zerine çekti. İnişler ve çıkışlar Mas- keli Balo'daki Ulrica kadar rahat de- ğildi. Dramatik soprano olarak esere güçlükle intibak etmesi beklenirken Belkıs Aran ses bakımından Neriman Esi'den sahne tekniği itibarile hep- sinden üstün bir oyun çıkardı. Rolü- nü hiç tenakuza kapılmadan başarı ile canlandırıyordu. cak, müzikal bakımdan mütalâa edilince sesin sop- rano olması dolayısiyle arzu sdilen kontrast renkleri tamamen sağlaya- madığı görülüyor, diğer taraftan sa- natkâr, sert hareketleri ve fazla ba- ğırması ile seyircilerde operada değil de tiyatroda bulundukları — intibammı veriyordu Menotti'nin eserinin en tatlı melo- dilerini, pek fazla güç olmayan Mo- nica partisinde bulmak mümkün. Ge- rek Sabahat Tekebaş, gerekse Şadan Candar iyi bir ses tekniği yanında ba- şarılı oyunları ile rollerinde hiç bir boşluk bırakmadılar. Fakat Şadan Candar'ın pürüzsüz olduğu nisbette yumuşak ve tatlı ses kalitesi dinleyi- ciler üzerinde bambaşka bir tesir hu- sule getirdi. Ali Köpük'te Mr. Gobineau olarak sahne ve ses bakımından hiç bir hu- susiyet bulunmadığı söylenebilir. Ay- nı role çıkan bas Ayhan Baran'ın ses hacmi diğerlerini fazlası ile bastırdı- ğı halde zevkle dinlendi. Mrs. Gobi- neau Mukadder Gürten - ise, sağlam bir teknikten başka kısa rolünün dramatik cephesini tamamen kavra- mış görünüyordu. Mrs. Nolan'a ge- lince, Fevziye Bartu'nun gerek oyun, gerekse ses bakımından başarısına mukabil aynı rolde Mesude Çağla- yan çok sönük kaldı. Toby rolüne gelince... Elinden ge- leni yapmağa gayret eden, fakat el- Gian - Carlo Menotti Bereket iyi yazmıştı lerini boşluğa uzatarak — dudaklarını kıpırdatmak ve gülümsemekten baş- ka hemen hiç bir şey yapamayan bir gençle karşılaştık. Bu rolün, Avrupa ve Amerika sahnelerinde çok zaman bir erkek balerin tarafından temsil edildiğini ve hareketlerin tam bir i- ade kudreti taşıması gerektiği ka- ar ölçülü ve başarılı olması lâzım geldiğini hatırdan çıkarmamak 1la- nındı AKİS, 28 OCAK 1956 MUSİKİ İstanbul Bir pazar konseri Pazar günü İstanbul Şehır Orkest- rası üyelerinin guler yüzle sahne- ye çıktıklarını görenler "Tabii, dıyor- ardı... Bu gün Apaydın ıdare e cek..." Cemal Reşit Rey, eskiden be- ri pek fazla tenkid edilen orkestranın itibarım hiç düşünmeden, daha iyi ne- tice alabileceği mülâhazası ıle Flo- ransa orkestrasını idare etmiş, fakat hiç bir şey değişmemişti. Halbuki böyle bir mukayese başka bir konser- de tekrar yapılabilecek ve muvaffa yetsizlik sebebinin Şehir Orkestra- sında mı, Cemal Reşit'de mi oldu- ğu hususundaki bazı istifhamlar bu defa orkestranın lehine cevaplandı- rılmış olacaktı. Gerçekten, bu topluluğun Pertev Apaydına karşı sempatisi de büyük- tü. Genç sanatkar ne yapmışsa yap- mış, onların kalplerini — kazanmıştı. Ancak bu sempatide Apaydın'ın derin musiki anlayışının ve idare kabiliye- tinin payım inkâr etmek — hakikati görmemek olurdu. Hattâ genç orkest- ra şefinin geçen yıl, Basençon'daki başarısı bile bu hayranlık hislerine, milyona bir eklenmiş gibi ufak bir- şey ilave etmişti. Olgun, muktedir ve bilgili bir şefe sahip olmak, onun an- layışlı idaresi altında çalmak bir or- kestra için - hele memleketimizde - adeta talih meselesıydı İstanbul Şe- hir Orkestrası üyeleri, bu şans yılda bir defa ellerine geçmiş olsa bile iyi- ce tadını çıkartmağa azmetmişlerdi. Azmetmişlerdi, çünkü gerek şefin, ge- rek orkestrama önüne türlü müşkül- ler çıkmıştı. Bilindiği gibi İstanbul Teknik Üniversitesinde asistan olan Pertev Apaydın, musiki faaliyetlerine pek fazla yer veremiyor, meselâ sadece yılda bir konserle halkın huzuruna çıkıyordu. Ama bu konserlerde ola- ğanüstü bir başarı elde etmekteydi. Bu yıl da İstanbul'da bir konser ver- meği aklına koymuş, hazırlığım yap- mış, programı da şu şekilde tertiple- meyi kararlaştırmıştı: Birinci kısım- da Weber'in "Oberon" Uvertürü ve Feyha aTlay'ın solist olarak katılaca- ği Schumann'ın Viyolonsel Konçerto- su... İkinci kısımda — Debu: ssy'den "Prelude a 1'apres midi d'un faune" e "Petite Suite"; Liszt'den "Prelud" ter, nihayet Johann Strauss'dan "İm- parator Valsi"... Konser günü yaklaşıyordu Pro- vaların başlamasına dört gün kal- mıştı ı ki genç orkestra şefıne harpıst- in izinli olarak, daha doğrusu harpini tamir için Avrupa ya gıttıgı ve kon- sere yetişemeyeceği bildirildi. Geç ge- len bu can sıkıcı haber Apaydını üz- e beraber cesaretini amadı. Gerçı İstanbul Radyosunda bır harp mevcuttu, lâkin demırbaş eşya oldu- gu için alınması imkânsızdı. Konse- rin ikinci kısmı da harpsız olarak ça- lınamazdı İlk prova günü geldi çat- paydın'ın ne şekilde hareket ede- cegı merakla bekleniyordu, İster is- 31