KİTAPLAR Gide Gide (Fikret Otyamın gezi notları, Dost Yayınları 22, Gezi Bölümü 4, Doğuş Matbaası Ankara, 1960, 150 Sayfa 2350 kuruş) “(gide Gide 1958 yılı Türkiyesinin Doğu bölgesine ait namuslu bir belgedir." Bu hükmü, bizzat kitabın, Gide Gide adlı kitabın yazan Fikret Otyam, kendisi veriyor. Hükmüne da- yanak olarak aldığı delil de şu: "Ta o zamanki uyarmalarımın 27 Mayıs- tan sonra ele alınmış olması bunu doğrular." Fikret Otyam kitabının başına yazdığı "Açık Konusu** adlı önsözde bu iki cümleyi ard arda koy- muş. Zaten, önsözüne koyduğu addan da belli. Otyam, açık konuşan, kim de öyle şundan bundan çekindiği için, şu böyle der, bu böyle der diye düşün- mediği için çok kere zehir gibi acı, kazık gibi doğru konuşan ve en önem- lisi doğru yazan bir yazardır. Açık Konusuda kitabının hikâyesini şöyle anlatıyor: "1953 yılında Güzel Sanatlar Aka- demisini bitirdiğim «man, beri yan- da çalıştığım Dünya Gazetesinin pat- ronları, sayın Atay ve Bedii Faik ö- dül olarak iyi bir dinlenmemi «alık verdiler, "bir vapurla Hopaya kadar git gel' dediler. Oysa Doğuyu çok me- rak ediyordum. Para onlardan dile- diğim yere gitmek bendendi. Bir bir berabere kaldık, Doğuya gittim. Bir tomar fotoğraf, bir defter dolusu not- la döndüm. Gazetem bunları en iyi şekilde yayınladı. Basın ve Hükümet titizlikle durdu yazılar üzerinde. Ki- mi, yerle bir etti batırdı, kimi övdü. Kimi de hiç inanmadı, ne bileyim bel- ki de İnanmak istemedi!" ide Gidenin nasıl ortaya çıktığım anlatan Fikret Otyam, gezi notları- nın kitap haline gelmesinin hikâye- sini de söyle anlatıyor: "Gide Gide 1954'de kitap haline getirileceği za- man yeni Basın Kanununun çelmesi- ne takıldı! Yeni Kanuna göre baş- tan aşağı suç dolu oluyordu! Kısmet Baba Salimeymi: Fikret Otyam gazetecidir, gaze- teciden Öteye ressamdır, fotoğrafçı- dır, galiba biraz da senaryoculuğu, şairliği ve müzisyenliği vardır. Ama Fikret Otyam bunların hepsinden ön- ce, günümüzün en iyi gezi yazarla- rından biridir. Sade, duru bir dili var» dır. Edebiyat meraklısı yazarların meraklı oldukları teşbihleri, istiarele- ri beylik manzara tasvirlerini O mın kaleminde bulamazsınız. O gördü günü, duyduğunu, içinden geldiği gi- bi yazar. Gide Gide, tıpkı daha önce yayınlanmış "Ha bu diyar" gibi sade ve yüzdeyüz bu memleketin malı, her 30 türlü arka düşünceden ve özentiden uzak bir kitap. Otyamın eline bir fırsat geçmiş. Bara yolundan, kah otobüsle, kâh kamyonla, kah yaylıyla, kah trenle Orta Anadolu üzerinden, biraz da Güney Doğu Anadoluya kayarak Do- ğu Anadoluya gitmiş, dönmüş. Gidiş dönüşünde de halkın içine karışmış. Trenlerin birinci mevki kompartı- manlarında, restoranlarında, otobüs- lerin en itibarlı koltuğu “şoför mahal- li'nde değil, Anadolu kalkarın yüzde doksandokuzunua gidip geldiği yer- lerde, sıralarda gidip gelmiş. Onlarla konuşmuş, dertleşmiş. Kaldığı şehir- lerde lüks otellere değil, herkesin-ha- ni şu Anadolu halkının yüzde doksan- dokuzunun-yatıp kalktığı han odala- rında