ha iyi bilirlerdi. Susmalı ve itaat et- Bu tavsiyelerin VII. asırda bir mana ifade ettiğinde şüphe yoktur Peygamber efendimizin büyüklü u de buradadır. Bedevi araplardan öyle bir devletın ve o devlet yoluyla öyle bir medeniyetin temelini atmıştır ki kendisinden sonra asırlarc arap- lar kıtalara hakim lmuşla d ır. On- ları işin başında, devlet şeklinde ida- re edilmeğe alıştırmak için Diyanet işleri hatibinin söylediklerini söyle- mesi mutlaka lazımdı. Yoksa ne ida- re kalırdı, ne otorite... Ama o sözleri Türk milletine XX. asırda, hem de A- tatürkün kurduğu Türkiye Cumhuri- yetinin resmi radyosundan ciddi cid- di tekrarlatmak — ve Türk milletine bunları müslümanlığın — icaplarıymış gibi dinletmek Hayır! İşte kötü olan buydu. Politik maksadlarla dinin kul- lanılması diye ancak buna derlerdi. Demek muhalifler müfsitlerdi. — De- mek devletin idaresini tenkid eden- lere kapılmamak gerekiyordu Demek dinimizin icabı susup tasvip etmekti. Hatip dikkatle ılave ediyordu: idare kötü bile olsa... Valilere ıtaat lâzımdı, MUSİKİSİ sağlamak gerekiyor. Bu konuda en elverişli vasıta şüphesiz ki radyolar- dır. İşte radyolarımızda Batı musi- kisine fazla yer verıldığı ileri suru- lürken bir yandan da "acaba gerek- tiği gibi yer veriliyor mu?" diye dü- şunulmelıdır Ayrıl müddetin u- y k olması bir şey ifade b müddeti en verim- lı bır şekılde doldurmaktır. Dinleyiciler Batı — musikisi dinleyicilerini iki kısma ayırma ümkündür: an- hyarak, zevk alarak dınleyenler ve batı musikisine alışmak için samimi bir alâka ile radyosunun başına o0- turanlar. İtiraf etmeli ki, yayınlar her iki nevi dinleyici için de tatmin edici olmaktan uzaktır. Tamamen keyfi bir şekılde hazırlanan pro mlarda aynı eserlerin tekrar tek , hem de icra kalıtelerıne dıkkat edılmıyerek çalınması, buna mukabil büyük sanat degerı taşıyan pek çok esere yer verilm dinleyiciyi radyosunu susturmaya teşvık et- mektedir. Tesa' diifen iyi bir eser ça- lınsa bile bunu bir anonsu pılmaz. Mesela Dvorak'ın La M nor keman konsertos unu LA Min bile doğru telâffuz edemeyen bır spiker takdim eder. Üstelik size kırk beş dakika kemanım dinleten solisti veya boca bir orkestrayı a- nons etmek zahmetine katlanmaz. Bazan eserin başında anons eder, sonunda tekrar etmeye lüzum gör- "İzahlı Müzik" adı altında ter- tiplenen programlar da bilgi ver- mekten uzaktır. Halbuki Batı mu- sikisine yabancı olan dinleyiciyi bu AKİS, 28 OCAK 1956 kumandanlara itaat lâzımdı, büyük- lere itaat lâzımdı. Perşembe akşamı Devletin radyosunda — müslümanlık namına itaat tavsiyesinden geçilme- di. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafın- dan hazırlanan konuşmada bir isim eksikti. Menderesi tenkid etmeyin, İsmet Inonuye kapılmayın, o müfsit- tir, onun arkasından — giderseniz ce- hennemde yanarsınız denmediği kal- dı. Dünya ve ahret Ankara rodyosunun dini-konuşma- ları, bir müddetten beri ahret iş- lerinin dunya ışlerıııe pek fazla karış- tırıldığı hissini veriyordu. Dın yoluy- la politik tavsıyeler yapmanın doğ- ru olmadığ ığı utulmamalıydı Hele Ataturkun kurduğu ve l izin — ekseriy Atatürk prensıplerıne bağlılığı akıldan biç çıkarılmamalıydı. Cumhurbaşkanı Ce- lâl Bayar bundan daha pek kısa bir zaman evvel Ankarada Tıp Fakültesi- ziyaret etmiş, Atatürkün bustu onunde resimler çektirmiş huriyetimizin kurucusuna öven soz— ler söylemekte devam etmişti. Devle- sanat dalına alıştırmak en sade ve faydalı yoldan izahım yapmakla mümkün olabilecektir. Buna muka- bil meselâ Ankara radyosunda "Bü- yük Senfoniler" diye bir programa tesadüf edilir. "Bakalım hangi bü- yük senfoniyi