Haftanın içinden Bu Arkadaşlarımı Tanıyamıyorum İhtilallerin sâdece toplumların değil, İnsanların da fi- ir, görüş ve düşünüşlerinde büyük değişiklikler yaptığı anlaşılıyor. Hâdiseler hisler üzerinde öylesine kuvvetli bir etki bırakıyor ki kıymet hükümleri bir an- da değişiveriyor ve bir takım kızgınlıklar, o hiddetler, hatta kaprisler bütün gerçekleri, vaktiyle savunulmuş bütün güzel, doğru, asil inançları suyun altına itiveri- yor. Bunun yerine, üstte, tıpkı batmış bir geminin bıi- raktığı neviden, sâdece bir büyük yağ lekesi kalıyor. Karşılıklı çekişmelerin en ülkücü, en kültürlü, en iyi yetişmiş, en vatansever olan ve en aklıbaşında sanılan kimseleri bu derece tanınmaz hale getirebileceğine inanmak Zor! İnanır mısınız, bazı sabahlar gazeteleri ürkerek açıyorum. Altlarında saydığım, sevdiğim, inandığım, hepsi tanıdığım imzalar bulunan yazıların gene hangi rüzgâra kapılmış, sâdece fırtına, sâdece kasırga, sâ- dece ıstırap ve gözyaşı bulacakları açık denizlere doğru gittiğini düşünmek yüreğimi burkuyor. Bu imzaların sahiplerinden bir kısmı benim hocalarım oldular, pek çoğuyla beraber, aynı devirde yetiştik. Nihayet, zama- nı geldiğinde, beş aşağı beş yukarı birlikte mücadele ettik. Bizi birbirimize bağlayan, şahsi sempati ve ar- kadaşlıktan çok, eş inançlar, eş düşünceler, eş ülkü ve imaj Ida Menderes Basınını bir tarafa bırakıyorum. Her gaflet için bir mazeret bulunabilir. Ama 28 Nisan ile 27 Mayıs arasında aklını kaçırmış, burnunda kan ko- kusu "Tenkil! Tenkil!” diye ihtilaç içinde kıvranan bir “korkak zalim" güruhuna gerdan kıran kalemleri tik- sinmeden hatırlamak imkânı yoktur. Günün şartları bunlar hakkındaki kıymet hükümlerini geçici değişik- liklere uğratsa da, sular durulduğunda -ve sular mut- laka durulacaktır- herkes asıl değerine göre dosyala- nacaklar ve fihriste girecektir. Hayır, benim muradım o takım değil. i uradım, "politikacı-yazar" takımı da de- ğil. Politikacılıklarının ibresi kendilerine pusula seç- miş bu kimselerin kâh o na, kâh bu yalpala- malarını insan ibretle seyrdlebilin Ama şaşmaz. Bir askeri ihtilal komitesinin üyelerinden "Komitedeki Ar- kadaşlarımız" diye bahsedecek kadar kendisini o ida- reye yakın, o idarenin akıl hocası sandığı zaman sis- temin devamının savunuculuğunu yapan, güvendiği dağlara kar yağdığını gördüğünde açık rejim taraftar- larının arasına kayan bu tiplerin bir önemi asla ol- mamıştır. Ne, "Askerler, hiç olmazsa dört yıl kalıp bizi adam etmelidirler" diye haykırdıkları bu olmuştur, ne de bir küflü soyadının kuyruğunda siyaset pazarına çıktıklarında başarı Ear ra Bunların bir gün kara dediklerine ertesi meleri, "kara devir"lere “altın devir" sürpriz dahi sayılmaz Fakat, Basının asıl fikir adamlarına, umumi efkâ- ri eğer taşıyan yöneticilerine ne oldu? Bir hiddet pi Bir burukluk da. Hatta, karamsarlık. A- n bir dünya görüşünün değişivermesi, felâket olduğu hep söylenen bir usulün birden savunucusu ke- silmek, topluma çıkmaz yolları göstermek ancak bir şekilde izah edilebilir: Nefeslerinin tükenmiş olması, güçlerinin bitmiş bulunması! Aralarından