24 Karakter ımtihanında sıfır numara! Yassıadaya gidiniz ve Adnan Menderesi oseyrediniz. Ne bu dergide, ne gazetelerde okudukla- rınız, ne de Radyonun çok dinleni- len Yassıada Saatinde işittikleri- niz bir insanın ne derece düşebile- ceğini size anlatmaya kafidir. Yas- sıadaya gidiniz ve Adnan Mendere- si seyrediniz. Ancak o takdirde bir insanın ne derece düşebileceğini, daha doğrusu bir insanın ne dere- ce düşük olabileceğini görecek ve kendi kendinize ibretle mırıldanacaksınız: "Bu adam mı, on yıl bu mem- leketi, hem de pek çok yüreğe dehşet salarak idare etti 7" Yassıadaya Celâl Bayar ve Adnan Menderes aynı nefret hâlesi içinde, ama değişik kıymet hükümlerinin hükümlüleri olarak götürül- müşlerdir. Bayar, yüreği kapkara bir insan sıfatıyla sâdece, bir hainin cezasını görmesinin verdiği memnunluğu ouyandırıyordu. Ama Men- deresin âkibeti hazin bulunuyor, suç biraz kadere yükleniyor, düşük Başbakanın hem yüreğinde bâzı beyazlıklar, hem de torbasında bâzı meziyetler taşıdığı düşünülerek "Oh oldu" değil, "Yazık oldu" denili- yordu. Aklı başında herkes, âkibeti mukadder buluyordu. Fakat bir merhamet hissinin Menderese karşı duyulduğunu inkâra cevaz yoktur. Yüksek Adalet Divanı önünde üç aydır verilen imtihan Bayar ile Men- deresin yerlerini gözler önünde çok değiştirmiştir. Ruhu soyulmuş ola- rak, çırılçıplak millet önüne çıkan Menderes düşünülemeyecek derece - de aşağılık bir mahlük damgasını tam ittifakla yemiştir. Buna mukabil Bayar, hiç olmazsa suçluluğun karakter imtihanım başarıyla vermiştir. Bütün tiplerin belki de en güç tahammül edileni "şımarık ve ka- raktersiz zengin çocuğu" tipidir. Bencil, hodbin, sora gelince ne eğil- mekten, ne yalandan, ne iftiradan kaçınan, kendi rahatı için karısından anasına dünyada satmayacağı şey bulunmayan, her şeyi, her şeyi, her şeyi mubah gören bu tipin hiç bir romancının yaratamayacağı mükem- mellikteki örneğini Adnan Menderes Yassıadada vermiştir. Bütün Yas- sıada personeli içinde, yâni kendisini yalandan gören ve tanıyanlar ara- sında Menderes hakkında iğrenmeden başka his duyan tek insan yok- tur. Düşüklerin hepsi değişik kimselerde değişik intibalar bırakmakta- dırlar. Bayara kızan vardır, "Aferin adama ama.." diyen vardır. Zor- lunun küstahlığı karşısında gülen vardır, asabı bozulan vardır. Hattâ Yetkiner veya Zeki Şahin gibiler bile çeşitli hislere yol açmaktadırlar. Tek istisna Adnan Menderestir. İstihfaf! İşte, memlekette nasıl olup ta diktatörlüğünü kurmaya kalkıştığı, nasıl olup ta koca bir partiyi ve onun çoğu okumuş Meclis Grubunu ele geçirdiği gittikçe bir muam- ma haline gelen adamın, üzerinden kudret hırkası çekilin alındığında bıraktığı müşterek his! Bir şımarık zengin çocuğu nasıl yanaşmasına suç yüklerse Men- deres, elbette ki alçaklıklarından faydalandığı, ama nihayet emir ve- rerek iş gördürttüğü adamlarına suç yüklüyor. Bir şımarık zengin ço- cuğu nasıl belâyı kendi başından defetmek için yalvarır, yakarır, ağlar, sızlarsa Menderes yalvarıyor, yakarıyor, ağlıyor, sızlıyor. Bir şımarık zengin