YASIADADURUŞMALARI seçim günü oynanan oyunlar, D.P. Grubuna ait tebliğlerin, hattâ davet- lerin okunması hep bu maksadın ne- ticeleriydi. Menderes ve çetesi Türki- yede Menderesin hâkimiyetine daya- nan bir idareyi milletin hâkimiyetine dayanan idare yerine gerçekleştirmek istemişlerdi ve bu arada Radyoyu da hedeflerine varabilmek için istismar etmişlerdi. Rejimle alâkalı dâvaların hepsinde suç aynı olduğundan, bu ilk dâvada düşük efendinin savunması- nın hangi temel üzerine bina edilece- ğini görmek öteki dâvalarda Mende- resle arkadaşlarının tutumların, ta- vırlarını keşfi kolaylaştıracaktı. Ni- tekim, Burhan Apaydın savunmasını yaptığında mesele ortaya çıktı. Efendim, Radyo şöyle kullanılmış- tı, böyle kullanılmıştı. Bu konuda söy- lenecek çok söz vardı. Ancak işin e- sası, memlekette bir belirli havanın maalesef vücut bulmuş olmasıydı. Si- yasi partiler birbirleriyle uzlaşamaz hale düşmüşlerdi. Demokrasi dejene- re olmuştu. Muhalefet, D.P. ye de- gil, İktidara saldırıyordu. İktidar da, yâni D.P. de ister istemez kendisini savunuyordu ve bir can kaygısına ka- pılmıştı. Bu yüzden, aslında mubah olmayan bir takım tasarrufları mu- bah görüyordu. Zira çekişme öylesi- ne sert ve insafsızdı ki taraflar bir- birlerini bulsalar bir kaşık suda bo- ğacaklardı. İste, böyle bir havanın memlekette mevcudiyetidir ki Men- deresle arkadaşlarını ifrat yoluna it- mişti. Burhan Apaydın sözlerine de- lil diye, Türk Silâhlı Kuvvetleri adı- na yapılmış bulunan bir açıklamayı Yüksek Adalet Divanına hatırlattı. İhtilâl, partileri içine düşmüş olduk- ları uzlaşmaz durumdan kurtarmak için yapılmamış mıydı? Bu tebliğ bile Menderesle arkadaşlarının nasıl bir vaziyette olduklarını göstermeye ye- tecek de, artacaktı.. Bu siyasi hava, her şeyin hakiki mesulüydü. O gün, düşük efendinin avukatı bu sözleri söylediğinde dinleyiciler pek hayret etmediler. Hayret etmedi- ler, zira aynı hafta içinde bir başka dava vesilesiyle Menderesin ağzın- dan bundan da garip bir beyan duy- muşlardı. Düşük efendi İnkılâbın sa- mimiyetine, hem de yüzde yüz inanı- yordu! Bu, İhtilâlin kendi rejimine karsı değil de Demokrasinin aldığı sekil üzerine ve partilerin birbirleri- ne girmesi neticesi yapıldığım bildir- mekle birdi. Saten - Rahmetli Hüseyin Cahit Yalçının pek talihli bir tabiriy- le "sayanı hayret derecede yüzsüz"- Menderes, daha İnkılâbın ilk günle- rinde, kendisini görmeye gönderilmiş olan Selim Sarper vasıtasıyla İhtilâ- lin başına, Cemal Gürsele şükranları- nı sunmuş, memleketi kardeş kavga- 22 sından kurtardığını söylemişti! Ken- disi bir melekti, bütün kabahat çeki- şen partilerde, politikacılardaydı.. Burhan Apaydın aynı temayı rejim- le alâkalı ilk dâva olan Radyo dâva- sında resmen kullanınca bütün göz- ler Salim Başola çevrildi. Alkış, alkış, alkış— D uruşmaların başından bert her hâ- disede kıratım belli etmiş bulunan Başkanın bu garip ve İhtilâlin de Yassıadadaki duruşmaların da mânâ- sını değiştirmeye matuf pek âdi ma- nevra karşısında söylenecek sözü ha- zırdı. Salim Başol hiç tereddütsüz, hemen o an, kendisine has sevimli ta- vırla önündeki mikrofona doğru ha- fifçe eğildi ve Divanın görüşünü a- çıkladı. Evet, İhtilâl sabahı radyo- larda öyle denmişti. - Başkan Başol hatırlatmadı: Aynı sabah radyolarda düşüklerden "sayın" diye de bahse- dilmişti ve o tebliğin hakiki maksadı son derece açıktı-. Ama daha sonra İsmet İnönü bir basın toplantısında İnkılâbın bu yanlış tefsiri üzerine dikkati çekmişti. İnönü 27 Mayıs ha- rekâtının partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak için değil, bir zorba idareye kargı yapıldı- ğını hatırlatmıştı. Sonradan M.B.K. de bu görüşe iştirak ettiğini bildir- mişti. O bakımdan Burhan Apaydın eskimiş ve redde uğramış bir tefsir- den bahsediyordu. Kabul edilen, 27 Mayıs günü Türk milletinin bir zorba idareye karşı ayaklanmış bulundu- uydu. Salonda bir anda bir alkış koptu. Hâdiseyi heyecanla takip etmiş olan dinleyiciler bu güzel çıkışı ve mukni cevabı a suçlarını patlatırcasına alkış- lıyorlardı. Başol, bir el hareketiyle herkesi sükünete davet etil. Fakat alkış sesleri bir süre daha bastırıla- madı. Gerçi "sayanı hayret derecede yüzsüz" Menderes, İnkılâbı, kendi za- lim idaresine karşı ayaklanmayı da- ha çok övebilirdi, "Allah razı olsun" da diyebilir, hâdiselere yüzseksen de- rece ters istikamet vermeye çalışabi- lirdi Avukatları da ayni yolda yürü- yebilirlerdi. Ama, kimseyi kandırabile cekleri bahis konusu değildi. İhtilâlin niçin yapıldığı, hiç bir şeyden haberi olmasa dahi hiç olmazsa 28 Nisan ile Aİ LİR Laklı TURKIYE EMLAK KREDİ BANKASI AKİS, 19 ARALIK 1960