32 SANATÇI ve SUAT TAŞER Yanılmıyorsam 1941 yılının güz aylarından biriydi. O yıllarda ön- de gelen sanat-fikir dergileri Yücel, Varlık, Servet-i Fünundu. Genç ku- şak sanatçılarının ortalığı toza du- mana verdiği bir dönemdi. Canlı kanlı bir sanat hayatı vardı. Yücel olgun, dolgun bir dergiydi. Yücelde “Ayın En Güzel Şiiri" adlı bir say- fa vardı. Her ay yayınlanan şiirle- rin en güzelini, dergi kendi ölçüle- rine göre seçiyor, o sayfada yayın- lıyordu. O sayfanın çok ilgi gördü- günü, bir çeşit değerlendirme ölçü- sü olduğunu o hatırlıyorum. Sua Taşerin adını ilkin o sayfada "Ayın En Güzel Şiiri" olarak okurlara su- nulan "Sıla" adlı bir şiirin altında gördüm. Galiba Servet-i Fünundan alınmıştı. Güzel şiirdi. Sonra yıllar- ca çeşitli dergilerde Taşerin adı görüldü. Şiirler, yazılar, kitaplar... Yıllar geçtikçe verimi de çoğalıyor- du. Bir Anadolu kasabasında yıllar- ca radyodan dinlediğimiz, okuduğu- na ayrı bir değer katan sesin Taşe- rin sesi olduğunu çok sonra öğren- miştim. 1950 yılının sonunda, bizim Avni Dökmecinin kırk yerinden ya- malı pedalının yanında Suat Taşer- le tanıştık. Birlikte çalışmalarımız oldu. Üzüntülerimiz, umutlarımız, özlemlerimiz, düşlerimiz oldu. Kişiyi yalandan tanımak, onu daha iyi an- latabilmek için bir kolaylık, rahat- lıktır elbette. Ama kazın ayağı öy- le değil. Biz, olumlu ya da olum- suz değerlendirmede öylesine ilkel ölçülerin tutsağıyız ki, düşünceleri- nizde istediğiniz kadar özden olun, kimselere inandıramazsınız. Bel- ki inandırmak ta önemli sayılma- yabilir. Ama gene de böyle bir bas- kının etkisini yadsıyamayız. aşer, bir ozan mı yalnızc Değil! Onun daha ilkokul araların. dan başlayan "ailesinin, çevresinin, öğreniminin hiç de böyle bir dürtü- sü olmadığı hâlde" bir tiyatro tut- kusu var. Bugün de Devlet Tiyat- rosunun oyuncusu. Sonra Radyocu- luğu var. 1943 yılından başlayan M. Sunullah ARISOY bir ikinci meslek bu, Taşer için. Düzenlediği (programlarla, se- siyle, tecrübesiyle radyo dinleyi- cilerinin bir çeşit "sevgilisi" olmuş- tur. Bilir bu işi yâni. Ama 27 Mayıs- tan sonra radyoya taştan adam ara- nırken Suat Taşerden yararlanmak neden kimsenin aklına gelmemiş- tir, orası bilinmez! Tanıdığım bütün sanatçılar 1- çinde, zamanını Taşer kadariyi de- ğerlendirenine rastlamamışımdır. Bu, görünen gerçektir. Buncacığını söyliyelim. Aylak aylak dolaşıp, sanat gevezeliği yaptığını hiç gör- medim. Oturmuş, kendi okendisine İngilizce öğrenmiştir. Hem okur, hem konuşur, hem çevirir. İşinden evine, evinden işine gider. Sabahın erinden gecenin geç saatlerine ka- dar okuyan, yazan, düşünen bir ki- şidir Taşer. 1919 doğumlu olduğu- na göre, yaşı 41'i bulmuş demen. Ama yayınlanan kitaplarının sayısı 20. Çevirisiyle, şiiriyle, tiyatro üze- rine yazılarıyla 20 kitap. As değil. Bir de, dergi sayfalarında kalan ya- zılarını, radyo konuşmalarını ekle- yin buna. Tiyatro çalışmalarını ka- tn. Gün dediğiniz 24 saat şunun şurasında. Bunun uykusu var, biraz dinlenmesi var, birkaç arkadaşıyla üç beş satır konuşması var, yeme t si, içmesi var. Günün 24 saati içine yoğun bir çalışmayla günlük yaşa- mayı sıkıştırınca, bazı fedakârlıklar yapmak gerekir. Taşer, bu fedakâr- lığı dinlenmesinden, uykusundan ya- par. Şimdilerde kimse adım anmı- yor, söylemiyor. Belki unutmuşlar- dır ama, ben şuracıkta bir kere da- ha belirtivereyim, Türkiyede ama- tör Tiyatro çalışmalarının ilk dürtü- sü Suat Taşerden gelmiştir. Yıllar- ca ta konuda yazılar yazmış, bu i- şin önemini, değerini belirtmiş, Oğ- renci derneklerine yardımcı olmuş, amatör Tiyatro kuruluşlarına elin- den geldiğince hizmet etmiştir. Şimdi hemen her fakültenin bir ti- yatro topluluğu varsa, bunda Taşe- rin uyartısının da payı vardır. Bir- gün bilinecek elbette bunlar. Ne 1- DÜNYASI sinde, ne özel yaşayışında dediko- kulara, hiziplere girmeyen, görevi- ni yaptıktan sonra tavana dek ki- taplarla dolu bir küçük çalışma odasına çekilip okuyan, yazan, gü- cünün yettiğince hizmet yolunda çalışan bir sanatçı.. Bu tanımlama çok eksik ama, Suat Taşer budur işte. Onunla ta sayfa için konuşurken, ozanlık yö- birden ele almak için yer yetmiye- cekti çünkü. Suat Taşer, tün sanatların bir birleşimi sayar. O- n için, Taşerle e söy- leşisi yapalım dedim Taşer, 1936'da ortaokulun son sınıfından Konservatuvarın giriş sı- navlarına hazırlanmış. Hazırladığı eser de Necip Fazılın "Bir Adam Yaratmak"ı. Kapıda bekliyor. Bir baba dostu Tevfik bey Taşeri rür. Ne o? Hayrola? Taşer anlatır. O, bütün tiyatro sevdalılarının kar- şısına çıkan "aile şerefi" Tevfik beyin diliyle Taşerin de karşısına dikilir. Tutar elinden Tevfik Obey. Taşeri götürür. Böylece Konserva- tuvara girişi dört yıl gecikir. Ta- AKİS, 7 AĞUSTOS 1961