YURTTA OLUP BİTENLER Ağalar ve Şeyhleri muhafaza eden tel örgüler uvakkat saltanatın son perdesi mın suratında aceleyle gezdirdikten sonra: "— İyi o Şuradaki beni ka- natmadan ln de Hâdisenin cereyan ettiği gün Si- vasta, bulutlardan fırsat buldukça kış güneşi zayıf ışıklarla şehri ısıtmağa çalışıyor ve bâzı. Sivaslıların "Yassı- tepe" diye adlandırdıkları yerde 55 kişi, bu güneşten istifade ederek ken- dilerine ayrılan telörgülü mıntakada dolaşıyorlardı. Birkaç gündür hemen hepsinin-yüzlerinden düşen bin par- çaydı. Hemen hepsi kara kara düşü- nüyorlardı. Mütereddit adımlarla .do- laşıyorlar ve şimdiye kadar oynadık- ları komedinin belki son faslım mu- vaffakiyetle bitirmeğe gayret ediyor- lardı. Adamların kıyafetleri birbirin- den pek farklı değildi. Yüzlerine ge- lince, yüzleri de aşağı yukarı birbiri- ne benziyordu. o Senelerin perçinleş- tirdiği riya çizgilerini birkaç günde silmeğe imkân olmadığından, ne 2 dar ayrı olursa olsun, usta bir re ram için bu çizgilerin çerçevelediği çehreleri çizmek zor olmayacaktı. Evvelâ 272 idiler.. yyoğunun derebeyleri ve din otorite- leri İhtilâlin hemen ertesi günü e. başlandılar, Esasen he- men hep P. nin birer bendesiydi- ler. Kuvvetlerine bir de Hükümet kuvveti karışınca son on yıl içinde ö- nünde durulmaz insanlar olmuşlardı. D.P. iktidarı bunların bir dediklerini iki etmiyordu. o Şeyhler, zamanın "Müslüman Oo Başbakan'"ının birinci dostlarıydı! Hele bâzıları Ankarayı su yolu Haline getirmişlerdi. Bir a- yakları başkentteydi ve "Müslüman Başbakan"larını ziyaret etmeden ola- mıyorlardı. Huzura kabulleri mera- 16 sime tâbi değildi. Şeyh efendiler bek- etilmeden içeri,alınıyorlardı. Başba- kan Menderes kendilerini ayakta kar- şılardı. Ellerini öper, hal hatır sorar- dı. Arada sırada tekbir getirdiği bi- le olurdu. Şeyhlerin ve Ağaların dü- şük Başbakanla, ahbaplıkları Doğu illerimizde akla hayale gelmedik o- yunların oynanmasına sebep olmuş- tu. İhtilâl Doğu illerine daha tam o- larak varmadan, Şeyhlerle Ağaların toplanmasına başlandı. Hele Bitlis ve civan görülecek şeydi. Sivastaki ne- zarethaneye en fazla malzeme gön- deren belde, Doğuda şeyh tarlası ha- line gelen bu belde oldu. Bitlis civa- rından toplanan Şeyh ve Ağaların sayısı yüzün üzerindeydi. İhtilâlin üzerinden bir hafta geçmemişti ki, Sivastaki Eğitim Tugayının bir za- manlar tavla olarak kullanılan iki binası doldu. Misafirlerin sayısı 272 idi. Haklarında takibata devam edi- liyordu. Askeri mahkeme gerekli mu- ameleyi ikmal etmek için oldukça ti- tiz davrandı, incelemeler bu yüzden bir hayli uzun sürdü ve neticede 272'-. nin 55'i Sivasta bırakılarak, diğer- leri salıverildi." Sivasta bulunanlar artık nezaret altında değillerdi. Bun- lar haklarında omahkemece ' tevkif müzekkeresi kesilmiş birer tutukluy- dular. İşte bundan sonradır ki 55'leri bir korkudur aldı. Tutuklu oldukları- nı öğrenim mecburi iskâna tâbi tutu- lacakları beldelerde muhakemeleri- nin devam edeceğini anladıkları an- dan itibaren şeyhlik filan bir tarafa bırakıldı. Şimdi birbirlerine girmiş- ler ve "sen yaptın, ben yapmadım" kavgasına başlamışlardı, Öyle ki, ge- ride bıraktığımız haftanın içinde bir ün, Van civarından getirilen iki A- ga ile Bitlisliler arasında bir kavga çıktı ve Ağalardan biri başından ya- ralandı. Allahtan, işe nöbetçiler za- manında el koydular da, daha feci bir hâdisenin doğmasını önlediler. Şeyh ve Ağalar karargâhında ha- yat, ayıklamadan evvel hayli eğ- lenceli geçti. Zira üstadlar yalnız gel- memişlerdi. Herbirinin ardında pek çok müridi de bulunuyordu ve Şeyh- ler kendilerini gene arpa ambarında sanıyorlardı. Namazlarını ayrı ayrı kılıyor, ibadetlerini ayrı ayrı yapı- yorlardı. Arkalarına taktıkları mü- ridlerini karargâhın bir köşesine gö- türüyor, başlarına geçiyor ve Allahla kul arasındaki aracılıklarına devam ediyorlardı. Müridler Efendi Hazret- lerine hizmet ediyor, ona kul, köle oluyorlardı. Bu, birkaç ay böylece sürdü. Arada Şeyhler karargâhında akıl almaz hâdiseler de cereyan etti. İnsanın, duyduğu zaman inanamıya- cağı işler ortaya çıktı. Riyanın tem- silcileri, müridlerinin yanında rolle- rini oynamağa devam ediyorlardı. Kimisi sâdece su içerek yaşadığım İddia ediyor ve geceleri herkes yat- tıktan sonra tıka basa karnım doyu- ruyor, gündüzleri ise hakikaten ağ- zına sudan başka şey koymuyordu. Kimisi daha da ileri gidiyor ve ağzına , ne de ekmek aldığını iddia e- diyor, Allahın verdiği kuvvetle ha- yatım idame ettirdiğini omüridlerine gösteriyordu. Ancak, bunların hela- ya giderken takındıkları tavır biraz dikkatli olanların gözünden kaçmı- yordu. Şeyhler-yemeden içmeden ya- şadıklarım iddia edenler-tuvalete, se- ferberliğe gider gibi tam teçhizat gi- diyor ve orada bir güzel karınlarını doyurup omüridlerinin karşısına Al- lahın verdiği kuvvetle çıkıyorlardı! Karargâhın dışında, Sivasın sa- laş otellerinde komedinin ikinci kıs- mı oynanıyordu. Toplanmalarına lü- zum görülmeyen, müridler Şeyhleri- nin peşinden Sivasa gelmişler ve pos- tu otellere sermişlerdi. Her gece Şeyhlerinin dikenli telleri aşıp yanla- rına geleceğini ve onlarla hasbıhal edeceğini umuyorlardı. Odalarında, dizleri üzerinde başlarını iki ana sallayıp hüşü içinde kendilerini, kay- beden adamların bu bekleyişleri bo- şuna oldu. Şeyhler her ne hikmetse bir türlü dikenli telleri . aşamıyor» süngülü nöbetçilerin muhafaza ettiği nezarethanenin dışına çıkamıyorlar- dı. Galiba Menderes beyaz atını ken- dilerine göndermeyi unutmuştu! Mü- ridler bekleyişlerinin ikinci ayı baş- larında inatlarından vazgeçtiler. ,ve teker teker köylerinin yolunu tuttu- lar. Bu işe en fazla üzülen de tabii AKİS, 19 ARALIK 1960