Haftanın İçinden MANZARA İnanır mısınız, İstanbulda Dr. Lütfi Kırdarın cenaze töreni sırasında cereyan eden hâdiseleri bekliyordum. Bunların ne zaman, hangi vesileyle patlak vereceği hu- susunda elbette ki bir tahmin yapacak vaziyette değil- dim. Ama sanırım bizzat o hâdiselerin tertipçileri ve teşvikçileri -kurmayların tabiriyle- G gününü geçme- mişlerdi. Münasip bir anı, münasip bir fırsatı bekle- mekteydiler. Pek âlâ Tarihe İstanbulun bir başarılı va- lisi olarak geçecekken sırf kendi basit hislerinin ve küçük çapının üstüne çıkamadığından Menderesin son Sağlık Bakanı sıfatını taşıyarak göçmüş bulunan Dr. Lütfi Kırdarın dramatik ölümü, zaman kollayıcılara saatin geldiği inancını vermiştir. Hâdisenin ne nisbeti tertibin, ne nisbeti hislerin eseridir, bunu tahkikat gös- terecektir. Ancak, şimdi yapılması gereken, vakaya ciddi ve doğru bir teşhis koymak, realiteye çıplak gözle bakmak cesaretini göstermektir. Bunu yapar ve ondan tutumumuzun ne olması gerektiği dersini çıkarırsak varlığı inkâr olunamayacak yeraltı faaliyetinin şampi- yonları bize zarar değil, fayda sağlamış olurlar. Bir ihtilâl sonrası vasatı içinde bulunduğumuzdan zerrece şüphe yoktur. Normal günlerin avdetine kadar bu vasatın karışıklığını muhafaza etmesi tabiidir. Ba- yar - Menderes iktidarının yıkılması bir takım şahısla- rın ve zümrelerin menfaatinin yok olmasına yol açmış- tır. Bunların, kuvvet karşısında boyun eğmiş olmakla beraber, inkılâp hareketine yürekten eyvallah demele- rini beklemek abestir, ihtilâlin zayıfladığım hissettik- leri an, suyun altında bekleşenler suyun yüzüne fırla- yacaklardır. Bunlar yaz ortasında, giden 14'lerin azgın günlerinde ve asla 14'lerin hepsinin değil, ama Türkeş- le arkadaşlarının oyunlar oynadıkları sıralarda ilk hu- ruç hareketini yapmışlardır. Havadis gazetesinin ya- yınları, Peyami Sefa ve çömezlerinin yaptıkları "fikri- yat", Ali Fuat Başgüin yerleştiği gazeteden eski De- mokratlara seslenişleri bunun işaretlerini teşkil etmiş- tir. 14'lerin anladıkları mânada bir Milli Birlikçi kisve- si altında başlayan hareket, Basının ve Gençliğin şuur- lu davranışıyla o noktada ezilmiş, bir ihtilâfa meydan verilmeksizin tarümar edilivermiştir. Daha sonra M.B. K. nde yapılan tasfiye ise, bir takım kudret sahiplerine dayanarak manevralara girişme imkânını ortadan ta- mamile ve ebediyen kaldırmıştır. O yandan bu yana su altında kalan tohumları gizli hiç bir elin okşamadığı, desteklemediği, onlara kuzey rüzgârlarının besleyici hassalarını getirmediği sanılı- yorsa, yanılınıyor demektir, İlk teşebbüsün hüsran. İkinci teşebbüs için daha olgun zemin arama gayretini kuvwvetlendirmiş ve sabırla koruğun helva olacağı prensibi dikkatle gözönünde , tutulmuştur. Dr. Lütfi Kırdarın göçtüğü gün, bu ölümden dolayı değil, ama cereyan etmiş bir takım hâdiseler neticesi böyle bir ze- minin vücut bulmuş olduğu neticesine varılmış ve kı- pırdanma işareti verilmiştir. Türkiyenin sağlam kuvvetleri bu kıpırdanışları ez- mek için gerekli kudrete sahiptirler. Silâha el atmaya dahi lüzum yoktur. Hâdise