YASSTIADA DURUŞMALARI Başkana bakıyor, Menderes dişleriyle dudaklarını koparıyor, Yet- kiner bir ebleh ifadesini yüzünde mu- hafaza ediyordu. Hafta bittiğinde, Topkapı dâvası- nın alâka çekici hal almakta olduğu kanaati umumiydi. Son celsede Baş- kan, yeni bazı tanıkların salı günü dinlenmesine karar verdi. Bunların arasında Metin Toker de vardı. Fakat Metin Toker dahil, hiç kimse AKİS başyazarından hangi hususun sorula- cağını kestiremedi. Zira Metin Toker, o tarihte Anka- ra Hiltonda ikamete memur edilmiş bulunuyordu Âşıkane konuşmalar girdiğimiz haftanın sonlarında bir gün, Yassıada yolcuları gene ka- labalık ve neşeliydi. Bütün duruşma- ların en eğlencelisi olan ve düşük e- fendinin ipliğini pazara çıkaran örtü- lü ödenek hikâyeleri ele alınacak ve muhtemelen yeni marifetler ortaya dökülecekti. Hakikaten, yolcular ya- nılmadıklarını anladılar. Celse açılıp ta, Korurun meşhur "Sarı Zarfı"nın esrarı çözüldüğünde, yâni bunun üzerinde öyle sadre şifa verecek malümatın bulunmadığı gö- rüldüğünde sıra yeni bir vesikaya gel- di. Vesika, Menderesin Kalenderdeki bir evinin telefon parasının örtülü ö- denekten ödendiğini gösteriyordu. Gün geçtikçe açılan ve daha talihli müdahalelerde bulunmaya başlayan Başsavcı Egesel Salim Başoldan dü- şük efendinin mikrofon başına çağı- nlmasuu ve bu hesabın sorulmasını istedi. Hafızası nisyanla malül bulu- nan Menderes, Kalenderde bir evinin bulunmadığım söyledi. Fakat Egesel kendisini kolayca bırakmak niyetinde değildi. Israr edince düşük efendi ev- velâ eliyle Sulka marka kravatım dü- zeltti, sonra kendisine has tavırla kı- rıtarak e bildirdi. "— Evet.. Kalenderdeki evimi in- şa halihdeyken bir ahbabıma hediye ettim.." Ahbabın kim olduğu, dinleyicilerin ekseriyeti tarafından min edili- yordu. Fakat Egesel bu hediyenin ki- me yapıldığını, yâni örtülü ödenekten kimin telefon görüşmelerinin ödendi- ğini sordu. Menderes, mahcup görün- meye çalışarak "Ayhan Aydana, e- fendim" dedi ye süratle yerine otur- du. Demek, şöhretli sopranonun dos- tuyla yaptığı ve âşıkane olduğunda zerrece şüphe bulunmayan telefon muhaverelerinin bedeli de Türk mil- leti tarafından ödenmişti. Ama bu, bir başka hakikati daha ortaya çı- Divan karşısında "Aşık Ka- rolünü başarıyla .oynamış bulu- nan Ayhan Aydanın, Mendereste en ziyader neyi cazip bulduğu anlaşılıyor- 26 du. Kalenderde bir ev, elbette ki bu kadın kılıklı erkeği bâzı geceler ko- yuna almaya değecek bir kıymet taşı- yordu. Öteki "Âşık Kadın" Suzan Sö- zen düşük efendiden yüzbin liranın üstünde nakit ücret almıştı. Dinleyi- ciler iki yerli La Dam o Kamelya- an hangisinin daha kârlı çıktığım, zihinlerinde (o yaptıkları bir hesapla kolayca buldular. Menderes aynı gün, artık işin sa- vunulur halden çıktığım görünce cım- bızdan metresinin telefon, ücretine, her şeyinin örtülü ödenekten ödenmiş bulunduğunu kabul etti ve boynunu bükerek: “— Bunları ödemeye hazırım" de- İ: örtülü ödeneği bir banka hesabı sanan, üstelik oradan yediği milyon- larca lirayı ancak yakalandığı zaman ödemeyi kabul eden bir Başbakan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, şüp- hesiz ilk defa görülüyordu. i âlemleri Hef tanın ikinci "Görülmemiş Reza- let" dâvası haftanın tam son günü görülecekti, İparın -daha doğrusu Zorlunun- gemileri hikâyesinde yeni bir perde açılmış, bir hafta önce bu