tanıyacağız" kabilin- den bir ümide kapılan dinleyicinin alacağı izahat, falanca bestekarın şu asırda yaşad ğı, Şu s öldüğü, ço ok büyük ve değerli serler verdi- ği ve kudretlı bir besteci olduğun- dan ibarettir. Bu geniş (!) izahatın sonunda metni okuyan şahıs "işte imdi bestekârın bütün bu hususi yetlerini bir araya toplayan ıkıncı senfonisini dinliyeceksiniz" deyive rir. Hangi hususiyetlerini? Baştakı izahatta bunu bulmak mümkün ol- mamıştır. Eser de, ilk defa dinle- yen bir kimseye fazla bir şey söyle- miyebilir. "Anlamıyorum" — veya “"hoşlanmıyorum" dıyerek dinlemek- ten vazgeçen ve düğmeyi çevirive- ren dinleyici elbette yerden göğe kadar haklıdır. Halbuki, mevzua hakikaten vâ- kıf olan selahiyetli şahıslar tarafın- dan tertip edilecek programlar iste- nen neticeyi kolaylıkla sağlayabilir- ler. Yıllarca evvel cumartesi akşam- ları on beşer dakikalık, kısa. izahlı müzik programlarmda alil Bedii Yönetken'in, bir çok eserlerı, herke- sin anlıyabileceği bir dille izah ede- rek batı muzıgınden hoşlanmadıgı- nı ıl sürenlere bi le dırme mümkün olmuştur Bu d Sm tana'nın "Mo ld sımlı senfonık şiiri olgun ve mlı ğin pek çok nıcelıklerını tanıtacak bır ıfade ile takdim edilmişti. RADYO tin başkam öyle konuşurken Devletın radyosunda aynı Cumhuri, va tandaşlarına bir VII. asır devletının prensıplerım tavsıye etmenin mana- neydi? Daha doğrusu bir manası var mıydı? Peygamber efendimizin devrinde devletlerin kudret sahibi olmaları va- tandaşların itaatkâr bulunmalarına bağlı görünebilirdi. O zamanki şart- lar, muvaffakiyetin ancak öyle elde edilmesini de gerektırebılı rdi. Bugün ise en iyi devlet idaresi şekli demok- rasidir. Devletin radyosunda vlet devlete itaatin değil, demokrasının faziletleri övülmelidir. Zira rasi- dir ki itaat ile tenkıd hürriyetini nef- sinde meczedebilmiştir. Bize lâzım 0- lan da budur. Hem Diyanet İşleri hatibi nefesini fazla yormasın. Bundan böyle bu mil- let başındaki idare kötü oldu mu onu mutlaka tenkid edecek duzelmeyınce de değiştirecektir. Zira bütü manlar bılmektedır ki eger Peygam- ber efendim devirde dünyaya gelmış olsaydı demokrat devlet adam- larının en mükemmeli olurdu. İstanbul radyosu da bu tip prog- ramlara zaman zam: er vermiş- tir. Ancak bunların hıç bırı devamlı olmamakta ve kısa zamanda unutu- lup gitmektedir. Batı müziğini en kolay tanıtacak vasıta şüphesiz radyodur. Fakat bu konu diğer yollardan da ciddiyetle ele alındığı takdirde iyi neticeler ve- rebilir. Mesela, devamlı ve oldukça tatmınkar bır opera faalıyetının bu- luni sikinin bu dalını An- karalıların bırkaç yıl evveline naza- ran çok daha geniş bir kısmına ta- nıtmış - ve sevdırmıştır Senfonik konserl de daha ıstıkrarlı bır şekilde ele alındığı takdirde nı neticeye ulaşabılecegı gorulmekte- dir. Tabii sadece iki şehirdeki, Ankar ve Istanbul daki faaliyetler çok sesli müziğe kolayca alışılabil- mek için kâfi değildir. Açılması istenen Türk Musikisi Konservatuarı şimdiye kadar elde edilen neticelerin dışına çıkamıya- cak, Türk musikisini, Şark'ın tek sesli, dar kalıpları içkiden sıyıramı- yacaksa bundan ne gibi bir fayda beklendiğini anlamak zordur. Mese le, musikimizin çok sesli sahada, armoni ile birlikte gelışmesını sağ- lıyacak bir yolun tesisidir. O halde batı müziği metodlan ile çalışacak bir konservatuara şuphesı ki ıhtı- yaç vardır. Lâkin sinden ön de Batı musikisini hallı ımkansız bır muamma değil, gerek umumi kültü- rü ve sanat zevkini artıracak, ge- Milk musikimizi tekâmüle erış- tırecek kıymetli bir vasıta olarak telâkki etmeğe kendimizi alıştırma- mız icap etmektedir. 23