idareyi Türkiyede kolaylıkla kurabi- lirler. 2 numaralı marifetin sahibi Bunu —yaparken kendilerinin en bü- yük yardımcıları Ahmed Emin Yalmanlar ve onun mizacına İ bulunanlar olmuştur. 6334 sayı nunun bugünkü şeklıyle - ıspat kı tanımayan şekli - müd. ler ve bu kanuna taşkın hareketlerini sebep diye gos- termek isteyenler mensup oldukları mesleğe fenalıkların en bü guııu yapmışlardır. Rapordan anlaşıldığına göre Vatan gazetesinin başyazarı üs- telik, milletlerarası toplantılarda ken- disine gerçekten takil bir gaze- teci hüviyeti vererek ve tarafsız ba- sının temsilcisiymiş gibi davranarak gazetesinde Başbakanın en hararetli methıyecılıgını yaparken (Ahmet E min Yalman, Adnan Menderes Ame— rikaya gıttigınde Amerikalıların "Alla bize neden Menderes aya- TI devlet adamı sip etme- din" diye ağlaştıklarını yazan adam- dır) söylediği sözleri tekrarlamış, Türk gazetecılerını "Menderes modeli basın rejiminin müsebbipleri" yin Cahit Yalçına "tevkif olunmak su- retiyle memleketi yabancılar nezdin- de rezil etti"” dıye çatan bir başka ka- lem çıkmamı Gerçi biz Ahmet Emin Yalmanın 18 Kasım 1954 te hükümetten döviz ısterken şöyle dediğini gayet iyi bili- İZ "Mılletlerarası Basın Enstitüsü- nün Amerikan ve Avrupa gazetecile- rinin iştiraki ile yapacağı toplantıya icra komitesi azası sıfatıyle iştirak etmek üzere 3 aralık 1954 te Zürih'e hareket edecegım Toplantıda Türki- yede basın hürriyeti meselesi bahis mevzuu olacağına göre a bulun- mam memleket hesabına luzumlu ve faydalıdır. Bu seyahat için 1300 lira kıymetinde İsvıçre frangına müsaade verilmek üzere.. Böyle döviz ısteyınce öyle konuş- masını da tabii buluruz. a M. B. E. bilmez. Halbuki herkesın bilmesi mı İ met Emin Yalman ne tarafsız Türk basınının görüşünün temsilcisidir, ne de methiyecilik dev- rindeki sözleri bir asıl ve esasa da- aktadır. Nitekim şu anda kendi sözlerini bizzat cerhetmekle meşgul- dür, zira iktidarla arası bozulmuştur. M o bahiste, icra komitesine ka- dar giren Ahmet Emin — Yalmana Türk gazeteciliğinin asla ve asla bir selahiyet vermediğ ını ve kendısıne sadece kendisinin "tarafsız yazar dediğini hatırdan çıkarmazsa iyi e- Bılakıs Türk gazeteciliği, onun isnadlarını - hayır, nefretle değil is- tihfafla ürk basını, hele demokratik hayata girdiğimiz bu son 10 yıl içinde muayyen zamanlarda e- Hine verilen hürriyetleri daima iyi kullanmış, fakat tenkide müteham- mil olmayanlar onu bu hürriyetinden mahrum etmek için - Yalmanlara dayanarak - türlü baskılara baş vur- muşlardır. Hakikat bundan ibarettir. 14 .îı” KÜLTÜR Bakanlık Bir alakasızlığın şaheseri ün karşımıza çıkan hadise- ava ve mesele de kok- ir ker daha ispat ediyor. Aşağıda hıkayesı- ni okuyacağınız acı hadise de, bu ka- naati - yazık ki - doğrulamaktadır. Yunanlıların devamlı ve ısrarlı zorlamaları bizi bir Kıbrıs meselesiy- le karşı karşıya getirdi. Bir yandan Yunanlıların sonu gelmeyen tahrikle- ir yandan dış polıtıkamızda takip ettıgımız tereddüdlü yol, bir içerde tedbir noksanlığı herşeyı aley- himize çeviren, milyonların bir anda heba olmasını doğuran 6-7 Eylül diselerine-yol açtı. Kıbrıs meselesi, bi- zim için bir milli haysiyet davası ol- muştur. Milletçe bu derece benimsen- miş, hassasiyet gösterilmiş bir dava- da ne derece ihmalkâr olduğumuzu, Makamda ufak kaldı programsız