basın Yalçın'ın hapse atılmasını ten- kidde ağız birliği etmişse de, kanu- nun genel olarak uygulanması husu- sunda lehte tavır takınan organlar hükümet taraftarı, gazetelere inhisar etmemektedir. Mesel A. E. Yalman .B.E. nün Kopenhag toplantısında hali hazır durumun mennuniyet ve- rici olmamakla beraber, Türkiyede esmekte olan politik hava muvacehe- sinde mazur görülebileceğini söyle- miştir. Yalman'a ve kendisi gibi dü- şünen meslekdaşlarına göre, genç Türk demokrasisinin daha filiz çağın- dayken kurutulması tehlikesi karşı- sında, taşkınlıkları frenlemek ve hür- riyetin kargaşalık haline gelmesini önlemek için acil tedbirler almak ge- rekmektedir. Ne var ki, Türk gazete- cilerinin maruz bırakıldıgı riskler, sağlam demokrasilerde örülen, bir hürriyet havası içinde fıkırlerın ifade edilmesi 1mkan1ar1n1 daraltmaktadır. C.H.P. nin eski bakanlarından Cemil Said Barlas, 18 Nisan tarihli Son Ha- vadis gazetesinde yayınlanan bir ya- zısında şöyle demektedir: "Türkiye- de basın hürriyeti vardır denemez. Mevcut kanunlar ciddi tenkid yapıl- masını önlemektedir. Hemen ilâve e- deyim ki, basın hürriyetiyle tahkir ve iftira etmek serbestiyetini karıştırı- yor değilim. Ne de Türkiyede Pero- nist bir rejimin veya basın üstüne maddi baskının mevcudiyetinden bah- sedeceğim.. Fakat demokrasiyle ida- re edildiği ileri sürülen bir memle- kette, bir bakan için ehliyetsizdir dendıgı zaman bu soz cezayı müstel- zim sayılmamalıdır Ceza usulü Raporda Türkiyeden ikinci defa, "Ceza usulü" faslında bahsedil- mekte ve şöyle denilmektedir: Basınla ilgili kanuni müeyyidele- rin en şüpheli gözle görüleni, suç ko- nusu yazıyı yazan yazarın veya ya- zıyı basan gazete sahibinin "önleyici" kaydıyla tevkifine cevaz veren hü- kümdür. Basın, mahiyeti itibariyle feci bir ürkütme vasıtasından başka bir şey olmayan bu müeyyideye karşı haklı olarak isyan etmektedir. Bası- nın fikrince, bir gazetecinin yargıcın davetine icabet edeceği hakkında u- sule Uuygun bir kefil göstermesi ha- linde, adalet mekanizmasının müste- rih olması gerekmektedir. Buna rağ- men bu müeyyidenin bilhassa Fran- sada (Roger Stephane davası) gaze- tecilere, karşı harekete geçirildiği bir vakıadır. Ayrıca Türkiyede ceza ka- nununun 104. maddesi, 1954 yılından beri gazetecilerin aleyhın olmak ü- zere yaygın bir şekilde tefsir ve tat- bik olunmaktadır. Aslında bu madde, sanığın ancak kaçması ihtimali veya asayiş bakımından bir tehlike banin konusu/olduğu hallerde tevkifini der- piş etmek edir. Resi ilan meselesi Miteakiben "resmi ilânların dağıtıl- ması" başlığını taşıyan kısımda, tahmin olunacağı gibi Turkıyeye mühim bir yer verılmektedır Bura- da denilen şudur: AKİS, 28 OCAK 1956 Türkiyede hükümetle basın ara- sında 1953 yılında varılan bir prensip anlaşmasına takaddüm eden devrede hükümet, resmi ilan tahsisatını ken- di polıtıkasına taraftar — gazeteleri desteklemekte kullanıyor ve böylece bağımsız ve muhalif gazetelere kar- şı, adilane olmıyan bir yoldan rakip organların çıkmasına yol hazırlıyor- du. Bu meyanda örnek olarak, bir de- mokrat milletvekilinin malı olan Son Saat gazetesını gösterebiliriz. Sürü- mününün gayet mahdut olmasına rağmen, bu hükümet organı gazete, resmi ilân tahsisatından muazzam meblâğlar çekebilmekteydi. Sözü ge- çen prensip anlaşmasından bu yana, resmi ilân tahsisatının tamamen tek nik Ölçülere dayanılarak gazeteler a- rasında adilâne bir şekilde dagıtılma sı gerekmekteyse de, istisnai muame- lenin devam ettiğini