pek (çoğu k ki AKİS, 29 OCAK 1962 Metin TOKER için bu düşünülemeyeceğine göre, lâzım olan bir silki- niş, içine kapanmış oldukları dar çevreden sıyrılış ve daha geniş ufuklara kavuşmaktır. Kendilerinin yıllar yılı savundukları doğru görüşü bugün, cibilliyetlerini iyi bildikleri bir takım kimselerin, kirli olduğunu gör- dükleri maksatlar için bayrak yapman eğer onları ters istikametlere iterse bu, papaza kızıp oruç bozmak olur. Kuvvetli insanlar, fikirlerini böyle sebeplerden dolayı inkâr etmezler. Şimdi, meselenin ne olduğunu serinkanlılıkla, m oluna sapmaksızın, kelimelere v kurnazlığını bir tarafa iterek düşünelim. İS emekresinin iyi işlemesi için çırpınmak, gerekirse en acı tenkitler yapmak, bunda muvaffak olunmazsa nereye gidilece- ğini göstermek, hatta karamsarlık "Yarabbi, nedir bu memleketin çilesi" diye döğünmek bir şeydir. Demokrasinin bu memlekete, bu millete göre bir rejim olmadığı fikrine saplanıp onun önüne yol açmak değil, maniler koymak, o istikametteki hevesleri kışkırtmak, maceracılara ortamın uygun bulunduğu zehabını kas- ten, bilerek vermek bir başka şeydir. Birinci tutum ancak alkışa lâyıktır. İkincisinin, hastalığa tutulanla- rın başına ne felâketler getirdiği henüz gözlerin önün- dedir, açılan yaraların kanaması dahi dinmemiştir. ir noktanın iyice belirtilmesinde fayda vardır. . idarecilerinin, devlet ve memleket idaresinin ilk güçlükleri onları kolay yola itmiş, bu milletin Demokrasiye ehil olmadığı mucip sebebiyle bir sivil junta idaresi olan "Tahkikat Komis- yonla İdare"ye kadar gitmişlerdir. Kendilerine, sandık- larının aksine, bu milletin böyle bir idareye kati olarak tahammül etmeyeceği söylendiğinde ve başlarına dün- yanın yıkılacağı haber verildiğinde omuz silkinişlerdir, gülmüşlerdir, yakınlarına pazularını sıktırtmışlardır. Akılları, ancak kafalarıma Üstünde dünyayı hissettikle- rinde ela gelmiştir. Bazıları için, o bile garanti değildir Şu anda, devleti ve memleketi demokratik rejim- le idare etmenin güçlükleri gene belirmiştir. Bu güç- lükler, rejimin tabiatı icabıdır. Eğer öyle kabul edilir- lerse, yenilmemeleri için hiç bir sebep yoktur. Ama, bir kapalı rejimin uzaktan kolay gelen usullerine (heves edilip onun daha fazla rahatlık sağlayacağı hayal edil- di mi felâket yolunun ilk adımı atılmış olur. Herkes emin olmalıdır ki bu millet bir sivil juntaya nasıl, kati olarak hayır dediyse, bir askeri juntaya heves edecek- ler o karşılarında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin tamamı dahil, memleketin bütün sağlan kuvvetlerini bulacak- Tandır. Atatürk inkılâplarını Atatürksüz bir kapalı re- m korumaz, perişan eder. Atatürk, bu! Savaş mey- danlarından, vatan kurtarmanın prestijiyle gelmiş bir "Kuvvetli Adam". Peki, s c Bir."Kolektif Diktatör- lük"ün imkânsızlığına ise, sâdece bütün tarih değil, hal şahittir. "Ne varmış, iktidara geçecek olan Moskof or- dusu mu? Şanlı şerefli Türk ordusu!." demekle, Men- deresin ziyadesiyle meşhur "Ne varmış, ıspanağı alan da da.. N'olurmuş, ıspanak pahalıysa !."sı arasında pek mi fark vardır, söyleyin lütfen!