çocuğu nasıl, belâdan kurtulunca zulmüne devam imkanım ararsa, Menderes o muhayyel günleri bekliyor. İhtimal ki bunun adı, onca politikadır. Hakikaten Menderes, yüzsüzlüğü politikada en büyük kuvvet sayan bir mektebin kurucusudur ve onun on yıl boyunca siya- set alanında elde ettiği kısa vadeli başarılar kendisine pek çok talebe yaratmıştır. Şimdi, o talebeler dahil, herkes yüzsüzlüğün iğrenmeden başka hiç bir netice vermediğini görmektedir. Karşısında el pençe divan duranlar için ne hazin bir teşhis! Adnan Menderes mağa başladığında saatler 13.15'i gösteriyordu. Yassı adanın bekçileri rıhtımdan ayrılanları askerce selâm- lıyarak uğurlamağa devam ettiler. Güverteye sıralanmış olan 7 kişiye gelince, onlar da sevinçli el hareket- leriyle askerlere cevap verdiler. Gö- ay, elinde şapkası, bir geçit res- mindeki vali ciddiyetiyle duruyor, ba- şı açık olmasına rağmen Köprülü as- kerce selamla uğurlıyanlara mukabe- le ediyordu. Erişe gelince sevinci el sallayışından belli oluyordu. Bekleyenler Fenerbahçenin makineleri tam yol- la Dolmabahçe rıhtımına doğru gemiyi iterken, rıhtım bir ana baba günüydü. Gelenler arasında, Alâaddin Erişin astragan yakalı, düz siyah manto giymiş eşi ve beş baldızı en faz la ilgi çekenlerdi. Erişin eşi, Fener- bahçenin gelişini sabırsızlıkla bekli- yor ve vapuru bazan dürbünle gözlü- yordu. Köprülüyü kızı Beyhan Kırca karşılamaya ogelmişti. Ali Tekinalp ve Mehmet Ali Balinin karşılayıcıla- rı, tanınmadıkları için, kalabalığın a- rasında rahatça dolaşabiliyor, konu- şabiliyorlardı. Oktay Engini kendisi- ne tanıklık etmiş olan mavi mantolu, kızkardeşi Dilek karşılıya- Yalnız Kavas Hasan Uçarı kimse karşılamaya gelmemişti. Saat- lerin tam 14'ü gösterdiği sırada, Fe- nerbahçe vapuru Deniz Müzesi hali- ne getirilen Dolmabahçe Camiinin sonradan yapma rıhtımına yanaştı. Bütün gözler vapura (dikilmiş, 68 günden beri ilk defa karaya ayak ba- sacak olanları (o gözlüyordu. Aradan 29 dakika geçtikten sonra İrtibat Bürosunun demir parmaklık- lı kapısı açıldı. Kapıdan ilk çıkanlar İstanbulun eski "Küçük Vali"si F. K. Gögay, Emniyet Müdürü Alâaddin Eriş ve siyah bereli Fuat Köprülü ol- du. Bunları Tekinalp, Balin, Engin ve Uçar takip etti. Tahliye edilenler- den Gökayın, Köprülünün meşin ba- vullarım deniz erleri taşıyordu. Gö- kay sararmış, heyecanlanmıştı. şin yüzüne renk gelmişti. Gülüyordu. Aslına bakılırsa karar, beklenen karar oldu. Divan, üç kişiyi suçlu bulmuştu: Menderes, Zorlu ve İzmi- rin antipatik valisi Kemal Hadınlı! Zaten bütün duruşma safhaları zihin- leri ve vicdanları bu istikamete it- mişti. Ancak Divan suçun mahiyetini da değiştirdi. Bu değişiklik sayesin- dedir ki devrin Cumhurbaşkanı Ba- yar ademi takip kararı alabildi. Yok- sa, onun suçsuzluğu tesbit edilmiş de- ğildi. Tertibe iştiraki olmadığı anla- şılan Köprülü ve Gökay sâdece Ada havası almış bulunuyorlardı. Zira, da- ha Adaya ayak bastıklarında Komu- tan Güryay ve arkadaşları onları dü- şüklerden ayırmışlar, değişik mua- mele etmişler, itibar göstermişlerdi. AKİS, 9 OCAK 1961