Dördüncü Kaptan yuvarlak çehreli Mahmut Çavdarlı, lüks yolcu gemisi- nin demir taradığını farkedince, uyan- dı. Lodosun şiddetlenmesi karşısında demirleri çiftelemiş, tekrar kamara- sına girmişti ki ardarda vukua ga- len patlamaları gördüğü parlamalar- la birlikte işitti. Bir ok gibi Kaptan Köşküne fırladı, süratle yaklaşan a- levleri farkedince, alarmı çaldı, 47 kişilik nöbetçi mürettebata gemiyi terketmeleri emrini verdi. Sâdece bir filika indirilebilmişti. o Sürüklenerek gelen tehdidin yaklaşması üzerine, tek filikaya sığamıyanlara deniza at- lamaları talimatını bildirdi ve bildir- diği talimata da en son kendisi riayet etti. Peter Zoraviç'in yanlan sarnıçla- rından alevler fışkırtarak boşalan 12,000 ton benzin -Batman Rafineri- sinden 12 ayda istihsal edilenin beşte -, denizin yüzeyinde kilometreler- ce karelik bir sahaya yayıldı. Alev kitlesi, Boğazdaki ters akıntıya kapı- larak Karadenize doğru sürükleniyor- du. Ender rastlanan facianın üçüncü kurbanı Amerikan yapısı, 29 yaşın- daki 9,451 tonluk "Tarsus"'un alev kit- lesi tarafından 'sarılması, 15 dakika sonra oldu. Orkos suları, alev kit- lesinin Yeniköy önündeki sığlığa o- turmasma imkân bırakmamıştı. A- lev kitlesinin karşı taraftaki Beyko- zun sağında ve solundaki Petrol Ofis ve Bocony Vacum'a aid büyük petrol depolarına sirayet etmesini de önleyen gene orkos sularıydı, Peter Zoraviç, ters akıntıya, kıs- men de rüzgâra kapılarak Yeniköy istikametine sürüklenmeğe tasladı. Peter Zoraviç'in Kaptanı, sadmeden sonra derhal alarm çaldı ve müret- tebattan tankeri derhal tahliye etme- lerini istedi. Bir yandan da düdükle "S.O.S" işareti veriyordu. Herşey o kadar basdöndürücü bir süratle olup bitmişti ki, World Harmony Birinci Süvarisinin ne alarmı ne de sesi işi- tilebildi. Başıboş Peter Zoraviç, has- belkader kızgın lâvlar saçan yüzer bir yanardağ gibi geldi, biçare "Tar- sus"a yaslandı. Aynı şekilde 10-15 dakika kalarak henüz boyanmış ma- sum "Tarsus"a tutuşturdu. Müteaki- ben de semaya yükselen sütun sütun duman ve alevler arasında, onbinler- ce ton akaryakıtın depolandığı Mo- bil Oil ve Socony Vacum tesisleri ile Beykoz Kundura Fabrikası arasında Selviburnunda karaya oturdu. Tahkikat, World Harmony'nin, Türk Kılavuz Kaptan almamış oldu- ğunu da ortaya koydu. Deliller, solu- ğu İstanbulda alan özel uçaklı mil- ti- milyoner, Niarcos'un "Suçlu biz de- ğiliz" beyanatın teyid eder mahiyet- te değildi. Ne var ki Yunan bandıra- AKİS, 19 ARALIK 1960 lı tekneler, tasarruf maksadıyla Bo- gazlardan geçerken Türk Kılavuz Kaptan almamayı itiyad haline ge- tirmişlerdi. Ama 250 milyon liraya yaklaşan maddi zarar bir yana -kur- ban teknelerin hepsi de sigortalıydı-, insanca zayiatın blânçosu, yaralılar dışında şöyleydi: 23 Yunan, 21 Yu- goslav, 8 Türk! Facianın dehşetini en iyi, yaşayanlar tarif edebilirlerdi. 24 yaşındaki Yugoslav makinist Dal- maçyalı Fatoviç Edo, "ölüm ile ha- yatı ayıran dar bir hat üzerinde müş- külâtla yürüyerek kurtuldum" diyor- du. Halâ tirtir titriyen ve alelacele te- min edilen bir Türk askerinin, ünifor- ması içindeki 25 yaşındaki Yunan a- teşçi. Limeviyas adasından Evange- los Fandazis te, "Ölmeden cehenne- mi görmüş oldum" şeklinde kekeliyor- du. A.A.!. pâciann başladığı andan geçirdiği- miz haftanın son gününe kadar, Anadolu Ajansı, nedense hep birbi- rini tutmıyan haberler yayınlıyordu. Bilhassa bu birbirini tutmayan ha- berler, facia blânçosuyla ilgili olan haberlerdi. 