olduğumuzu, içinizin yan- ması bahasına, öğrenmek istemez mi- siniz Yunanlıların maddi ve manevi hiç bir şeyi esirgemedikleri Kıbrıs' dan, ibret ve teessüfle gorunuz biz neler esirgiyoruz. Bu gerçeği oku: duktan sonra Kıbrıs meselesinde de "ha- vanda su dövmek"den başka birşey yapmadığımıza, yapamadıgımıza na- sıl inanmaz, nasıl yanmazsınız? Hadise başlıyor Lefkoşe'nin Fuad Paşa Sokağında- ki 11 No. lu hanesinde bir Türk ailesi oturur. Güler Adalı, bu ailenin kızıdır. Antalya'da İsmetpaşa Kız Enstıtusunu bitirdikten sonra bir "ev hanımı" olmak istemiş, yüksek tahsi- line devam etmemiş ve baba ocağına dönmüştür. Güler Adalı Kıbrıs'a — döndükte sonra, çevresindeki arkadaşları onu ev hanımı olma kararından — caydır- mağa çalışıy orlardı. Komşuları olan bir ilkokul öğretmeni de Gulerı tah- sile devam etmesi için teşvik ediyor- du:. ” Kıbrıs'ın ogretmene ıhtıyacı var, diyordu. Sen öğretmen okul gıtmelısın Evde oturmak olmaz teşvik ve israrlar Güler Ada— H'yı umıtlendırıyordu Tahsiline de- vam etmek, öğretmen olm: brı h kardeşlerıne daha faydalı olacak bir yol tutabilmek arzusu bu teşvik- lerle artmağa başlamıştı. Güler Ada- h'yı öğretmen olmaya teşvik eden komşuları ilk okul öğretmeni, onu Lefkoş Lisesi Mudıresı ile ta- nıştırmıştı. O da Güler" — Muüutlaka tahsılıne devam et- me lısın kızım, demişti. Bilhassa Tür- kiyede tahsil görmüş — öğretmenlere ihtiyacımız var. Bu kadar sene oku- dun, üç dört sene daha oku, — öğret- men olarak seni içimize alalım." Kız Lisesi Müdiresi, bu tavsıyeler- le de kalmamıştı Konsoloslukla te- masa geçmişti. O sıralarda Kıbrıs Baş Konsolosu Türkiyeye çağırılmış- üdire, Kançılarla temas etti. Gü- ler Adalıyı tahsiline devam etmek üzere Türkiye'ye gondermek imkân- ları olup olmadıgmı sordu. Ayrıca da, bir imkan bulunması arzusunu izhar etti. Güler Adalı hadıselerın akışı için de gittikçe umutlanıyor, umutlandık- ça sabırsızlaşıyordu. Kançılar Güler Adalı yla konuştu — Biz her sene Ankaraya beş öğ- renci yolluyoruz, dedi. Bu sene beşin- cinin yerine seni yollarız. Hem ensti- tüde okuduğuna göre, Kıbrıs'tan gi- denler gibi beş sene değil, uç sene o0- kuyarak öğretmen çıkarsın - Artık iş bir hayal, bir arzu olmak- tan çıkmış, tahakkuk yoluna girmiş- ti. Konsolosluk, — durumu Ankara'ya bildirmişti. Okulların açılması da yak laşmıştı. Bu gunler Güler Adalı artan bir n kaynağı oluyordu Gittikçe sabırsızlanıyordu kar dan cevabın bir an önce gelmesını bekliyordu. —Bunun için de sık sık Konsolosluga gidiyordu. Bugün git yarın gel Güler — Adalı sık sık, hattâ her gün Konsolosluğa uğruyor, — cevabın gelip gelmediğini soruyordu ama al- dığı cevaplar onun heyecanını yatış- tırmaktan çok, büsbütün arttırıyor- du. Yalnız heyecanı — artmıyordu, ti- züntüsü de artıyordu. Her seferinde aldığı cevap şu oluyordu: "— Dün Ankara'ya mektup yaz- dım. Bugun de telefonla konuşaca- ğım. Yarın gene uğrayın Uğ amak bırş y degıld m n" bir turl ü gelmiyo Her gidişinde, 'Varı deniyordu. Halbuki, okulların açılmasına bırşey kalmamıştı Bugu kadar evap gelmesi lazımdı" dıyecek olsa, muka- bele şu oluyordu: kaç gün i- çinde de Ankara dan cevap gelmezse, telgraf çekerız c Bu "Bugun gıt - Ya n gel" hikây am r ay devam ettı Güler Adalı, bır sabır taşı degıl- i. Genç bir kızdı. Okumak istiyor- AKİS, 28 OCAK 1956 Değildi ordu.