34 Bunları BUNCA DENEMEDEN SONRA-Kİ HEPSİ de başarısızlığa o uğramış ve yayınlarını sürdürememişlerdir, sinema sanatım savu- nan yeni bir dergi yayınlanmaya başladı. Adı"Sine- Film" Benzerlerinin aylık olarak bile yaşamaması, "Sine-Film'"i çıkaranları yıldırmamış. Dergilerini herşeyi göze alarak onbeş günlük yapmışlar. Dergi iyi bir sayfa düzeninde ikinci sayısını da yayınladı. Günlük gazetelerimizin sine- ma yazarlarının büyük çoğunluğu dergi çevresinde top- lamış "Sine-Film'in tek kusuru, ohenüz seçme- miş ve bunu açık etçik belirtmemiş olmasıdır, O yüzden derginin iki sayısında yazarlar kendi / açılarından kendi problemlerinin savunmasını yapıyorlar. İkinci sayısının en ilgi çekici yazısı Ali Gevgililinin "Sinemadan a sındaki kavganın -üstelik hazırlama niteliğini taşıyan yazısıdır. Dergide başka çe- viriler ve başka sinema yazarlarının da yazılan var. WİLLİAM PERLBERG İLE GEORGE Seaton Paramount adına 1962 yılının ilk ayları içinde çevirecekleri iki filmi Ode açıkladılar. Bunlardan biri, konusu Yunanistanda geçen bir aşk filmi: "Night Without End - Bitmeyen Gece". Di- geri de ünlü ermeni asıllı romancı Vahe Katcha'nın Kore savaşı üzerine sön romanı "The Hook - Kanca". Alistair MacLean'in romanından alınan "Bitmeyen Gece'nin se- naryosunu Eric Ambler yazıyor. GEORGE oOCLOUZOT'NUN “LES Diaboligue - Ruhlu İnsanlar” ve "Le Salaire de la Peur - Dehşet Yol- cuları o filmlerinin senaryocusu Simon Drieu, bir o başka senaryocunun da katılmasıyla rejisör Terence Young için aşağı yukarı ayni çizgiyi sürdüren yeni bir konu hazırla- dılar: "The Jac kals” Oyuncuları, Ava Gardner ile Louis Jourdan. 1961 YILININ EN çok armağan alan filmi Alain esnais'nin "L'Annee Derniere A Marienbad - Geçen Yıl Marienbad'da" filmi oldu. Acapulco'da Uluslararası HENRİ Şeytan FRANSADA kitçiler Armağanından sonra sırasıyla Fransız sinema ve . televizyon tenkitçileri ve 196i ndı. kaza ORTA KIRAT FRANSIZ REJİSÖRLERİNDEN Yves Robert, yeni filmi "La Guerra des Boutons - Düğme Savaşı'yla o çocukluk teması işleyerek kendi kendini aşmaya çalışıyor. ROZİER DE ÖBÜR Yeni Dalga rejisörleri gibi güçlü ve sinemaya kısa metrajlı denemelerden geçmiş bir rejisördür. İlk uzun filmi “Adieu Philippine'e yakın- larda başlayan Rozier, bütünüyle amatör oyuncuları fil- gençliğini söz konusu (eden söyleyecek sözü olan rejisörler arasına Milies Armağanlarını da JACOUES genç, Jilm, RozierYi çıkartacaktır. BARDOT YENİ FİLMİNİ yine bir Louis Malle'le yapıyor. Konusu ünlü (o İtalyan romancısı Alberto Moraviadan alınan "Boredom", şimdiye kadarki Star oSystem'inin (o yarattığının dışında bir Bardot vere- BRİGİTTE Yeni Dalga rejisörü, cektir. ÜÇ ROMANI DA ÜÇ usta rejisör tarafından filme alınan ie ro- mancısı Jean Giono - Türkiyede de "Tepe" ve Sürü” adlı iki romanı çevrilip yayınlandı- Edouard Moli- / "Un Roi şans divertissemeni” Louis Bunuel'in oyuncu-rejisör o Cihristian sinemaya aktarılıyor. Bu, yazarın üçüncü, birinci filmidir ve baş rollerinde Jean-Claude Brialy o ile Maurice Ronet oyrnuyorlar. Biliyor muydunuz? insanları, herşeyden önce tabiatle karşı karşıyadırlar. Kızılderilileri, toprağın asıl sahiplerini de tabiatın bir parçası, karşılarına çıkarılmış bir engel belliyorlar. Kendi kendilerine yarattıkları ilkel yasalara tabidirler. Bunları da bilinçli olarak yapmıyor- lar. Huston, davranışlarını ele alıp inceleyerek, bu yana da gerekli ışığı -yarım da olsa- tutuyor. Büyük oğ- lu Ben, bir başına gerçeğin ve sağ- duyunun savunucusu olarak hem Kı- zılderililere, hem de kendi ırkdaşla- rının önüne duruyor. Ama bunca kanlı savaştan sonra da üstün gel- mesini biliyor. Huston, roman yazarı Le May'in de yardımıyla bu gerçeği seyircisine iletebiliyor. Irk ayrımına karşı durabilmek için de sonunda Kı- zılderili asıllı kıza, öz kardeşini bile öldürtmekten çekinmiyor. Gülünç "Korku" Filmi Korku filmleri çeşit çeşittir. "Fran- kenstein'ın Canavarı", "Kont Dra- cula". "Kurt Adam" ve son yıllarda Hollywood sinemasının türettiği söz- de "Feza Canavarları", seyircinin sinir sistemiyle gülünç bir yoldan oynamayı kendine amaç edinmekte- dir. Ancak çocukların inanabileceği yakıştırma olaylara ciddi ciddi ger* çek süsü vermeye çalışan korku film- leri artık eski güçlerini kaybetmiş bir durumdadırlar. Sıra rejisörlerden Arthur Crabtree'nin yaptığı "Hor- rors of the Black Museum-Dehşetler Müzesi", başarısız, başarısız olduğu kadar da "gülünç"e ulaştırılmış bir korku filmidir.! Daha önce denenmiş- lerin -"Dr. Jeckyl ile Mr. Hyde" ve "Karın Deşen Jack' gibi- yolundan giderek bir çeşit korku filmleri an- tolojisi ortaya koymuştur. Londrada bir seri cinayetler işleni- yor. Çokluk, yalnız güzel ve düşkün kışları vahşice öldürüyorlar. Senar- yocu ve rejisör, seyircilerini dehşete düşürebilmek için bu cinayetlerde en ürkütücü usülleri kullanıyorlar. Bi- rinde dürbüne sokulu iki ince uzun iğne, kurban kadının gözlerine sap- lanıp onu öldürüyor. İkincisinde, ya- takta yatan bir başka kurban, giyo- tinle öldürülüyor. Üçüncüsünü ise, buz kancasıyla öldürüyorlar. Bunla- rın hepsi, en ince ayrıntılarına ka- dar gösterilmektedir. Katilin, bu ci- nayetlerini işlerken takındığı ciddi tavır, işi bir parça gülünçleştirip göl- geliyorsa da, kimsenin buna aldırdı- ğı yok. Önemli, olan, seyircinin sinir sistemidir ve bu sinir sistemi ne den- li mıncıklanırsa, "korku" filmi o ka- dar başarıya ulaşmış sayılacağından rejisör bunlarla da yetinmiyor. Ro- mancı Stevenson'ın yaratması "Dr. Jeckyl ile Mr. Hyde"dan da parçalar eklemeyi unutmuyor. Film de "gü- lünç” Çizgisini her sahnede zorlayıp duruyor. AKİS, 29 OCAK 1962