tarihi film- lerinin çoğu gibi konusunu ortaçağ Japonyasının saray rikalarından alıyordu: XII. Asrın sonlarında de- rebeylığın en kuvvetli şahsıyetlerın- den biri olan Yoritomo ölünce yerini oğlu Yorite "shogun" olur. Yaşı küçük olduğundan büyük babası Hojo To- kimasa'nın naıplıgı altında hüküm sürer. Tokimasa ise yaşlı fakat çok muhteris bir ada dır Yoritomo'dan dul kalan kızı Masako'" üfuzundan faydalanır, onu entrıkalarına âlet e - der. Hatta devletin selâmeti bahis konusu olduğuna inandırarak onun da rızasıyle genç Yorııeyı surgune yollar, yerine onun kardeşini "sho- gun" yapar. Yoriie, ölen karısına çok benzeyen bir kadınla yaşamaya baş- lar, ama Tokimasa onun hayatta bu- lunmasını devamlı bir tehlike say- maktadır. Yoriie'nin sürgündeki köş- küne baskın yaptırarak onu öldürtür. filminde - "Rashomon" ve Bu mevzuu rejisör Nakamura, bir- çok insanın hikâyesini, hem de birbi- riyle alâkalı hikâyeleri birleştirerek çapraşık bır ,hale getiriyor. Filmin en zayıf yönü de bu.. Sinematik bir- lik böylece kayboluyor İhtiyar muh- teris Tokimasa ile saf kızı Masako'- nun münasebetleri, Yoriie ile Tokima- sa'nın mücadelesi, Yoriie'nin sürgün- de tanıdığı kadınla munasebetı, bu sonuncunun asalet düşkünlüğü, Ja- ponyanın en ünlü maske yapıcısı o- lan babasının sanata tutkunluğu ken— di başlarına alındığı vakit başarılı olmakla birlikte, hepsi birarada seyır cinin dikkatini dağıtmaktan başka bir işe yaramıyor akamura' nın filmi, e de alıştığımız - tarihi fılmlerın dışında bir eser: Rejisörün isini ciddiye aldığı, seyirciye saygı gösterdiği, bir tarihi in en a- zından gerekli şartlara uyduğu hemen her sahnede göze çarpıyor. Progra- mın ikinci kısmı olarak gösterilen kısa dokumanterı seyredenler, Naka- mura'n deki saray dekorları- nın gerçeğe pek yakın olduğunu far- kettiler. Dekor, kostüm, açık hava sahneleri, hiç şüphesiz bugüne kadar sinemada rengi en başarılı şekilde kollanan Japon sınemalarının orta seviyede bir filmde bile hu hususiye- ti devam ettirmeğe çalıştıgını orta- ya koymaktaydı. “Kaderin Müaskesi"nden çıkan se- yirci tatmin olunmuş sayılmazdı ama, bu pekâlâ bir - başlangıç olabılırdı Savaştan sonra Türkiyeye Japon filmi gelmişti, ustelık bunlar hiçbir vakit Ankarada gosterılme- mıştı. Daha genış bir seyirci kitlesi- ni toplıyacak bir "Japon filmleri haf- tası savaş sonrasının, en dikkate de- ge nemalarından birini Türk seyir- cısıne tanıtılabılırdı Yeter ki lilml daha iyi seçılsın. Bu da, çok zor bir iş değildir. AKİS, 23 MART 1957 Filmler "Beş Hasta Var" reji sorun, ışının ehli olup olma- dgıçk çeyrek saatte belli olur. Yazılmamış bir kanun fil- min süresini sınırlandırmıştır. Reji- sör bu kısa zaman parçası içinde ça- lışmak — zorundadır. undan dolayı da her dakikasını dıkkatle sarfeder. """ çeyrek saatte yapamıyan, şahıslarını tanıtamıyan, şahısları a- rasındaki bağların i lüğümlerini bu arada atamıyan bir rejısoı'un ba- şarısızlığa mahküm olduğunu söyle- mek hıç de yanlış degıldır "Beş Has- t Var"ı seyreden seyirci filmin ilk on dakikasında' bunlardan da fazlası- nı biliyor, filmin sonunu tahmin ede- biliyordu. "Beş Hasta Var” Etem İzzet Be- nicenin romanından alınmıştır. Vak'- a bu asrın başlarında geçmektedir: Bir talebe ile sevişen genç bir üvey babası tara fından Mısırlı zen- gin bir paşaya zorla nikâh edilişini, kızı kurtarmaya çalışan delikanlının sürgüne yollanışını; genç kızın da undan sonraki ömrünü mtıkam mak için geçirdiğini anlatan "Beş Hasta Var" tefrika romanlarının bü- tün hususiyetlerini taşımaktaydı Re- jisör Atıf yılmaz d! ana büyük bir sadakatle işe gırışmıştı Boylece, sonu önceden tahminlene dıkça uzadı. Seyirci unutulamayacak aşkların varlığını, kalplerin parayla satın alınamıyacağını, naranın saadet getirmiyeceğini -bir kere daha Öğrendi Ama itiraf etmeli ki filmin surp rizleri de vardı; bunların başında fil- min adı geliyordu: "Beş Hasta Var"- m sonlarına gelindiği halde ortada hastadan eser görülmüyordu. Bir ara, prenseslikten sokak fahişeliğine dü- SİNEMA şen gene kızın frengi olduğu anlaşıl- dı. Seyirci geri kalan stayı merak etmeye başladı. Frengili hasta yedi yıl yattığı hapisten çıkıp bir hayli zaman da sokaklarda sürttük- ten sonra ani bir buhrana kapılıp fe- laketıne yol açan dört erkeği bir kaç at içinde ısırarak hastalığı aşıla- yınca merak zail oldu. Romanın ve filmin adı kurtulmuştu. Fakat prodüktörü de memnun et- mek 1lâzımdı. Prodüktörlerimiz ise hassas insanlardı, öyle komedi duy- gusu verecek sahnelerden hoşlanmaz- lardı. Bunun için de en katı yürekle- ri eritecek bir bitiş hazırlanmıştı: Ölüm döşeğindeki genç kız, sürgün- deki sevgılısını son bir kere daha gormek ister. Duası kabul olun Annesi biraz sonra delikanlıyla bır— likte ıçerı girer. Genç kız, on yılda fazla süren kalebentliğin eskisinden daha gençleştirdiği sevgılısının kolla- rı arasında can verir. Film, bir yaş günü pastası gibi mumlarla donatıl mış türbenin görüntüsüyle sona erer. 'Beş Hasta Var"ın dikkat çekici tarafı, tehlikeli bir temayülü ortaya koyması: Fasit bir daire içinde dönüp dolaşan, klişe olaylar, klışe tıplerle dolu olan konu rejisörü "şekilcilik' yoneltıyor Hep aynı şeyleri gevele— ip duran küçük küçük olayları alâ- ka çekici bir kılığa sokmak için re- jisörün gayreti dekorlara,' kostümle- re, görüntü düzenlemelerine çevrıl miş. Aranmış kamera açılan, "pitto- resque" dış manzaralar, aynı pozda iki insanın buyuk planlarıyla yapılan geçişler hep bu "şekilcilik" endişesi- nin neticesi. Bu durum, belki geliş- emış bir seyirci toplulugunu oyalar, aldatabilir ama Trejisörün de kendi kendini aldatması gibi kaçınılmaz bir yola çıkar. 'Beş Hasta Var" dan bir sahne Asıl hasta Türk filmciliği 31