YURTTA OLUP BİTENLER ve politikacıları bir güzel azarladı. Kürsüden indiğinde salonda tıs çık- mıyor, Temsilciler şaşkın şaşkın bir- birlerine bakıyorlardı. Bu ne demek - ti? Bakan ne demek istiyordu? Bu- rada sarfedilecek sözler sayın Kısıl- oğlunun politikacılara olan meşhur antipatisi dikkate alınarak mı sarfe - delecekti? Güley, yeniden kürsüye geldiğin- de Temsilciler genç politikacının ne- ler diyeceğini merakla beklediler. Güley kürsüde birkaç saniye durak- ladı, sonra Hükümet üyelerinin bu- lunduğu tarafa bakarak Kızıloğluya cevap verdi. Herşey iyiydi. Herşey güzeldi. Ama bir Hükümet üyesinin Temsilcileri böylesine azarlaması ne- dendi? Başbakan Yardımcısı doğrusu pek sert, pek şiddetli konuşmuş, Gü- ley de buna pek üzülmüştü. Bir iki dakika sonra talihsiz Bakan gene kürsüde göründü. Bu defa biraz daha umuşak ve tebessüm etmeğe çalışan bir hali vardı. Kendisini bağışlamala- rı gerekiyordu. Otuz yıllık askerlik görevinin yüzünde hâsıl ettiği sertlik bir kusur sayılmamalıydı. Kaldı ki, Mecliste herkes kendilerinin karşısın- daydı. Böyle bir hükümete dünyanın biç bir parlâmentosunda rastlana- mazdı. İşlerin yürümesi için kendile- rine yardımcı olmaları gerekiyordu. Tabii bu sözler de protestoyla karşı- laşınca Kişioğlu o defa da öyle söy- lemek istemediğini belirtti. İşte bütün bunlardan dolayıdır ki bu haftanın sonunda, tahmine me- raklı kişiler başkentte fikir yürütme- ge ve birbirleriyle iddialaşmağa baş- ladılar: "Kızıloğlu ne zaman istifa e- decek veya affedilecek?" ma, iktidarın bu gibi konularda- ki zihniyetini bilenler Kızıloğlunun kulağının biraz bükülmesiyle yetini- leceği kanısındaydüar. değişiklik olmuştu. Bayar, Divan hu- zurunda "Baskı karşısında kalarak Bakan değiştirmenin aleyhindeyim. Derenin ortasında at değiştirilmez" demişti. Bu, eski kudret sahiplerinin inalıçlarından biriydi. İkinci inançla- kendileri bu zihniyeti taşırken bir akim gençler "İstifa! İstila! Kanun! Kanun! Hürriyet! Hürriyet!" diye bağırdılar mı yapılacak şey tenkildi. Şimdi, ikinci telâkki rafa kaldırılmış, kudret sahiplerine geniş bir müsama- ha duygusu hâkim olmuştu. Nitekim Kızıloğlunun istifasının o istenmesi Salim Basolun Yassıadadaki tavsiye lerine uygun şekilde karşılandı: "Ne var bunda? Bir demokraside istif» da, istifanın istenmesi de gayet nor maldir Ancak o diktaf örtüklerde isti- fadan bahsedilmez!" Ancak Kabinede kalması faydadan çok zarar getiren 18 simaların, sırf bunların istifası yük- sek sesle isteniliyor diye muhafazası prensibine riayet devam ediyordu ve bunun en güzel misali de Menderesin meşhur ve mâruf Ankara Savcısı Hayri Mumcuoğlunun Hükümetteki yerinişen şakrak ve herkesin hayret- ten bir karış açılmış gözleri önünde muhafaza etmesiydi! Böyle davranılırken gözden uzak tutulan, tabii yıpranma payının İkti- darın yıpranması- fazlalığı oluyordu. M.B.K. Paşanın iftarı Geçen haftanın ortalarında bir gün, başkenti dondurucu soğuklar ka- sıp kavururken, omuzlarında fotoğ- raf makineleri asılı bir takım adam- lar Çankaya sırtlarında, şehre hâkim bir noktada bulunan heybetli bir bi- nanın önünde ayazla mücadele edi- yorlardı. Bunlar, foto muhabirleriydi ve bir hâdiseyi tespit için bekleşiyor- lardi. Devlet ve Hükümet Başkam Or- general Cemal Gürsel nekahat dev- resini mesut bir hâdise ile kapaya- cak, silâh ve ülkü arkadaşlarına bir iftar ziyafeti çekecekti. Bu son derece mütevazi ziyafete Milli Birlik Komi- tesi üyeleriyle vefakâr foto (muha- birleri davet edilmişlerdi. Tabii, da- vete ilk icabet edenler bu sonuncu- lar oldular. Davet saati olan 17.30 dan çok evvel Çankayaya yollandılar ve Köşkün giriş kapısı önünde küme- lenerek beklemeğe koyuldular. An- cak bu bekleyiş pek sıkıcı olmak ki içlerinden biri dayanamadı' ve : "— Arkadaşlar, beklemenin . fay- dası yok. Burada buz tutmak tansa içeriye, yavere haber yolhyalım" de- di. Teklif ittifakla kabul edildi o ve kapıdaki nöbetçi ve içeriye haber yollandı. Bu defaki o bekleyiş pek uzun sürmedi. Az sonra bir ya- ver yüzbaşı kapıda göründü: — Buyrun, ne istiyorsunuz?" de- di. Foto muhabirleri yaveri hep bir ağızdan cevaplandırdılar. İstedikleri şey, ayazda donmaktan kurtarılmak- tı ki, bu da içeriye alınmakla katabil- di. Ancak, yaverin cevabı pek sevin- dirici olmadı. Ortadan uzun boylu ya- ver yüzbaşı: — Dışarda bekleyin" diyordu. muhabirlerin sevinmelerine sebep ol- du. Gelen, Cemal Madanoğluydu. Ya- kışıklı General arabasından iner in- mez hemen gazetecilerin yanına yak- laştı ve: "—, Ne o yahu, ne bekliyorsunuz bu iii dedi. , foto muhabirlerinin en be- ceriklisi Hüseyin Ezerden geldi: — Paşam, İftar sofrası, varmış. 17.15'i geçirirseniz yemek kapıda Başkan € Gürselin M.B.K. üyelerine verdiği i iftar Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım AKİS, 27 ŞUBAT 1961