Duruşmaların Anatomisi Salkım Salkım Bakanlar Zaman zaman bir çok kimsenin aklına, ihtilâlin ada- letinin niçin İhtilal günü yerine getirilmemiş bulun- duğu gemliyor değil. Uzayan işler karşısında tepesi atanlar, hiddetle söyleniyorlar: "Ne lüzum vardı, bütün bunlara! Bu aşağılık herifleri dizselerdi bir duvarın di- bine. Bir makineli tüfek... Tamam! Sen sağ, ben selâ- met." Tabii bunun bir infialin neticesi bulunduğunda ve bilhassa Menderes veya Tevfik İleriyle Fatin Rüştü Zorlu tipi düşüklerin tutumları dolayısıyla zihnilerde belir- diğinde şüphe yoktur. Yoksa 27 Mayıs inkılâbı, husu- siyetlerinden birini "herifleri duyana dibine dizmemek" suretiyle kazanmış ve kansız hüviyeti dolayısıyla nor- mal rejime kolay bir intikal sağlamıştır. Ama bunun dışında da, duruşmaların cereyan tarzına bakmca ve Başolun mahir bir dişçinin diş çekmesi gibi hakikatleri kulaklarından yakalayıp gözler önüne sermesi karşısın - da bur Yüksek Adalet Divanının kurulmuş olmasına se- vinmemenin imkânı yoktur. "Kör ölür, badem gözlü olur" derler ve bu bir bü- yük gerçektir. Şimdi, Yassıadada ortaya çıkanlardan sonra, kim ölürse ölsün, aklı başında kimselerin indin- de badem gözlü olması mümkün değildir. Zira D.P. ik- tidarım teşkil eden tiplerin ne kıratta insanlar olduğu ancak bu duruşmalar sayesinde mümkün hale gelmiştir.. Koltuklarına sıkı sıkıya sarulanların ve onu bırakmamak için Menderesin uşaklığına fütursuz razı olanların şim- di bir "Teknik Bakanlık" paravanası arkasında çirkin suratlarını saklamaya kalkıştıklarını görmek hem ko- mik oluyor, hem de hazla! Tevfik İleri! Aman yarabbi, korkunç bir mahlük. Çirkin Politikacı tipinin ancak cımbızla bulunup çıkar- tılacak bir örneği. Said-i Nursinin elinden bilmem ki- min bilmem neresine, öpmeyeceği yer yok. Tâ ki, altın- da kırmızı plakalı bir otomobil bulunsun ve beyfendi Bakan sıfatını taşısın. Bir demagog, bir şarlatan ve Millet Meclislerini dikensiz gül bahçesine çevirmeye ni- yetli bir yardakçı... Ama gelin de, siz onu Yassıadada dinleyin. Efendim, kendisi şevk ile çalışıyormuş. Tabii, memleket ve millet uğruna. On yıl, kendilerini bu top- raklara köle yapmışlar. -İfadenin burasında bütün sa- lon halkı gülmüştürya...- Hükümette sâdece Bayındırlık işleriyle uğraşmış. Başka? Başka hiç bir şeyle ilgilen- memiş. Ne Namık Gedikin beyanları, ne Menderesin he- zeyanları kendisini cezbetmemiş. Yalnız Tevfik Beriyi nü? Nedim Ökmen, zerrece fütursuz, "Radyoda Men- deresin nutuklarını dinlemek tense müzik çalmayı tercih ederdim" diyor. Allahtan o, "bunca memleket işi ara- sında nutuk dinlemeye vaktim yoktu" dememiş. Zira elde, eşinin hatıra defteri mevcut. Kadıncağız derdini, umman yerine o defterin yapraklarına dökmüş. Ona bu- na sulanan, içip içip kusan, yanında eşiyle yolda yürür- ken bir takım alüftelerin "Merhaba babacığım" diye lâf attıkları, Kolej kızlarını himayesine alan, hattâ -eşi- nin tabiriyle- eşinin yatağına dahi kadın sokan bir ih- tiyar çapkının, bunca marifet için vakit bulduktan son- ra "Yahu, yurtta ne olup bitiyor" diye etrafına bakma- ya vakit bulamaması hakikaten komik olurdu. Meselenin aslı, lümdu. daha İhtilâlden önce pek âlâ ma- "Menderesin Bakanları" diye