yatıp kalkmış, İstanbulun An- karanın pek çok çıtkırıldım gazete- cisinin, cebinde sarı basın kartı oldu- Şu için en lüks yerlerde gidip gelen insanların yapamıyacağı şeyleri yap- mış. Bütün bunları yaparken de gör- düklerini, duyduklarını derleyip to- parlamış. Bir Evliya Çelebi gibi, git- tiği yatla herşeyiyle ilgilenmiş. Bele- diye Ba aşkanı mı beceriksiz, lokanta- lar mı pis, su mu kokulu, "takta sIı- ralı üçüncü mevki okompartımanlar ayak kokusu ile mi dolu, işte Fikret Otyam bunları görüp yazmış adam. Herkes Avrupalara, Amerikalara gi- der, bu yüzlerce yıl önce keşfedilmiş ülkeleri nasıl yemden keşfederse, Otyam da yüzdeyüz bizim, ama unu- tulmuş, ama ihmal edilmiş, bakımsız bırakılmış Doğu Anadolumuzu gidip gezmiş, keşfetmiş. Belki yazdıkları- nın, oralardan gelmiş insanlar için bilinmeyen, yeni hiç bir yanı yok. Ama Otyam, şimdiye kadar hemen hiç yapılmamış, yahut lâyıkiyle yapıl- mamış birşeyi yapmış. Bu, çok bili- nen, çok görülen, ama yazılmayan, mahalle kahvesi, lüks salonlar dedi- kodusundan öteye geçmeyen şeyleri yazıya dökmüş. Açık yaranın üstüne tuz serpmiş. "Gide Gide"de okuyaca- ğınız hikâye budur ve bu hikâye şöyle kaşlar: "Kamyonumuz pek de zorlu, adı "Yol Aslanı'. Sekiz buçuk ton "emta-i ticari" yüklü. Boyası yeşil, tekeri al- tı. Dikiz aynasının önü cami minberi! Dualar boy boy, cins cins.. Aynanın yanında bir dizi mavi boncuk, yavru bir “kaplumbağa kurusu'. Üçgen . biçimli kaza muskası, yeşil kurdelây- la sarkıtılmış, bakalitten kocaman bir "Maşallah", Maşallahın altında pe nesler, mavi boncuklar fıkır şıkır. Az gittik, uz gittik, deresi tepesi demeyip yol gittik. Fikret Gide gide yorulmadı Motora mazot, radyotöre su koy- duk. Yol boyu, defalarca yükümüz üzerine köylü, jandarma, bunlardan para yerine dua aldık." Otyamın İstanbuldan sonraki ilk durağı Aksaraydır. Aksarayın-o za- manki, belki de hâlâ devam eden- dört derdi vardır: Postahane, kasta- hane, mahbushane ve abdeshane. Ge- zi yazarı, ama gazeteci gezi Otyam, abdeshanesi de dahil, Aksa- rayın bütün dertlerine tek tek par- dan sonra Toroslar aşılacak. Adana üzerinden Gaziantepe gidilecektir. Bu arada Fikret Otyamın Antebin kebabından bahsederken birden ka- rasineğine atladığım, sonra bir dö- nüşle kilimleri üzerinde övgüler yaz- dığım okuyacaksınız. Antepten sonra yol Oğuzeli, Kilis, Urfa, Diyarbakır, Batman, Erciş, Van uzayıp gidiyor. Yol uzarken her genç ve aklı başında insan gibi Otyam da gericiliğin, ca- hilliğin, Ge şeyhlerin sinlerin hakkım veri İnsan, Fikret Otyamın 1953 yılın- da yapılmış bir gezi sonunda yazıl- mış ve aradan yedi yıl geçtikten son- ra kitap halinde toplanmış notlarım okur ve Doğu Anadoluyu düşünür- ken ister istemez ürperiyor. Yedi yıl- dan bu yana, Fikret Otyam ne kadar giderse gitsin, Doğu hep o bildiğimiz Doğu olarak kalmış, hiç ama hiç de- ğişmemiş. Âlem bildiğim okumuş esna, Otyamın notları üzerine .şöyle bir namusluca eğilip da okuyan çık- mamış. Tâ27 Mayısa kadar. AKİS, 19 ARALIK 1960