SİNEMA Tü II. Anayasada Sansür ilmlerin ve film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname" adıyla yayınlanmış olan Sansür Ni- zamnamesi 1959 yılının Temmuz a- yında yirmi yaşım bitirip yirmibirin- cisine basıyordu. Türk sinemasmı olanca gücüyle baskı altına alan Ni- zamname artık emekleme çağından çıkıpta yürüme yıllarını sürdürmesi gereken bir endüstri ve sanat dalını durmadan çelmelemekteydi. Hiç bir ölçüsü olmıyan, hiç bir şekilde itiraz tanımayan ve günün şartlarına uy- maktan uzak aynı Nizamname bugün de, filmcileri sindiren dehşetiyle yü- rürlüktedir. Bir yandan ham film sı- kıntısı, bir yandan teknik işçi, senar- yo yazarı ve işinin ehli rejisör yoklu- ğu çeken sinemamız, öte yandan "Po- lis Vazife ve Selâhiyetleri Kanunu"n- Eski iktidar zamanında gidişata a- yak uyduran Sansürümüz, DP zihni- yetine aykırı düşecek, o politika çiz- gisinin dışında görünecek herhangi bir film senaryosunu hemen reddede- rek suyu daha baştan kesmek kur- nazlığını gösteriyordu, Toprak mese- lesini Ve toprak ağalığını kendisine konu edinen filmler, senaryonun ve filmin Jeneriğine "Bu film CHP dev- rindeki zalim iktidardan köylümü- zün neler çektiğini anlatmaktadır" yollu iki cümle konuldu mu, hem Sansür kurulu üyelerinin yüreğine soğuk sular serpiyor, hem de takıl- madan ve kolaycacık oynatma iznini koparıyordu. Zeytinburnundaki ge- cekondularda yaşıyan iki genç evli- nin ve çevresinin renkli ve gerçek hikâyesini anlatan bir senaryo "imar politikasına aykırı" olması sebebiyle kabul edilmemiş, geri çevrilmişti. Var olmak veya olmamak ilmciler Sansürle mücadele etmek- ten her zaman çekinmişler, "ol- maz"ı olmaz, "olur"u olur kabul et- mişlerdi. Filmi çevrilmeden kâğıt üzerindeki senaryoların reddedilen- leri son derece normal sayılıyordu. Ama bir de senaryosu "evet"lenmiş, fakat film haline getirildikten sonra “hayır"la karşılaşmışlar için ne ya- pacaklarım bilmiyorlardı. Küçüksen- miyecek bir para bağlanmış film için "hayır", ekonomik yönden yıkıcı bir darbeydi. Sansür Kurulunca çeşitli sahnelerinin değiştirilmesi istenenler, türlü güçlükler doğuruyordu. İlkel şartlar altında çalışan filmcilerimiz için bir kere çevirme mevsimi geç- AKİS, 19 ARALIK 1960 miş, ikincisi o filmde rol alan oyun- cular dağılmış ve başka başka film- lerde çalışıyor oluyordu. Aynı ekibi rejisöründen ışıkçısına kadar yeni- den toplamak, bir araya getirip fil- min gerekli havasına sokmak pro- düktör gözünde iğne ile kuyu kaz- maktan zordu. Sansürün isteklerine boyun eğmemek, ya da itiraz etmek filmcilerimizin defterlerinde yazılı ol- mıyan iki kelimeydi. Ayrıca Sansü- rüstü bir kurula itiraz etmek demek, filmin kutularda en aşağı iki yıl ya- tıp uyuması demekti. İşin bir başka cephesi de, devamlı surette filmcile- rin yolcu. Sansür Kurulunun hancı olmasıydı. Filmcileri korkutup itiraz- dan alakoyan da asıl bu hancı ve yol- maktaydılar. Evet, Sansürün baskısı- nın, sinemamızın ilerleyişini engelle- diği doğruydu; Bu Sansürle iyi film- den geçtik, doğru dürüst seyredilir bir film yapılması bile asla mümkün değildi. Değildi ama, insan öyle her gerçeği de uluorta söylememeliydi. Sansürle kötü olmak doğrusu korku- lu şeydi. Sinema tenkitçileri yazabi- lirlerdi, istedikleri kadar Sansüre a- tıp tutabilirlerdi. Çünkü onlarınkay- bedecekleri ne sermayeleri, ne de ku- tularda bekletecekleri filmleri vardı. Bu düşüncedir ki filmcilerimizi herhangi bir sert çıkıştan alakoyu- yor eli kolu bağlı boynu bükük, İs- tanbullardan Ankaralara, Ankaralar- dan İstanbullara götürüp getiriyor- u Yeni Anayasadan ümitler pzrlanan ve Milli Birlik Komitesi- ne sunulan II. Cumhuriyetin yeni M. Nurile E. Efekan, M. Ünün "Mahallenin Sevgilisinde Zararlı tekrarlama cu meselesiydi. İtiraz edilmiyor, ne denilirse sessizce kabul ediliyor, San- sür karşısında filmciler, ağzı var dili yok acayip bir yaratık rolünü oynu- yorlardı. “Sansür - Filmciler" komedisinin dışında bir başka oyun da filmci- lerle basındaki sinema tenkitçileri a* rasında geçmekteydi. Sinema tenkit- çileri Sansür kayıtlamasının sinema- mıza getirdiği ve getireceği bütün kötü yanları görüyor ve bunun üze- rinde ısrarla duruyorlardı. Meseleyi son derece nazikleştiren filmciler, ba- sındaki bu çeşit karşı çıkışlara kendi varlıklarını da ortaya koyarak destek olacakları yerde, sessizce alkış tut- mayı -akıllarınca- daha uygun bul- Anayasasının 11. maddesi, ilk oku- yuşta filmcilerimizi görülmemiş bir sevince düşürmüştü. 11. madde aynen Şöyle demekteydi: "Herkes siyasi, felsefi, vicdani, dini inanç, kanaat ve düşünce hürriyetine sahiptir. Herke- sin inanç, kanaat ve düşüncelerini söz, yazı, resim ve başka herhangi bir yolla, tek başına veya toplu ola- rak açıklamaya hakkı vardır. Kitap ve risale yayım, tiyatro, opera eser- lerinin Oynanması, sinema filmlerinin yapılması ve gösterilmesi izne mm tutulamaz ve sansür edilemez. 11. maddenin buraya kadar olan bölümü, doğrusu filmcilerimizin ara- yıp da bulamadıkları birşeydi. Sine- ma ilimlerinin yapılması ve göste- 31