gösteren hallere hâlâ rastlanılmaktadır. Farklı muamele Bundan sonra sıra, Türkiyede basın organlarına karşı gösterilen fark- l1 muameleye gelmektedir. istisna usulleri" adını taşıyan kısım- da denilmektedir ki: Pakistanda muvafık gazeteciler, hükümetçe kurulan komisyonlara ve yabancı ülkelere gönderilen temsilci heyetlerine bağımsız ve muhalif mes- lektaşlarından çok daha suhuletle katılabilmektedir. Tenkid yolundan ayrıldıkları takdirde ulaşabilecekleri imkânlar gözlerinin Öönüne serilmesi suretiyle hükümetin iltifatından uzak bırakılan gazetecilerin "yola getiril- mesine" çalışılmaktadır. Aynı vaziyet Birmanya ve Türkiyede müşahede e- dilmektedir Güdümlü haberleş Raporda incelenen fasıllardan bir başkası "Dogrudan Doğruya Si- yast Tazyikler" dir. Bu faslın "Güt ümlü Haberleşme Tehlıkesı başlığı- nı taşıyan kısmında yeniden memle- ketimizden bahsedılmekte ve şöyle denilmektedi M.B.E. ne Pakistandan bildirildi- ğine göre, sadece fevkalâde hallerde başvurulan resmi sansürün yanı sıra, hasır altından yürütülen bir 1k1ncı sansür mevcuttur. Bir bakan veya ge- niş yetki sahibi memurlardan biri, gazetecileri tek tek veya grup halin- de davet etmekte ve belirli bir me- sele üzerindeki hükümet görüşünü a- çıklamaktadır. Bilâhare gazeteciler- den muayyen bir hareket tarzı takip etmelerini, aksi halde bahis konusu meseleye temas etmemelerini iste- mektedir. Bakanın direktifi gazeteci- leri kanuni bir taahhüt altında bırak- mıyorsa da, gazeteciler diledikleri gı— bı harekette serbest olmalarına rağ- hükümetin tavsiyesine uymadık- ları 'takdirde resmi makamlarla bas- ları belâya gireceğini bildirdikleri i- çin iktidar siyasetine ayak uydur- maktadırlar. Bu usul Türkiyede de yürürlükte- M.B.E. ne bildirildiğine göre mu- halefet gazetelerinin yazı işleri mü- dürlüklerine İstanbul — Cumhuriyet BASIN Meşhur rapor Sanık, ayağa kalk ! Savcılığından sık sık telefon edilmek- te şu veya bu konuya temas etmeme- leri istenmektedi Vasıtalı siyasi M.B.E . tazyikler nün kitabında adı son olarak "Vasıtalı Siyasi Tazyikler" faslında geçmektedir. Bu- rada da şu cümleler bulunmaktadır: Bu vasıtalı tazyik bazen doğrudan doğruya tazyiklerle birleşmektedir ; hem de sadece yarı otoriter rejimler- de değil.. Basın hakkındaki son Türk kanunlarının sertliği, bunların tatbik çekil ve Türkiyede gazetecilerin ma- ruz bırakıldıkları diğer ürkütme u- sulleri bu memleketin üzerindeki teh- likenin olduğu kadar iktidar partisi ile muhalefet arasındaki münasebet- lerin gittikçe bozulmasının da netice- idi. Türkiyenin 1 numaralı marifetin sahibi Hür — dünyanın dört elle sarıldığı ba- sın serbestliğini haleldar edip bi- zim, bilhassa dostlarımız nezdinde bu şekılde teşhirimize sebep olanlar' İ- kinci ve Uçuncu Menderes hükümet- leridir. Hakikaten 1950 de raporda da belirtildiği Veçhile çok güzel bir yola gireni ve gıpta uyandıran basın rejimimiz 1954 ün arefesinde feci şe- ilde zedelenmiş ve 2 yıs seçimle- rini takip eden ilk yıl 1çınde öldürücü darbeler yemıştır Bunun — müsebbibi olan' İkinci ve Üçüncü Menderes hü- kumetlerı hareketlerıne hiç bir maze- ret bulamazlar. Tek sebep, sadece basın rejimi değil, topyekun demok- ratik rejim bahsinde kendisine mah- sus görüşleri olan Adnan Menderesin, en yakın ideal arkadaşlariyle beraber tenkide karşı gösterdiği müsamaha- sızlıktır. Adnan Menderes ve onun i- deal arkadaşları sanmışlardır ki bası- nın sesini kesebilirler ve bir kere bun- da muvaffak oldular mı, arzuladıkları 13