şer, Tevfik beyi saygıyla Diyor ki: "— Çok büyük bir iyilik yapmak istiyordu Tevfik bey. Ailemi ve be- Ili kurtarmak istiyordu. Şimdi im- kân bulsa kendisi girecektir (o her- halde." Dört yıl sonra, Vefa Lisesinin o- nuncu sınıfındayken, yıllardan beri özlemini çektiği tiyatroya kavuş- mak için Galatasaray Lisesinde ya- pılan sınava girer, Ankaranın yo- lunu tutar. Artık kavuşmuştur ti- yatroya. 1945'de yüksek kısmı biti- rir. Konservatuvarda tanıdığı Sü- reyya Taşerle de hemen evlenir. Şimdi, radyonun çocuk saatinde üstün yeteneğiyle kendisini belirten Işıl Taşer, tek çocuğudur. anıyor. Suat Taşer: "— Bizim büyük şansımız, Carl Ebert'in öğrencisi olmamızdır" di- yor. 1945'denbu yana, Tatbikat Sah - nesinde başlayıp Devlet Tiyatro- sunda devam eden aktörlük hayatın- da, bu sahnelerde oynanan eserle- rin dörtte üçünde rol almış. Oyna- dığı rollerin hangisini daha çok sev- diğini, doyurucu bulduğunu (o soru- yorum. Diyor ki: — Henüz kendimi tatmin ede- ilmi sayacağım bir rol yok. De- vamlı bir arama ve bulma çabası içindeyim. Oynadığım rollerde be- gendiğim, bana işleyen yerler, anlar varsa da, baştan sona tastamam be- ni odoyurduğunu m, egim bir ve düşünemiyorum — Peki, isterdin?" “— İnsanoğlunu derinlemesine kavrayan roller diyelim. Piyesler- den rol adı saymak istemiyorum.) Yanlış anlaşılabilir. Hiç bir rolü cümle sayısı veya kostüm haşme- tiyle değerlendirmem. Sözgelişi, Hamlet var, mezarcı var; Kral Le- ar var, soytarısı var”. hangi rolleri oynamak — Yerli oyun yazarlığımız için ne Silişlimiiyonsunz — Gayretli bir gelişme yolunda görünüyor.Ancak, yönü kendimize dönük değil gereği kadar. ve toplumsal özelliklerimizi hâlâ gö- remiyor. Bir çeşit taklitçi olmaktan öteye geçemedik diyebiliriz. Bunu da olağan saymamız mümkün. U- zun sürmemek şartiyle. Sinemanın ve Batıya aşın özentinin etkileri a- ğır basıyor. Faruk Nafizden bu ya- na ne Kurtuluş Savaşının dramı. AKİS, 7 AĞUSTOS 1961 ne de ondan sonraki devrenin top- lumsal sancısı piyesleşmiştir. Sah- ne sanatında dolambaçlı yollardan yürüyoruz. Oysa şiirde, romanda, hikâyede, plâstik sanatlarda hiç de böyle değil. Bu saydığımız sanat- larda kendimize daha yaklaşığız di- yebiliriz - Bu yıl oynanan 'Aşk ve Barış" adlı oyunun hakkında yapılan eleş- tirmelere bir diyeceğin var mı?" — Bilgiçlik, anlayışsızlık, ca- hillik dışında kalanlara bir diyece- ğim yok. Bununla kendimi savun-, muş olmuyorum. Sâdece gerçeği belirtmiş oluyorum. Çünkü eleştir- meci, en az yazar kadar anlayışa, zevke ve gerekli teknik bilgiye sa- hip olmak sorundadır. Eserimi be- ğenenlere de beğenmeyenlere de bu açıdan hüküm vermeğe çalıştım." — Peki, Ki için ne şa yor "— manın, şiirin, resmin, hi- kâyenin düşünürleri demiyelim a- ma, düşünceleri olmuştur. Ama ti- yatronun yok. Tiyatro eleştirmecisi, ama gerçek bir eleştirmeci olabil- mek için kişinin kendine üstün bir güveni olmak gerekir. Resim ve şi- ir