yük ışık şiddetlerinin toplanabilme- si, hem böylece demetlerin çok uzak- lardan tesirli olmasına, hem de taşı- dıkları büyük' enerjiyi kaybetmeden nakletmesine imkân vermektedir. Bunun tatbikat alanında ilk so- nucu yüksek ısı enerjisi taşıyan kı- zıl ötesi (o -enfraruj- ışınların o böyle çok dar bir demet hâlinde toplanarak değdiği yeri yakan veya buharlaştı- ran yeni bir silâh, bir ölüm ışını, el- de edilebileceğidir. 1960 yılında Ame- rikadaki Bell lâboratuvarlarında ya- pılan deneyle, alelade bir adese ile bir noktaya toplanan Laser ışınları demetinin saniyenin ikibinde biri ka- dar zamanda 8000 santigrat derece- lik sıcaklık hasıl ettiği görülmüştür. erikan Hava Kuvvetleri tara- fından Martin Marietta şirketine si- pariş edilen ve gerekli araştırmalara derhal başlanan yeni Laser cihazla- rının gayesi 65 ilâ 300 kilometre u- zaktaki düşman güdümlü mermileri- ni, buhar hâline getirecek» "ölüm ışın- lan" hâsıl etmektir. Cihazlar 85 mik- ron, milimetrenin milyonda 85 i, dal- ga boyundaki kızıl -ötesi ışınlarıyla çalışacak, bu ışınları I cm. çapında bir demet hâline getirerek hedefe doğrultacaktır. Bu konuda şimdiden yapılan a- raştırmalar ışık odemetinin ilk de- neylerde 550 santigrat derecelik ısı sağlayacağını göstermiştir 1963 yı- lından önce yapılması Re ilk denemede 60 metre boyunda, içinin havası boşaltılmış bir “boru kullanı- lacaktır İleride prototip hâlinde geçilecek olan asıl imâline Laser cihazının caklık hâsıl edeceği tasarlanmakta- dır. Cihazın çalıştırılması için taşı- nabilir özel tipte küçük atom reak- törleri kullanılacaktır. Yalnız ciha- zın yeryüzünden 30 bin metre yük- sekte kullanılması düşünülmektedir. Çünkü ancak bu yükseklikte ' hava yoğunluğu Laser mann yüzler- ce kilometre uzakta dahi tesirli ola- e a kadar azdır. ünde bu cihazın piyade si- lâhı imi kullanılması, hem pahalı oluşundan, hem de atmosfer içinde tesirli menzilinin birkaç kilometreye inmesinden dolayı, ekonomik adde- dilmemektedir. Diğer taraftan komü- nist bloka mensup memleketelerde de buna benzer çalışmalar yapılmak- ta olduğu bilindiğinden düşman ışın- larından cihazı korumak için bazı tertipler düşünülmüştür. Bunlardan biri cihazın üzerine gelecek düşman Laser demetini, getirdiği ısı enerjisi- ni' tehlikesiz seviyeye indirecek şe- kilde geniş bir sahaya dağılmak ü- zere bir "koruyucu alan" meydana getirmektir. 26 CEMİYET Osman Kapani Cins-i lâtifler arasında Kokkömürüne karşı Ankaralıların zaafı var. Linyit te aynı işi gör- düğü halde herkes "kok ta kok" di- ye tutturur. Bu zaaf senatör ve mil- letvekillerine yayılmış olacak ki, Sa- nayi Bakanlığı kendilerine 500 ton kok tahsis etti. Herbiri 1 ton çekebi- lecek.. Kaloriferliler hisselerini so- balılara devrediyorlar. Maaş farkı, itibar farkı.. Normal vatandaşla aralarında bu farklar olsun» Fakat, kömür farkına ne bu- yurulur? Linyit nelerine yetmiyor? Kayseri sakinleri susuyorlar. Öy- u yurun, bunu duyurun diye kimseye söz söyledikleri (o yok. Dışardakilerin yaygarası, değişik se- heplerden ötürü kendi içlerinden ko- pan bir yaygara... Dışardakiler ara- sında bir "müsabakalaşma”" çıktı bu- günlerde: "Sen yatırdın mı? O, ya- tırdı mı? Şu yatırdı mı? Bu yatır- dı mı?", Yatırma konusu: Para!.. Mende- res ailesi hesabına yatırılan para Gıcık ta veriyorlar birbirlerine: Kor- kuyorsan, bana ver, ben yatırayım! Yalnız, bir kanun var 1331, yâni 1915 tarihli bir Bir cemiyet veya bir kişi için, aklına esen, kalbinden kopan öyle hesap açtıramazmış ve bir nevi omânevi baskıyla onu bunu davet edemezmiş o hesabı kabartmağa... Mânevi baskı pek âlâ yapılıyor, basın yoluyla da. fısıltı yoluyla da, haber yollama yol- luyla da... Var mı bu kanun, yok mu?... Neriman Ağaoğlunun "gövdeli" bir konuşma yapacağını sağır sul- tan bile duymuştu. Bazıları, konuş- manın irticalen yapılacağını sanmış. Halbuki önceden kapı kapı odolaşıl- dı: " —Öyle bir konuşma yapacak ki Neriman Ağaoğlu, öyle bir konuş- ma yapacak ki, bomba gibi patlıya- cak bu konuşma Yaptı işte! Ma bombaya ben- zer de bir tarafı yoktu. Daha fazla, düdüğe benziyordu, oldukça tıkanmış bir düdüğe... Osman Kapanı ufak tefek dâvalar için Ankaraya getirilip (götürü- lüyor ve Ankarada Cebeci cezaevin- gün başka ziyaretçiler arasında tane kaplan ceketlisi vardı, bir tane de siyah astragan mantolu gri vizon yakalısı. Üstelik te gözlerinde kalın siyah gözlükler vardı. Bu falı dostların isimlerini hiç İm öğrenemediğinden, herkes onları kürk teriyle en "kaplanlısı", "koyun- usu" diy Yozgat milletvekili Celâl Sungur, bir toplantıda: Ben Bethoween'in o Beşinci Senfonisini de dinlerim, ama beni coşturan davul zurnadır. Atatürk il- kelerine bağlıyım" buyurmuş... 1937 senesinde Antepin bir kurtu- luş gününde Atatürkün buna benzer bir söz ve buna benzer bir saz karşı- sında tepkisini anlattılar... Söz e saz sahibini yakapaça karşısından yok ettirmişmiş... Şu, "Atatürk ilkelerine ne garip, ne garip şekiller bağlılık" alıyor!... Vali Teoman Paşa bakmış ki, Ça- kırbeyli Çiftliği için hesap kabar- dıkça kabarıyor. Haklı olarak, seller gibi coşmuş. Doğuya yardım kam- panyası açmağa karar vermiş. Bu ampanya resmen, geride bıraktığı- mız hafta çarşamba günü açıldı. Do- ğu trenleri gibi rötarlı olmasına rağ- men, gene Vali Paşayı tebrik etme- 1 Bütçe Komisyonunda Nihad Kür- şadın bir suali : " —Asker Radyo Müdürleri için Basın - Yayma mı sual sormalı, yok- sa Milli Savunma Bakanlığına mı?.." Hangisine?... e . hafta içinde gazeteciler- rcüment Kâhyaoğlu ile Ne- riman Günel nişanlandılar, Hatırı sayılır alkoliklerden olan Kâhyaoğlu- nun bundan böyle içkiye paydos diye- ceği sanılmaktadır. Hani az fedakâr- lık değil! AKİS, 29 OCAK 1962