27 Şubat 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 25

27 Şubat 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 25
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Duruşmaların Anatomisi Salkım Salkım Bakanlar Zaman zaman bir çok kimsenin aklına, ihtilâlin ada- letinin niçin İhtilal günü yerine getirilmemiş bulun- duğu gemliyor değil. Uzayan işler karşısında tepesi atanlar, hiddetle söyleniyorlar: "Ne lüzum vardı, bütün bunlara! Bu aşağılık herifleri dizselerdi bir duvarın di- bine. Bir makineli tüfek... Tamam! Sen sağ, ben selâ- met." Tabii bunun bir infialin neticesi bulunduğunda ve bilhassa Menderes veya Tevfik İleriyle Fatin Rüştü Zorlu tipi düşüklerin tutumları dolayısıyla zihnilerde belir- diğinde şüphe yoktur. Yoksa 27 Mayıs inkılâbı, husu- siyetlerinden birini "herifleri duyana dibine dizmemek" suretiyle kazanmış ve kansız hüviyeti dolayısıyla nor- mal rejime kolay bir intikal sağlamıştır. Ama bunun dışında da, duruşmaların cereyan tarzına bakmca ve Başolun mahir bir dişçinin diş çekmesi gibi hakikatleri kulaklarından yakalayıp gözler önüne sermesi karşısın - da bur Yüksek Adalet Divanının kurulmuş olmasına se- vinmemenin imkânı yoktur. "Kör ölür, badem gözlü olur" derler ve bu bir bü- yük gerçektir. Şimdi, Yassıadada ortaya çıkanlardan sonra, kim ölürse ölsün, aklı başında kimselerin indin- de badem gözlü olması mümkün değildir. Zira D.P. ik- tidarım teşkil eden tiplerin ne kıratta insanlar olduğu ancak bu duruşmalar sayesinde mümkün hale gelmiştir.. Koltuklarına sıkı sıkıya sarulanların ve onu bırakmamak için Menderesin uşaklığına fütursuz razı olanların şim- di bir "Teknik Bakanlık" paravanası arkasında çirkin suratlarını saklamaya kalkıştıklarını görmek hem ko- mik oluyor, hem de hazla! Tevfik İleri! Aman yarabbi, korkunç bir mahlük. Çirkin Politikacı tipinin ancak cımbızla bulunup çıkar- tılacak bir örneği. Said-i Nursinin elinden bilmem ki- min bilmem neresine, öpmeyeceği yer yok. Tâ ki, altın- da kırmızı plakalı bir otomobil bulunsun ve beyfendi Bakan sıfatını taşısın. Bir demagog, bir şarlatan ve Millet Meclislerini dikensiz gül bahçesine çevirmeye ni- yetli bir yardakçı... Ama gelin de, siz onu Yassıadada dinleyin. Efendim, kendisi şevk ile çalışıyormuş. Tabii, memleket ve millet uğruna. On yıl, kendilerini bu top- raklara köle yapmışlar. -İfadenin burasında bütün sa- lon halkı gülmüştürya...- Hükümette sâdece Bayındırlık işleriyle uğraşmış. Başka? Başka hiç bir şeyle ilgilen- memiş. Ne Namık Gedikin beyanları, ne Menderesin he- zeyanları kendisini cezbetmemiş. Yalnız Tevfik Beriyi nü? Nedim Ökmen, zerrece fütursuz, "Radyoda Men- deresin nutuklarını dinlemek tense müzik çalmayı tercih ederdim" diyor. Allahtan o, "bunca memleket işi ara- sında nutuk dinlemeye vaktim yoktu" dememiş. Zira elde, eşinin hatıra defteri mevcut. Kadıncağız derdini, umman yerine o defterin yapraklarına dökmüş. Ona bu- na sulanan, içip içip kusan, yanında eşiyle yolda yürür- ken bir takım alüftelerin "Merhaba babacığım" diye lâf attıkları, Kolej kızlarını himayesine alan, hattâ -eşi- nin tabiriyle- eşinin yatağına dahi kadın sokan bir ih- tiyar çapkının, bunca marifet için vakit bulduktan son- ra "Yahu, yurtta ne olup bitiyor" diye etrafına bakma- ya vakit bulamaması hakikaten komik olurdu. Meselenin