BASIN Raporlar Feci bir propaganda Milletlerarası — Basın Enstitüsünün "İktidarın basın üzerindeki bas- kıları" adını taşıyan ve bir kitap ha- linde yayınlanıp dünyanın dört bir tarafına dağıtılan raporu geçen haf- tanın sonunda resmen açıklandı. Bu raporda bulunan ve Cüneyt Arcayü- rek'in saçları kazınmış olarak Anka- ra hapishanesinde İsmet İnönü, tara- fından ziyaret edilirken gösteren Tre- sim bundan bir ay kadar evvel Cum- huriyet gazetesinde neşredildiği için kitap Türk umumi efkârının meçhulü değildi. Fakat eser, muhteviyatının ocak ortasından evvel açıklanmaması notuyla gazetelere gönderilmiş oldu- ğundan Cumhuriyet dahil basınımız, raporun Türkiyeye ait kısımlarından okuyucularını malumattar edememiş- Şimdi, ambargo müddeti sona er- dıgınden perdeyi kaldırmakta mah- zur yoktur Rapor, Milletlerarası Basın Ensti- tüsünün 1954 yılında Viyanada yapı- lan kongresinde alınan bir karar ge- reğince hazırlanmıştır. Çalışmalara Enstitünün en selahiyetli mümessil- leri katılmışlar, diyar diyar dolaşa- rak Vesıka ve bilgi — toplamışlardır. Gay n demokratik bilinen memle- ketlerde dahı basın üzerinde iktidar- ların çeşitli baskılar yaptığını gös- termek ve gazetecileri dünyada basın hürriyetinin sağlanması ve korunma- sı için bizzat harekete geçmeye davet etmekti. Milletlerarası Basın Enstitü- sü komünizm ile hiç bir alâkası bu- lunmayan ve hür memleketlerin tem- silcilerini ihtiva eden bir teşekküldür; ne Türkiyeye, ne de Adnan Menderes veya D.P. iktidarına düşmanlığı var- dır. Raporun aşağıda bulacağınız ve Türkiyeyi alâkalandıran kısımlarında bilâkis bir çok hususun hafifletilmiş olduğunu göreceksiniz. Göreceğiniz başka bir şey daha olacaktır: Bu te- şekküle sokulmaya — muvaffak olan ve kendisine Türk basınının tarafsız bir temsilcisi payesini verip öÖylece bir rol oynamaya çalışan Ahme min Yalmanın gazetecilerimizi Mil- letlerarası bir Enstitüde nasıl kötü- ledıgı onları nasıl haksız yere itham ettiği.. Türk Basın Kanunu Raporda, — kendisinden devamlı ola- rak en çok bahsedilen memleket Türkiyedir. Bu, basın davalarının çokluğu ve iktidar tarafından göste- rilen şıddetın ağırlığı yüzündendir. İlk once "1954 tarihli Türk Basın Ka- nunu" başlığı altında aynen şöyle de- nilmektedir: Türkiyede başkadı ise durum —büsbütün Bug ü durumu hakkiyle kavra- yabılmek 1ç1n Türkiyede basın hür- riyetinin sağlam temellere dayanma- dığını akıldan çıkarmamamız gerekir. Geçmişte bu prensibe ancak zaman zaman tam bir hak tanınmıştır. Va- AKİS, 28 OCAK 1956 tan gazetesı başyazarı Ahmet Emin Yalman'ın . yayınları arasında çıkan bir yazısında belirttiği — gibi, "Basın hürriyeti prensibi Türkiyede bir türlü kökleşememiş bulunuyorsa, bunun sebebi, her hürriyet devresinin peşi sıra baş vurulan baltalama hare- ketleri ve baskı tedbirlerinde aran- malıdır." İşin aslına bakarsanız, Tür- kiyede dikta rejimi ancak İkinci Dün- ya Harbinden sonra kalkmıştır. Me- deni haklara ve bilhassa basın hürri- yetine programının başında yer ve- ren Demokrat Partinin iktidara gel- mesiyle neticelenen 1950 seçimlerinin akabinde gerçek bir hürriyet devre- sine girildiği ümidi belirmişti. 1950 Basın Kanunu, şüphesiz ki Türkiyede şimdiye kadar görülen en liberal ka- nunlardan biridir. Avrupalılarca aşı- rı derecede daraltıcı görülebilecek ba- zı hükümlere yer verilmişse de, bun- lar fikirlerin serbestçe ifade edilme- sine, hattâ o zaman esmekte olan a- şırı coşkunluk havasına ket vurma- mıştır. Fakat hükümeti tedirgin eden ve hürriyet yolanda geri adımlar at- mağa sürükleyen şey, hurrıyetın kar- gaşalık haline gelmesi tehlikesidir. 1954 yılı başlangıcında kanun tâdil edilmiş ve bir seri ağır cezai hüküm- ler konulmuştur. Yeni kanunda şerefe tecavüz sac- larına karşı, tecavüze hedef olan kim- senin politik şahsiyetlerden veya yüksek memurlardan biri olması ha— linde büsbütün sertleşen ağır para ve hapis cezaları yer almaktadır. Po- litik şahsiyetlere karşı işlenecek şe- refe tecavüz suçlarında savcıya ha- rekete geçme yetkisi tanınmakladır. Fara cezası 10.000 Türk lirasına, ya- ni aşağı yukarı 8.570 dolara yüksele- bilmektedi Ayrıc devletın siyasi ve mali barını sarsac ak veya halkın zıhnını karıştıracak mahiyette yalan haber- ler yayınlanması halinde aynı sertlik- te cezai hükümleri ihtiva eden bir başka madde daha konmuştur. Suçun tekerrürü halinde ceza bir misli art- tırılmaktadır. (1954 tarihli Basın Ka- nunu tadilatının yanı sıra, "yalan ve taraf tutucu" haberlerin durdurulma- sı yolundaki tedbirlerin barış devre- lerine de teşmilini derpiş eden bir ta- dil teklifi hazırlanmış ve Ceza Kanu- nunun 161. maddesine eklenmiştir. Bu tadilat, ayrıca "milli menfaatleri haleldar etme" diye tanımlanan son derece müphem bir kavrama yer ver- mektedir.) Suçların müphem bir şekilde zik- redilmiş olması, basın hürriyeti için ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Bir bakanı tenkid eden bir gazeteci, ihti- yatsız bir dil kullandığı takdirde mahküm edilebilir; veya Türkiyede enflâsyon olduğuna dair alınan bir ajans haberini alayişli bir başlıkla ve- ren bir gazete hakkında koğuşturma açılabilinir. 1954 Ekiminde böyle bir urumla karşılaşan Yeni Sabah ga- zetesinin Cumhuriyet Savcısıyla başı belâya girmişti. İşin bunlardan da feci tarafı, ka- nunun uygulanma şeklidir. Bazı ta- nınmış gazeteciler davaya başlanıl- madan önce tevkif edilmekte ve dava çoğu zaman gizli oturumda görül- mektedir. Sanığa, şerefe tecavüz fii- line konu olan olayın doğruluğunu is- BAŞ - YAZAR