eleştirmecisinin az olduğu bir ül- kede tiyatro eleştirmecilerinin ola- -anüstü çokluğu krala insanm birşey demeğe dili varmıyor Ankaranın kişiyi li çeviren sıcağından, Taşerin serin balkonu kurtardı bizi. Şöyle bir yavaş ya- vaş serinlemeğe koyulduk. Hem se- rinledik, hem de serinledikçe konuş- mayı koyulaştırdık. Sordum: — Rejisörlüğü mü, mü üstün tutarsın?" aktörlüğü — İkisinden de vazgeçemem. Çünkü iyi bir rejisörün, aktörden hız alacağına, iyi bir aktörün de re- sijörlük duygu ve bilgilerinden fay- dalanacağına inanıyorum. Stanıs- lavsky, Reinhard, Antony Ouin ve başkaları buna örnektir." "— Kaç eser sahneye koydun bugüne Ma "— Bekârı, Behzat Bu- takla ie "Genç Osman ve Ü- çüncü Selim" 'Kraliçe ve Asiler'. Tablodaki Adam' ve bir de kendi o- yunum 'Aşk ve Barış." — Bugünkü Türk Tiyatrosu i- çin ne düşünüyorsun?" — Çok dikkate değer bir geliş- me yolundayız. Tiyatromuz aktör- lük yönünden her türlü övgüyü hak edecek bir seviyeye ulaşmışlar. Re- jisörlüğümüzle piyes yazarlığımız ve seyirciliğimiz yeterli sayılmazsa, kusura kalmamalı. —İyibir aktör, .yibirtiyatro- cu Misi olunur? — Sanatlar içinde en çetrefili, denilebilir ki tiyatrodur. Aktör, ya- da rejisör olabilmek için sâdece do- gal bir yeteneğe sahip olmak yet- mez. Şu ne idüğü kesinlikle bilin- meyen genel kültürden nasipli ol- mak, bir. Mesleki bilgi ve kültür- den yana tastamam yetkin ve yetiş- kin olmak, iki. Aktörlük, yada re- jisörlük, kanaatimce ancak bunlar- dan sonra verimli olabilir. Aksi hal- de yel eşer, kamışlar ıslık çalar." Balkonda saatler ilerleyip de i- yice serinledikçe, yüzümüzü buruş- tura buruştura baktığımız Ankara- ya gülümsemeğe başlıyoruz. Şu Ankaranın geceleri de olmasa.." "— Yaa, olmasa yandık! Ama iyi ki var." Hem Devlet Tiyatrosunda iyi bir oyuncu, hem evinde iyi bir eş olan Süreyya Taşer arada bir yanımıza geliyor. Yüreğinden kopup gözlerin- den taşan anlatılması güç bir sev- giyle Suat Taşere bakıyor. Balkon kapısında, büyümesi kocamışlığımı- za tanıklık ettiği için şikâyetçi ol- duğumuz, güleryüzlü Işıl beliriyor. "— Bu senin yaptığın insan hak- larına aykırı, Işıl" diyorum. "Ne büyüyüp duruyorsun böyle? Biz ne olacağız peki? , Suat kei başını Ml --- Sorma" diyor. Sonra ii sokağa birlikte bakı- yoruz. Belki de belli etmeden içimi- zi çekiyoruz. Yıllar geçiyor. Bin tür- lü sahteciliğin, düzenin, oyunun or- tasında sendelemeden . yürüyebil- mek, takılan çelmelerle düşmemek, gücü yettiğince çalışmak ve eser vermek, inkârı ve iftirayı meslek edinmişlerin gıcırdayan dişleri ara- sında doğru yoldan şaşmadan hiz- met yolunun yolcusu olmak.. Böyle yaşamak tatlı değil elbette. Ama gene de bu ülkede yaşamak güzel! Gösterişsiz, palavrasız, yalın ger- çekleri göre göre, bile bile, ülkeyi sevmek.. Emeğini ve düşüncesini o- na adamak.. Taşerle bu konularda, bir kere daha birleşiyoruz. Serin Ankara gecesi, Ankarayı sevimli yapıyor yeniden. 33