aslı, lümdu. daha İhtilâlden önce pek âlâ ma- "Menderesin Bakanları" diye bir, sınıf mevcuttu. AKİS, 27 ŞUBAT 1961 Bunlardan bir kısmı Menderesin kurmak istediği rejimi tasvip ediyorlar, ona yardımcı oluyorlar, elbirliğiyle Mu- halefeti temizlemeye çalışıyorlardı. Gedikler, Zorlular, İleriler, Yardımcılar, Şamanlar, Berkler ve Bakan ol- mamakla beraber o payeye erişmek için yarışa çıkmış bulunan Dülgerler, Kirişçioğlular, Kavrakoğlular, Anıt- lar, Sancarlar bu kategorinin gözde sunalarıdır. Bir başka kısım, işlerin başka türlü İdaresini gönülden is- temekle beraber "fikir mi, koltuk mu" denilince kalta- ğa yapışan ve aslında çapı, kıratı küçük kimselerdir. Bakan olmamayı ölmekle bir addeuen bu tipler Erk- menler, Ethem Menderesler, Akerler, Ökmenler, Polat- kanlar, Benderlioğlular, Hüsmanlardır. Bunlar, kendi- lerini kandıracak bir de sebep bulmuşlardır: Efendim, o makamda teknik işlerle uğraşmaktadırlar ve memleket menfaati bakımından koltuklarını muhafaza etmelidir- ler! Benderlioğlu istifa etse, Menderesin bir Ahmet Özel veya Celâl Yardımcı bulup emirlerini ona tatbik ettirt- mesi işten bile değildir. Ama Benderlioğlu var ya.. Ya- hut, Ethem Menderes? Onlar, kısmen dahi olsa dayat- makta, fenalıkları imkânları nisbetinde önlemektedir- ler. Erkmenin yarine Ticaret Bakanlığına bir hırsız otur- sa daha mı İyi olur? Sebati Ataman Koordinasyon ba- kanlığını bir vurguncuya devretse memleket bir şey mi kazanır? Halbuki kendileri, rejim meselelerine burun- larını sokmamakta, fakat "teknik iş" lerinde "başarıy- la" çalışmaktadırlar. Akla gelen sual, bu dayatmaların veya başardı çalışmaların sonucunun ne olduğudur? İktidar iyi istikamette tek santim yol almadığı gibi, memleketin iktisadından ticaretine, ordusundan maliye - sine ve bayındırlığından eğitimine her sahası altüst edil- miştir. İnsanlar, herkesten çabuk ve kolaylıkla kendileri- ni kandırırlar. Adnan Menderese kendisinin işbaşın- dan uzaklaşmasını bir milli felâket gibi görmüştür. Yakınları bilirler, bu sapık Başbakan -sapıklığı da Bar şolun sayesinde her geçen gün biraz daha iyi anlaşıl- maktadır ya...- bir çok vesileyle "Ben bu memleketi ki- me bırakır da giderim?." diye söylenmiş, dert yanmış- tır. Tabii o zamanki bendeleri, Sefa Küiçlıoğlular ve Emin Kalafatlar, Dr. Sarollar ve Dr. Gedikler "Aman efendim, hakkınız var. Olur mu böyle şey?." diye elle- rini uyuşturmuşlardır. Aynı şekilde, bugün Yassıadada "teknik bakanlık" paravanası arkasına saklanmaya ça- lışanlar niçin o koltukta oturmalarının şart bulunduğu hususunda kendilerine bin tane sebebi görülmemiş gö- nül ferahlığı içinde bulmuşlardır. Halbuki, koltukla- rından ayrılmalarını gerekli kılan bir sebep, bir basit sebep gözlerinden her zaman kaçmışlar, daha doğrusu gözlerini o sebebe kapamışlardır: Bir devlet adamı, tasvip etmediği politikayı gütmez! Bu, Menderesin ken- disine mesai arkadaşı olarak hangi kıratta adamlar seçtiğinin de en güzel delilidir. - Zaten Menderesin bir "Adam'ı yanında bulundurabileceğine ihtimal var mı- dır? Gerçek Adamlar, 1950'nin 14 Mayısıyla 1960'ın 26 Mayısı arasında, tahammül derecelerine göre D.P.. saf- larını terkedip gitmişlerdir. 7 Mayıs sabahına kalanların her biri ise, beş aşağı beş yukarı birer Tevfik Beriden ibarettir 25

Bu sayıdan diğer sayfalar: