re İnönüyü öldürme işi o kadar taf- silatlı hazırlanmıştı ki Şişlideki Ço- cuk hastahanesinde yatak bile kurul- muştu. Bunu iki hemşire bilmektey- diler. Divan, o iki hemşireyi de dinle- meye karar verdi. arın, her iki gün, üzerinde ittifak ettikleri noktalar oldu. İki D. P. ilçe başkanı, Fatihli Dr. Ömer Fa- ruk Sargutla Beykozlu Selâhaddin Genç, en faal davranan elemanlardı. Onlar taraftarlarına emirler vermiş- ler, polisleri idare etmişler, tertipte Menderesin kolu rolünü oynamışlar- dı. Meydana çıkan başka bir hakikat, suçlu olmadıklarım ilk gün söyleyen kadın sanıkların en azgın suikastçı sınıfına dahil bulundukları oldu. Bir tanesi, evde çamaşır yıkarken merak saikiyle gittiğini bildirmişti! Halbuki Topkapıda, âdeta ağzından salyalar akarak İnönüye saldırmıştı. Ama du- ruşmaların alaka çekici siması vasfı- nı, gene de Zeki Şahin hiç kimseye bırakmadı. Numaracı numarasızlar ,stanbulun "Gestapo Zeki'si, ilk fer- İ yadı haftanın sonlarındaki o gün bastı. Hâdise mahallinde bir takım polislerin resimleri çekilmişti. Bu po- lislerin yakalarında numaralan yok- tu. Daha önce bu konu bahis mevzuu olmuş. İstanbulun şişman ve saunaya meraklı sevimsiz valisi Ethem Yetki- ner, küstah bir tavırla bunu memur- ların ihmaline bağlamıştı. Resimler kendisine gösterildiğinde, galiba ya- lan söyleye söyleye ve çalım sataca- ğım diye kurula kurula canına tak etmiş olan Zeki Şahin her şeyi itiraf etti, Evet, bu polisler Hazır Kuvvete mensuptular ve bir hâdise çıktığında teşhis edilip şikâyet olunmasınlar diye numaraları söktürülmüştü. Böy- le başlayan itiraflar, "Gestapo Ze- ki"nin eski efendilerini ithamına ka- dar kolaylıkla vardı. Bu, D.P. liler yok muydu, kendisine musallat ol- muşlardı. Bir başka celsede Peyami Sefanın" DP. aleyhinde en sert yazı- lan ben yazdım" deyince dinleyiciler nasıl güldülerse, "Gestapo Zeki"nin de DP. lilerden şikâyeti aynı şekilde kahkahalara yol açtı. Fakat Şahin buna pek kızdı ve bir açıklamada bu- lundu. Kendisi deliydi. Akıl hastaha- nesinde yatmıştı. Gülüşmeler tepesini attırıyordu. Onun için dinleyicilerin gülmelerine son vermek lâzımdı. Bu sözler, salondaki neşeyi büsbütün art- tırdı. "Gestapo Zeki" mikrofon basın- da kızarıyor, bozarıyor, acaip hare- ketler yap "ordu Bir dinleyici dayanamadı ve ya- nındakinin kulağına eğilerek: — Herif hakikaten deli, dedi. De- li olmasaydı, şu adamlara uşaklık e- der miydi? Bu sırada sanık sandalyaları ü- zerinde Bayar gözlerini dikmiş, boş AKİS, 19 ARALIK 1960 Radyolarda Yassıada Türkiye radyolarında, bugün en fazla dinlenen program "Yassıa- da saati"dir. "En fazla dinlenen" lâfıum kıymetlendirmek için rağbet bakımını ondan sonra gelen sa- atle aradaki mesafenin öyle bir bu run, bir baş, bir boy olmadığım be- lirtmek lâzımdır. "Yassıada Saati" İkinci Dünya Harbinin o en karı- şık yıllarında Radyo Gazetesinin gördüğü alâkayı da geçmiş ve mu- hakkak ki kırılması pek güç bir rekor tesis etmiştir. Şimdi, istisna- sız