14 tarihini taşıyan A.A. bültenlerinden ilkinde, "Tarsus" ge- misinde ölü adedi 2, kaybolanlar ise 4 kişi olarak gösterilmişti, ölü ol- duğu ve hatta cesedinin bulunduğu bildirilen Tayyar Kuşçu adlı üçüncü makinist sağdı ve hâdise günü, ken- disiyle konuşan bir gazeteciye başın- dan geçenleri hikâye etmişti. Böyle mühim hâdiselerde, daha dikkatli ve doğru haber vermesi gereken A.A., hep tehlikeden, patlama ihtimalinden bahsedip durdu. Bereket versin ki, son infilâktan sonra tebliğleri sıkla- şan örfi İdare Komutanlığı, A.A, nın bu m çabucak düzeltti! Son duru, aga Meclis faaliyetleri ile Yas- sıada duruşmalarını ikinci plâna atan gazetelerin dört gün manşetle- rinden düşürmedikleri deniz trajedisi, perdesini kapatmak üzereydi. İstinye önlerinde Üç gün. üç gece yanan Tar- sus bir iskelet haline gelmiş, Bey- k6zun ilerisinde karaya oturan Yunan tankeri artık sönmüştü. Selviburuna 50 metre mesafede karaya oturan Pe- ter Zoraviç ise, tehlikeli durumunu muhafaza etmekteydi. Tehlikenin yan gından mütevellit geminin parçalan- Halı üzerinde tüğ gibi ka- yan GIR GIR halı süpürge- lerini hiç tecrübe ettiniz mi YURTTA OLUP BİTENLER masından İleri geldiği ifade edilmek- tedir. Hâdise Türk kara sularında oldu- ğu için, facia mesullerinin İstanbul Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılan- maları icabetmektedir. Bu sebeple, geçirdiğimiz haftanın son günlerinde, Sarıyer Savcılığının isteği üzerine. Yunan vs Yugoslav kazazedelerden hiç birinin yurt dışına çıkarılmama- sı için, Emniyet Beşinci vs Birinci şubeleri faaliyete geçmiştir. Ancak, faciadan bir sana eseri olarak canla- rm kurtaran kazazedelerin yüzde doksanı mürettebat olduğu ve zâbi- tan sınıfından da hiç kurtulan bulun- madığı için, kimlerin ve ne şekilde yargılanacağı merak konusu olmak- tadır. Sosyal Hayat Şeyhler, Ağalar... Gecen haftanın ortasında birgün, Si- vasın Gençlil. Berber Salonunda boğazına ustura dayanmış, sakalının en sert kısmının alınmasını bekleyen bir genç dayanamayıp, berbere: “— yahu bu 55 kişilik kafile ne zaman nakledilecek?" diye sordu. Berber usturayı aşağı indirip, an- lamamış gibi: — Hangi kafileden bali sediyor- sunuz, bey?" diye cevap ver Genç, sabunlu yüzünün ve kirleteceğini hatırına getirmeksizin koltuğunda hayretle doğruldu. De- diğinin anlaşılmamış olmasından doğ- rusu hayrete düşmüştü. Sivasta 55 rakamı ve onun gerisinde bir sual!.. Halbuki, şu kadar gün vardı ki he- men bütün Türkiye, Sivasta bulunan 55 kişiyle alakadardı. Hattâ bazıları- nı, bu adamlar yüzünden uyku tut- muyordu. Hele bunların İçinde öyle- leri vardı ki halleri cidden alaka çe- kici olmaya başlıyordu. Yüzü sabun- lu genç adam, Sivaslı berberin alâka- sızlığını işte bu yüzden hayretle kar- şılamış ve üzerindeki tek gömleğin sabunlanması pahasına başını koltu- ğun başlığından kaldırmıştı. Genç sep devam etti: “— Hi nım, Şu nezaret altın- da olan imiz Ağalar.. Berber usturayı klav kayısından ayırdı, bir müddet durarak hatırla- mağa çalıştı. Neden sonra usturayı tekrar ve daha bir şevkle kayışa sü- rerek: "—- Haa, şunları... Yâni tepede mahpus olan şıhları diyorsun. o Val- lahi bilmem.. Siz daha iyi bilirsiniz herhalde. Gazetelerin yazdığına gö- re, daha burada olacaklar dedi. Usturayı, başını tekrar koltuğun başlığına yerleştirmiş olan genç ada- 15