Üniversitenin tatili sırasına rastlamadaydı Türk Gençliği böyle teşebbüsler karşı- AKİS, 27 ŞUBAT 1961 Metin TOKER sında kenetlenmiş halini muhafaza ettiğini bir kaç de- meçten çok daha ibret verici tarzda göstermekten geri kalmazdı. Basın da, hangi fikrin peşinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Hükümete gelince, son olarak ya- yınlanan bildiri kendinden emin, kuvvetli ve basiretli bir idarenin işbaşında bulunduğunu belirtmiş, gerekli ikazı yapmıştır. Ancak, hâdisenin nedenini daha derin- lere inerek aramazsak başını kuma gömen devekuşu- nun işlediği hatanın eşini ister istemez işleriz. İstanbulun ortasında, bir cenaze töreninde, hem de tedbir alınmış olduğunda zerrece şüphe bulunmaya- cak bir cenaze töreninde iki avuç adam başkaldırmak, resmi otoritelere kafa tutmak, valinin otomobilini taş- lamak cüretini gösteriyorlar. Teşvik, tertip! Muhak- kak. Ama bunun yanında, teşvikçilerin ve tertipçilerin halkta bir dolgunluk müşahede etmeden bu cüreti gös- terdikleri sanılmamalıdır. Elbette ki kendileri tekbir cemiyetteki mevcudiyeti, hareketin şu sırada su yüzüne çıkarılmasının Ur sebebini doğurmuştur. Haklı veya haksız, çeşitli tasarrufların yarattığı çeşitli tepkiler ve bilhassa istikrardan mahrumiyetin İktisadi durum üzerindeki tesirleri, intikal devresine has sinir- lilikler teşviklerin ve tertiplerin dışında, hadisenin bir faktörünü mutlaka teşkil etmiştir. İlk deneme başarı kazanmış sayılamaz. Tıpkı yas ortasındaki teşebbüste olduğu gibi bu teşebbüste de su altının şampiyonları kendi lehlerindeld faktörleri mü- balâğa etmişlerdir. Halktaki dolgunluğun, derecesi ol- masa bile istikameti, anlaşdıyor ki hatalı yorumlan- mıştır. Ama bu dolgunluğun bilhassa Yassıadayla ilgili bir takım yeni baskı teşebbüslerinde tekrar kullanılma- sını beklemek hatalı olmaz. Zaten, pek sathi şekilde ba- kılırsa meşhur tâbirle "mezbuhane" olarak vasıflandı- rılacak bu hareket, aslında bir zincirin halkalarından birini, bir senaryonun bir parçasını teşkil etmektedir. Şimdi, memleketin sağlam kuvvetlerine bir vazife düşüyor. Bu vazifenin bir kısmı kolaydır. içerde ve dı- şardaki fırsat kollayıcılara bekledikleri anın gelmemiş bulunduğunu ispat etmemiz lâzımdır. Halk ve Ordu, tıpkı 27 Mayıs sabahı olduğu gibi eleledir. Gençlik vazi- fe başındadır. Milli basından, fırsatçıların umabilecekle- ri hiç bir şey yoktur. İbret olacak tarzda dağıtılacak cezalar dikilen kafaların mutlaka kırılacağını, İstis- marcılığa müsaade edilmeyeceğini gözler önüne sererse fesat yuvalan kalkmaz ama bunlara âlet olabilecekler azalır. Ancak bunların hepsi, Deraokratlann sevdikleri tâbirle paliatif tedbirlerdir. Her türlü "mezbuhane teşeb- büs"e asıl cesaret verecek olan, halkın dolgunluğudur. Bu dolgunluğu Önlemenin yola kudret sahiplerinin iyi hükü- met etmeleri, tesir sahiplerinin ise iyi vatandaş olmala- ndır. Demokrasilerde böyle dolgunluğun tek deşarj va- sıtası olan seçimlere bu derece yakınken arabamızı kaza- sız gerçek hedefine ulaştırmamız neslimizin büyük, ta- rihi ve şerefli vazifesidir.