Ya, katı gerçek? Fi bir kısmı Şeyh, bir kısmı Ağa 55 insanın Doğudaki yerlerinden alınıp Türkiyenin bir başka noktasına taşınmasıyla- “Şeyh ve Ağa Saltanatı" memleketimizde sona erecekse, bu şimdiye kadar niçin kim- senin aklına gelmemiştir 7 Sual, 55 Doğulunun mecburi iskâna tâbi tu- tulacağının öğrenilmesinden bu yana hatırlardadır, öyle ya, bir teh- cir kanunu Doğunun en büyük derdini halledecekse, hattâ bu derdin hallini kolaylaştıracakla kanunun bu kadar gecikmesi sebebini. D.P. iktidarını bırakalım ava Atatürk ve İnönü devirlerinde ihmal gösteril- mesini anlamak zordur. Gerçek şudur ki sualin cevabı müsbet değil, menfidir ve mesele bir kanun meselesi olmaktan çok fazla bir sosyal dâvadır. Bugün Türkiyede bir kanun çıkarılsa, Şeyhlik ve Ağalık isim ola- rak dahi yasak edilse, buna heves edecek kimselere idam cezası veril- se, Şeyhler ve Ağalardan da 555'i değil, 555'I yerlerinden alınıp başka köşelere götürülse şeyhlik ve ağalık müessesesi ortadan kalkacaktır sananlar feci şekilde yanılmaktadırlar. Onlara inananlar bugün içinde bulundukları durumda kalırlarsa, onlarla iktisadi münasebetleri aynı olmakta devam ederse yeni Şeyhler ve Ağalar, ötekilerin veliahtları, hattâ temsilcileri eski hâkimiyeti mutlaka devam ettireceklerdir. Buna mukabil, o derebeylerin nüfuza gerçek manasıyla kırılırsa, mevcudiyet- lerinin sebebi hikmeti ortadan kaldırılırsa hapsi az zamanda tüyü yo- lunmuş tavuğa döner ve belki varlıklı, ama kudretsiz kimseler olarak yeni cemiyet içinde eriyip giderler. Mecburi iskân doğru mudur, değil inidir? Bunu, ne kâğıt üzerinde- ki insan Haklarının platonik kalkanı arkasında, ne de "şu zavallı mem- leket, şu talihsiz millet" demagojisinin oklarım kullanarak bir hükme bağlamak kabil olur. Bu, nihayet bir hükümet tasarrufdur. Lehlinle de, aleyhinde 4e söylenecek söz mevcuttur. Prensip olarak, normalin üstün- de yollardan sosyal dâvaların halline çalışmak artık Türkiyede pek fazla başarı sağlamaz. Üstelik, “Şeyh ve Ağa Saltanatı" da ziyadesiy- le edebileştirilip ziyadesiyle mübalâğa adeseleri altına konulmuş bir ko- nudur. Bu saltanatın, mânevi bakımdan öyle erişilmez kudreti yoktur ve gerçekte köle mefhumu artık mevcut değildir. Daha ziyade iktisat kaidelerinin meydana getirdiği bağ ise, memleketin diğer köşelerinde, hattâ şehirlerde bulunan bağlardan sâdece daha vahşi, iptidai ve basit olduğundan dolayı göze batmaktadır. Yoksa D.P. nin ve onun Şeyhle- riyle Ağalarının bütün gayretlerine rağmen 1057 seçimlerinde Do- gunun bir çok ilinde basit seçmenin güdümlü seçmeni altettiği, meselâ Kasım Küfrevili, Halis öztürkltt, onlara eklenen Celâl Yardımcın D.P. listesinin Ağrıda bir hezimetten güç kurtulduğu unutulmamalıdır. İn- sanların kaderlerine başka insanlar Doğuda, bizim Batıda sandığımız gibi artık tasarruf edememektedirler. Doğunun ıstırabı başkadır ve asıl oraya el atmak lâzımdır. Eğitim ve yol! Bu iki temel üzerine yükselti- lecek iktisadi gelişme Doğunun kaderini değiştirecek tak fitredir ve o yapılmazsa, 55 kişiye belki de hakkettikleri bir ıstırabın verilmiş olma- sından başka şey yapılmış sayılamaz. Hattâ, sâdece yeni rahatsızlık to- humları atılmış olar, 55ler üzerinde durmakta bir mâna yoktur. Ama iskânı takip et- mesi gereken işler -kanunla olacak işler olmadığından- yapılamazsa ta- sarruf faydadan,çok zarar verecektir. Denize düşenlerin bugünden han- gi yılana sarıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. Sivaslı otelciler oldu. Hayal âlemi ge ve Ağaların D.P. devrindeki > akıl almaz maceraları incelenir- ken hakikaten son derece ehemmiyet-; li vesikalar ele geçti. Hele bunlardan biri vardı ki ilgililer onunla alâkalı vesikayı ele geçirdiklerinde az kalsın küçük dillerini yutacaklar ve fersu- de bir politikanın memleketi nerelere götürdüğünü görüp, ağlıyacaklardı. AKİS, 19 ARALIK 1960 Mecliste hakiki manasıyla eşkiya olduğu bilinen bir milletvekilinin Doğu illerinde giriştiği yıkıcı faaliyet tahkikat derinleştirilirken anlaşıldı. Bıyıklarının iriliğiyle meşhur Ağrı milletvekili Halis Öztürk, Doğu ille- rimizde bir Kürt Cumhuriyetinin ku- rulmasıyla ilgili faaliyete fülen gi- rişmişti. Ağrı milletvekilinin bu im- kansız işe girişmesinin sebepleri bili- niyordu. Öztürk bir köy ağasıydı. Ağrı ve yü rahatça soyuyordu. Ekilen mah- sul Ağanındı. Köylünün, yorganın- dan mangalına kadar herşeyi Ağamla di. Hattâ ve hattâ köylünün kızı, kıs- rağı Ağanındı. Ağa haracının büyük bir kısmını kudretini borçlu olduğu Şeyhe veriyordu. Geriye kalan kendi- sine yetiyor da artıyordu. D. P. nin “Müslüman Başbakan" meseleyi di- larak kullanmağa başlamadan önce Doğu illerinde Ağaların rahatım ka- çıran hâdiseler Zuhur etmekteydi. Bunların en büyi muhakkak ki. Ağalar arasındaki rekabetti. Bir Ağa nın oğlu evlendiğinde iki deve yükü rakı mı içilmiş, diğerininkinde mu- hakkak ve muhakkak rakının miktarı bir deve yükü fazla oluyordu. Rakı- dan başlayan rekabet kafalar tütsü- lendikçe silâha kadar varıyor ve A- ğaların etrafı birbirine giriyordu, ö- lü, yaralı adedi arttıkça Ağaların itibarı artıyordu. Bu durum, işin içine politika gi- rinceye kadar devam etti, Vakta ki "Müslüman Başbakan"'ı dini silâh o- nibütünler cephesinden ele alıp Mu- halefeti Ehlisalip ordularına benzet- ti. Ağalar da menfaatlerinin beraber görünmekte olduğunu anladılar ve aralarındaki rakabete son verdiler. İşte ne olduysa bundan sonra oldu ve bu birleşme Öztürkü bile harekete ge- çirdi. Ağrılı köy derebeyinin Kâzım Yıldırım adında bir kuryesi vardı. Kâzım Yıldırım, Halis Öztürk ile 1I- raktakj Barzani aşiretinin reisi Mol- la Barzani arasında gidip geliyordu. Barzani Rusyada yetişmiş, Rus or- dusunda Albay rütbesine kadar yük- selmiş yaman bir cengâverdi ve aşire- ti, Kürt aşiretleri arasında son dere- ce kuvvetliydi, öyle ki, diğer aşiretle- ri Iraktan sürmüş ve büyük bir kıs- mının Türkiyeye iltica etmesine se- bep olmuştu. Barzaninin düşüncesi e- fendilerinin dileğini yerine getirmek- ti. Efendileri ise büyük bir Kürt Cum huriyetinin ihdasını arzuluyorlardı. İşte, yapılan tahkikat sırasında bü- tün bunlar meydana çıktı. Kâzım Yıl- dırım yakalandı ve ifadesi alındı, Öztürkün Barzani ile olan münase- betleri böylece tespit edildi. Hele İh- tilâlden sonra toplanan silâhlar, doğ- runu görülecek şeydi. Ağaların elinde çoğu Çekoslovak malı son sistem mavzerler vardı. Araştırmalar sonun- da ele geçen silâhlar bir araya geti- rildiğinde resmi makamlar gözlerine inanamadılar Bu kadar silâh nasıl toplanmış, nasıl dağıtılmış ve bu ka- dar adam nasıl silahlandırılmıştı? Ege yolcuları.. gi kampta fazlaca itibar gö- ren Ağaların, o hiddetinden 17