her evde, saat 20 olda ma ibre Türkiye radyo istasyonlarından bi- ri üzerine getiriliyor ve Gazi Os- — — man Paşa marşının nağmeleri oda- yı dolduruyor. O dakikada milyonlarca insanın aynı şeyi yap- makta olduklarında zerrece şüphe yoktur. O kader ki randevular "Yas- sıada Saati'ne göre ayarlanmakta, "Yassıada Saati" verilirken radyo- suz bir yerde bulunulmamasına dikkat gösterilmektedir. Alâkanın, başlıca iki sebebi vardır. Hâdise, "enteresan"dır. Yassı- ada duruşmaları, belki gazete satışları bakımından değil, yani esli sayfalarında aksediş, aksettiriliş şeklinin dışında bâlâ Türk um efkârının bellibaşlı meselesidir, O gün ne söylenmiş, ne yapılmış olduğa bir merale konusudur. İkincisi, bu iş iyi yapılmaktadır. Saat. dikkatle ve itinayla hazırlanmakta, pasajlar iyi seçilmekte, sürat ve cazibe gibi, bir havadisin hususiyetini teşkil eden unsurlara değer verilmektedir. Radyoculuk bakımından, "Yassıada Saati" başarılı bir saat olmasaydı, hiç şüphe yok. konunun bütün fevkalâdeliğine rağmen alâka nisbeti böylesine büyük olmazdı. Ancak, alakalılar "Yassıada Saati"nin bir kriz geçirmekte olduğu- nu bilnmelidirler. Radyo programları, gazete tirajları gibidir. Bir gazete okuyucuyu tatmin etmemeye başladı mı, alâkasızlık işin başında pak güç anlaşılır şekilde belirir. Fakat o ikaz farkedilmez de kasarlar de- vam ettirilirse, sukut bir çığın cesamet ve süratini en kısa zamanda alı- verir. "Yassıada Saati'nin bir "röportaj şeklinde haber verme" saati olduğu akıldan biç çıkarılmamalıdır. Bu bakımdan, tefrika usulü tut- mamıştır. Ama asıl, galiba bazı düşük avukatlarının kopardıkları gürültünün tesiriyle program kuru hale sokulmuştur. Mesela, duruşma salonunda kopan alkışları veya yükselen kahkahaları, sanıkların hiddetini hopar- lörde duymak imkânı kaldırılmıştır. Bu kısımlar kesilmektedir. Niçin? Bunlar, maşeri vicdanın tezahürleridir. Düşük avukatlarının oyunlarına gelmemek, "Yassıada Saati"ni cazip halden çıkarmamak lâzımdır. Dü- şük avukatlarının gayesi alkışı veya kahkahayı yok etmek değil, bütün yurtta müvekkillerini nasıl damgaladığım bildikleri Yassıada Saatinin la kendisini kaldırtmak, hiç olmazsa onu alâka uyandırır halden çıkart- maktır. Gayelerinden birincisine ouzaktırlar ama, ikincisi bakımından bir tesir yaptıklarını görmemek İmkânsızdır. Radyo, Kudret raya Ha- vadis gazetesi değildir. Apaydın biraderler veya 1960 yılında bir vedia olarak D.P. ye hediye edilen Talât Asal memnun olmayabilirler. Düşük- lerin adı düşüktür ve spikerlerin bunu telâffuzdan kaçınmaları için hiç bir sebep yoktur. Programı cazip halde tutmak! İşte, "Yassıada Saati"ni hazırla yanlar için esas vazife.. Bunun da yola tat ve biberi unutmamak, kesin- tileri, bağlantıları iyi ayarlamak, ifadeleri zaman zaman hülâsa etmek, sâdece alaka uyandıran tarafları muhafaza etmek, "amma azattılar" dedirtmemek, o bir saat içinde duruşmaları duruşma salonunun kavası içinde vermekten ibarettir. 25