Yarabbi, konuşmak bir mecburiyet mi? İhtilâl idaresinin talihinde bir hususiyet, 2. Mayıstan itibaren dikkati çekmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri adına M.B.K. nde vazife güren ihtilalciler ne zaman çok konuşmuşlarsa, işler karışmıştır. Ağızlar tutulur tutulmaz, işler düzene girmiş ve asıl hedefe doğru gi- diş süratlenmiştir. Zaten Komite üyeleri arasında dai- ma "konuşanlar" ve "konuşmayanlar" kendilerini belli etmişlerdir. Kudret, hemen her zaman, "konuşmayan- lar" veya "pek az konuşanlar"ın elinde bulunduğun- dan toplumu dehşetle irkilten fikirler ekseriya lâftan ileri gidememiş, ancak bu lâfın bir Komite üyesinin ağ- ından çıkmış olmasının yarattığı karışıklık ortalığı bulandırmaya yetmiştir. 14'lerin bir kısmı fikirlerinin kurbanı olmuşlarsa da, bir diğer kısmını dillerinin yaktığı muhakkaktır. Nitekim, 13 Kasım temizliğini takiben Çankayada Baş- kan Gürsel tarafından yapılan basın toplantısında bir prensip kararı açıklanmıştır: - Komite üyeleri, Komite dışında şahsi fikirlerini dahi ifade etmeyeceklerdir! Buna riayet olunduğu süre Ur ihtilafa rastlanmamış, ihtilalciler konuşmaktan vaz geçmek suretiyle devlet adamı olgunluğuna (O bürünmüşlerdir. £ Ancak zamanla bu güzel âdet, Komitenin bir çok üyesi tarafından ku- lak arkasına atılmış, ve memleketin hayati meseleleri konusunda dahi şaşırtıcı şahsi fikirler yeniden söylen- meye başlanmıştır. "14'ler Meselesi"nin gerçek mahiyeti yandaki sü- tünlarda kâfi açıklıkla ve tafsilâtla anlatılmaktadır. Bu konunun, durup dururken, sâdece konuşma merakı yüzünden ortaya atılmasının akisleri karşısında "Allah razı olsun!" deme imkânı var mıdır, yok mudur? Bu husus, dikkatle düşünülmelidir. Memleketten uzaklaş- tırıldıkları sırada, seçim istemedikleri ve bir dikta ida- resinin peşinde koştukları en gürültülü şekilde ilân edi- len 14'lerin geri getirilmesi seçimlere on, onbir hafta kala tartışma konusu olursa umumi efkârın irkilmeme- si kabil değildir. Seçim yapmak askeri ihtilâllerin ta- biatı icabı olmadığından ve Türk İnkılâp Hareketi bu nevi hükümet darbeleri içinde kendisine müstesna bir mevki yapma azmi taşıdığından hiç kimse, seçimin ya- pıldığım gözleriyle görmeden bunun yapılacağına yü- rekten inanmamaktadır. Halk arasında dolaşınız. Bir endişenin kalplerde izi bulunduğunu derhal göreceksi- niz. Korkulmaktadır ki son dakika bir bahane icat edil- mesin ve seçimler yapılmayarak iktidarın üzerine otu- rulmasın! Tabii bu, memleketteki gerçek kuvvet mu- vazenesini (o bilmeyenlerin ve hiç kimsenin kudretinin seçim yaptırmamaya yetmeyeceğinden habersiz bulu- nanların evhamıdır. Fakat, hadiselere kuşbakışı bakı- lırsa evhamın köklü temelleri bulunduğunu inkar hak- sızlık olmaz mı? Hava bu iken, bir fiye 14ler hakkındaki şahsi fik- rini gazetecilere söylüyor. Arzusu, ya onların kendi, ya kendinin onlar durumunda bulunmasıdır! Bu öyle- sine imkânsız bir arzudur ki, bir ihtimal olarak dahi ele alınması son derece vahim rejim buhranına yol aça- caktır. Buna üyeler "şahsi fikirler olimpiyatı"na koşuyorlar. mükemmel arkadaş- lardır, 14ler İhtilâle kendileri okadar emek vermişler- dir, 14lerin hepsi yüzdeyüz vatanperver kimselerdir, 14lere karşı vefa duyguları kalpleri doldurmaktadır.. Peki ama, insanın soracağı geliyor: "Be birader, öy- leyse 13 Kasım temizliği nedir?" Kaldı ki, bugün açı- ğa vurulan şahsi fikirler o zaman söylenmeliydi. O za- man Komitede halan bir üye "Hayır, ya ben onların statüsüne, ya onlar benim statüme tabi tutulmalıdır- lar" diye diretseydi alkışlanacak bir asil hareket yap- mış olurdu. Ama, o zaman 14ler hakkında en selâhi- yetli ağızlardan yapılan açıklamaların hiç birine karşı küçük parmağını kaldırma, bugün, onların kanunla çizilmiş ve şüphesiz kanunla tanzim olunacak statü- lerini tartışma konusu yap! İnsanlar, hele ihtilâlciler şahsi vefa hislerini mut- laka böylesine hayati meselelerin dışında göstermeli- dirler. Zaten bu vefa hissinin de o ihtilâlcileri açık be- yanat yapmaya değil, meseleyi M.B.K. ne götürmeye itmesi lâzımdı. Orada alınacak neticeye göre durum umumi efkâra bildirilir ve bugünkü pek hazin akisler de hiç yaratılmamış olurdu. Az söylemenin faziletini ondört aylık bir staj dev- resinden sonra hâlâ takdir edememiş olmak, şüphesiz bir eksikliktir. Adama, insanların değerini nasıl sınıf- landırdığını sormuşlar. "En az konuşanı en büyüğü- dür" demiş. "Peki" demişler, "ya hiç konuşmayanı?" Adam iki elini yanına açmış: — Ah, öylesi nerede ki?" Biz de hiç konuşulmamasından vaz geçtik. Ama, ne olur yarabbi, az konuşunuz! Az konuşunuz ki şu intikal devri çok şerefli kapansın. Gürselin man bu konuyu ne kadar be- Küçük o derece be- olsa, lar grubu bu meseleyi pek ele alma 10 taraflısı değildir. Bir oylama yapıla- cal taraflardan herhangi biri- nin ezici bir çoğunluk sağlamasına imkân ve ihtimal yoktu 14'lerle ilgili beyanatını havi kupür Perhiz ve lahana turşusu Hakikaten 14ler meselesi, Komi- te üyelerinden birçoğunu zaman za- man düşünceye sevkeden ve oldukça üzen bir konudur. İçlerinden ekseri- AKİS, 7 AĞUSTOS 1961