bir, sınıf mevcuttu. AKİS, 27 ŞUBAT 1961 Bunlardan bir kısmı Menderesin kurmak istediği rejimi tasvip ediyorlar, ona yardımcı oluyorlar, elbirliğiyle Mu- halefeti temizlemeye çalışıyorlardı. Gedikler, Zorlular, İleriler, Yardımcılar, Şamanlar, Berkler ve Bakan ol- mamakla beraber o payeye erişmek için yarışa çıkmış bulunan Dülgerler, Kirişçioğlular, Kavrakoğlular, Anıt- lar, Sancarlar bu kategorinin gözde sunalarıdır. Bir başka kısım, işlerin başka türlü İdaresini gönülden is- temekle beraber "fikir mi, koltuk mu" denilince kalta- ğa yapışan ve aslında çapı, kıratı küçük kimselerdir. Bakan olmamayı ölmekle bir addeuen bu tipler Erk- menler, Ethem Menderesler, Akerler, Ökmenler, Polat- kanlar, Benderlioğlular, Hüsmanlardır. Bunlar, kendi- lerini kandıracak bir de sebep bulmuşlardır: Efendim, o makamda teknik işlerle uğraşmaktadırlar ve memleket menfaati bakımından koltuklarını muhafaza etmelidir- ler! Benderlioğlu istifa etse, Menderesin bir Ahmet Özel veya Celâl Yardımcı bulup emirlerini ona tatbik ettirt- mesi işten bile değildir. Ama Benderlioğlu var ya.. Ya- hut, Ethem Menderes? Onlar, kısmen dahi olsa dayat- makta, fenalıkları imkânları nisbetinde önlemektedir- ler. Erkmenin yarine Ticaret Bakanlığına bir hırsız otur- sa daha mı İyi olur? Sebati Ataman Koordinasyon ba- kanlığını bir vurguncuya devretse memleket bir şey mi kazanır? Halbuki kendileri, rejim meselelerine burun- larını sokmamakta, fakat "teknik iş" lerinde "başarıy- la" çalışmaktadırlar. Akla gelen sual, bu dayatmaların veya başardı çalışmaların sonucunun ne olduğudur? İktidar iyi istikamette tek santim yol almadığı gibi, memleketin iktisadından ticaretine, ordusundan maliye - sine ve bayındırlığından eğitimine her sahası altüst edil- miştir. İnsanlar, herkesten çabuk ve kolaylıkla kendileri- ni kandırırlar. Adnan Menderese kendisinin işbaşın- dan uzaklaşmasını bir milli felâket gibi görmüştür. Yakınları bilirler, bu sapık Başbakan -sapıklığı da Bar şolun sayesinde her geçen gün biraz daha iyi anlaşıl- maktadır ya...- bir çok vesileyle "Ben bu memleketi ki- me bırakır da giderim?." diye söylenmiş, dert yanmış- tır. Tabii o zamanki bendeleri, Sefa Küiçlıoğlular ve Emin Kalafatlar, Dr. Sarollar ve Dr. Gedikler "Aman efendim, hakkınız var. Olur mu böyle şey?." diye elle- rini uyuşturmuşlardır. Aynı şekilde, bugün Yassıadada "teknik bakanlık" paravanası arkasına saklanmaya ça- lışanlar niçin o koltukta oturmalarının şart bulunduğu hususunda kendilerine bin tane sebebi görülmemiş gö- nül ferahlığı içinde bulmuşlardır. Halbuki, koltukla- rından ayrılmalarını gerekli kılan bir sebep, bir basit sebep gözlerinden her zaman kaçmışlar, daha doğrusu gözlerini o sebebe kapamışlardır: Bir devlet adamı, tasvip etmediği politikayı gütmez! Bu, Menderesin ken- disine mesai arkadaşı olarak hangi kıratta adamlar seçtiğinin de en güzel delilidir. - Zaten Menderesin bir "Adam'ı yanında bulundurabileceğine ihtimal var mı- dır? Gerçek Adamlar, 1950'nin 14 Mayısıyla 1960'ın 26 Mayısı arasında, tahammül derecelerine göre D.P.. saf- larını terkedip gitmişlerdir. 7 Mayıs sabahına kalanların her biri ise, beş aşağı beş yukarı birer Tevfik Beriden ibarettir 25