gemilerden birinin Kadem Sarı adlı tayfası Divana ihbar mektubu yaza- rak bâzı ifşaatta bulunmuştu. Bir ev- velki celsede okunan mektupta, aşa- ğı yukarı şöyle denilmekteydi! "Gemi Galata rıhtımına bağlı ol- duğu bir sırada İparın uşağı olan Mehmet, bana bir valiz getirdi, bunu muhafaza etmemi söyledi. İçinde ne olduğunu ve gümrükten nasıl geçir- diklerini sordum. Bana 'Sen karış- ma. Bunu gümrükten geçirmek için üç bin lira verdik. İçinde döviz, altın var' dedi. Bir tehlike sezdiğim için valizi üçüncü kaptana teslim ettim. O da ambarda bulunan un çuvalları- nın altına sakladı. New York'a 25 gün sonra vardık. Amerikaya uçakla gelmiş olan Ali İpar, Necip tpar ge- misinde o gece büyük bir parti tertip etti. Tanınmış baletler de vardı. An- cak o gece Amerikan polisi geminin civarında olduğu için valizi dışarıya kaçıramadılar. Ertesi gün yine parti verildi. Bu sefer, gece saat S de rıh- tıma yanaşan bir taksiye Ali İpar va- Rahatını bilen ev hanımı GIR GIR süpürgesi kulla- nır Bir kadınla beraber lizi yerleştirdi. karanlıklara karıştı Mektup okundukça, Ali İparın rengi değişiyor, iskemlede durmadan hareket ediyordu. o Mektupta İparın Amerikada Menderes, Zorlu ve Polat- kan ile görüştüğünden de bahsedili- yordu, Halbuki İpar, böyle bir görüş- me olmadığında ısrar etmişti. İhbar mektubunun İparı kadar sarsması boşuna değildi. eo Mektupta geminin dönüşünde bir kamara içine Mende- res, Zorlu, Polatkana ait malzemenin doldurulduğu ve hattâ bunların İstan- bulda Gümrük ödenmeden geçirildiği anlatılıyordu. İpar, Necip İpar gemisine hakika- ten İstanbuldan bir Amerikalıya ait bir sandığın yüklendiğini, bunun için- de altın veya döviz olmayıp adamın Ortaşarktaki meşhur krallar ve dev- let m ai çektirdiği "Kıymetli resimler" ve "Değerli kitaplar" bu- lunduğunu söyledi. Ancak o derece telâş içindeydi ki, değil dinleyiciler, olayın diğer sanık- ları olan Fatin Polatkan, Adnan Menderes ve " Medeni Berki bile bu sözlerine pek inandıra- madı. Menderesin gülerek omuzunu kaldırması bunun bariz bir misaliy- di. İpar ayrıca, kamaradaki malzeme- lerin kendisine ait olduğunu, Mende- res ve diğerlerine ait biç bir şeyin mevcut bulunmadığını söyledi. Fakat zihinlerde şu iki istifham belirdi: Ya hakikaten kamarada Menderes, Zorlu ve Polatkana ait. malzeme var- dı, bunlar gümrük ödenmeden geçi- rilmişti. Ya da İpar, Amerikadan al- dığı eşyaları gümrük ödemeden geçi- rebilmek maksadiyle bunların Men- deres ve arkadaşlarına ait olduğunu söylemişti, üstad yaman iş adamıy- dı! İparın mea daha önceden, Divana böyle bir müracaatın vukuu nu öğrenmişler ve mukabil savunma hazırlamışlardı. Nitekim mahkemeye Amerikan Başkonsolosluğundan al- dıkları bir mektubu ibraz ettiler. Bun- da, Amerikaya her türlü dövizin so- kulmasının yasak olmadığı bildirili- yordu. Yâni avukatlar akılları ava, efendim sokulması yasak olmayan bir metaın dışarıya çıkarılması için po- lisden niçin çekinsinler demek isti- yorlardı. Kim bilir, belki de yasak bir mal, meselâ uyuşturucu madde san- dığın içindeydi. Her şey Kadem Sarı dinlendiğinde ortaya çıkacaktı. Ancak bitirdiğimiz o haftanın so- nunda celse açıldığında Kadem Sarı- nın sırra kadem bastığı görüldü ve celse ancak beş dakika sürdüğünden itiraf zorunda kaldığı bir takım ma- rifetleri ihbar eden tayfa gelmemişti. Yurt dışındaydı. AKİS, 19 ARALIK 1960