dir edeceği ceza kendisine tekrar politikaya atılma fırsatı verecek nisbette olursa, seneler senesi özlediği liderliğe ulaşmaktı! Kendisi- ni dışarıda bekliyenler vardı! Yuvalıya göre, 1946'dan 1960'a kadar millet C. H. P. ne küsmüştü. Ona oy vermemişti. CHP. buna kız- mış, köpürmüş, evde' kalmış kızlar gibi isteri nöbetlerine tutulmuştu. Tutulmuştu da ne yapmıştı? İşte işin burasında "karşı koyan adam" rolü- nün sahibi soldan geri edip bir başka konuya atladı, "salon cumhuriyetçi- liği'nden dem vurdu. Kendisinin salonlarda yaptığı konuşmalar hor görülmemeliydi. Kani onu da yapmı- yanlar vardı. Ama Yırcalı on yıllık D. P. devrinin devamlı konuşan ada- mıydı. İyiye gitmiyen işleri devamlı tenkid eden adamıydı. Ama bu sa- landa olmuş, Meclis kürsüsünde ol- muş, ne farkı vardı? Sanık, neredey- se, düşünüp te söylemediklerini bile savunmasına ekliyecek ve bu düşün- ceye sahip olmanın bile o rejimde büyük bir kahramanlık olduğunu id- dia edecekti. Hele savunmasının bir yerinde Yırcalı, doğrusu büyük bir lâf etti. Efendim, mücadelelerine rağmen Ba- yar ve Menderesle arkadaşlıkları bo- zulmamıştı! Bu derece medeni müca- deleye de hani can kurbandı!.. Bir devrin politikacısının mâcera- sı bu savunmadan sonra bitmiştir. Mevki hırsım tatmin için türlü kom- binezonlara giren Yırcalının hülya- ları her zamanki gibi fos çıkmıştır. Şimdi kendisi için yapılacak tek şey, yeniden tatlı hayaller peşinde koş- maktan ibarettir. D. P. devrinin ya- rattığı tipik politikacının, zaman bu- labilirse, yepyeni hayaller (o peşinde koşacağından zerrece şüphe edilme- melidir. Geniş hayal kudreti bu suret- le onu yeni bir şiir kitabı hazırlama- ya bile götürebilecektir. HERKES OKUYOR Akis - Reklâm — 102 AKİS, 7 AĞUSTOS 1961 Teşhis dediğin! Sıtkı Yırcalı Bir iktidarın on sene içinde, kendini mukadder âkibetinden kurtaracak tek bir dalı bulamamış olması merak konusu edilmiştir. Zaman za- man bu dalın bulunduğu ümitleri belirmiş, dala milletçe kuvvet veril- mesine çalışılmış, fakat her seferinde D.P. batağa biraz daha saplan- mıştır. Yassıadada bu sır çözülüyor. Zira Yassıadada, gerçek hüviye- tiyle beliren tek şahıs Menderes değildir. Menderesin karşısında vazi- yet almaya çalışmış olmalarıyla tanınan, bilinen tipler de çaplarım bel- li etmektedirler. Bunların arasında, en ziyade hayal sukutuna yol açan Balıkesirli şair Sıtkı Yuvalıdır. Onun kofluğu, Demokrat iktidarın ta- lihsizliklerinden biridir. Sıtkı Yırcalı, Yassıadada avukatlarına dahi itimat etmeksizin biz- zat yaptığı ve her halde şaheser sandığı savunmasında hadiseleri şöyle değerlendiriyor: "— 1946'da millet C.H.P. ye darıldı ve 1960 yılma kadar bu parti- ye oy vermedi. Onlar da kazanamadıkça küstüler, darıldılar, evde kal- mış kızlar gibi sinirlilik gösterdiler. Biz, partiler arası çalışmalarda, kardeş olalım dedik. Demokrat Parti içinde tolerans vardı. Mücadelemi- ze rağmen Bayar ve Menderesle arkadaşlığımız bozulmadı. Biz de 1950 de aldığımız emaneti 1960'da görünür kazaya kurban verdik!" Bu kafada, bu görüşte bir insanın bir partiyi, hele bir iktidar par- tisini "mukadder âkibet"ten kurtarmasına imkân bulunmadığını anlar mak zor değildir. D.P. de tolerans! Demek Sıtkı Yırcalının, 1955 kıpır- danışları sırasında ve İspat Hakkı taraftarları yakalarından tutulduğu gibi partiden atılırken Genel İdare Kurulunda kılını bile kıpırdatmama- sının sebebi buymuş.. İnsan o muameleyi tolerans sayarsa, kimin ki- mi kurtarması gerektiği şüphesiz muamma haline gelir. 1957 seçimle- rinin bilinen şekilde cereyanı daha Sıtkı Yırcalının gözünü açamadığı- na ve üstad, 1960'da dahi millet ekseriyetinin D.P. ve onun başındaki zalimle birlik olduğunu sandığına göre Menderesin parti içindeki ger- çek kuvveti kendini biraz daha iyi belli etmektedir: Karşısında bulu- nanların gülünçlüğü, perişanlığı! İşte, "Biz partiler arası çalışmalarda kardeş olalım dedik" diyen Sıtkı Yırcalı, işte, partiler ansı münasebetleri kasıtlı şekilde Bayarla Menderesin ve onlar derecesinde Refik Koraltanın bozduğunu açık açık ilân eden Mazlüm Kayalar. Yakın geçmişin hâdiselerini hatırlayanlar için, iki düşükten ikincisinin doğruyu söylediğini, birincisinin ise hâlâ küçük, basit politika peşinde koştuğunu görmek hiç zor değildir. Ümidini bu Yırcalıya bağlayan D.P.! Ece, bu başa da, doğrusu böyle traş yaraşır. 21