ne çok bağlı Namık Gedik.." Artık maske düşmüş ve mikrofo- nun başında acıma hissi uyandır- maktan ziyade şirret tarafı baskın bir kadın belirmişti. Nitekim salo- nun hisleri bir anda değişti ve Melâ- hat Gedik sempatik olmaktan çıktı. Zaten mikrofon başında o çırpınıyor, Menderesin avukatlarıyla mutabık kalmışlar gibi bir belirli istikamette söz söylemek istiyordu. Halbuki Başkan, konu üzerinde konuşmasını istiyordu. O kadar ki bir ara tanık Başola rağmen konuşmaya koyuldu ve sert bir ihtar aldı. İllâ, Mendere- sin avukatlarına verdiği anlaşılan. fakat mahkemenin tetkikine lüzum görmediği bir pusulayı bahis konusu etmek istiyordu. Söylediği şuydu: dıncağız, kocasının o 1955'de verdiği bir istifanameyi, matemzede de olsa, çantasında mı taşıyordu ? Ama, akla gelen öteki ihtimal herkese daha kuvvetli göründü: 6/7 Eylülün acemi tertipçileri, Melâhat Gedikin ifadesini tertiplemekte da- ha mahir davranmışlardı. Nitekim Burhan Apaydının, Menderesin, hat- tâ Zorlunun kadına pas vermeye ça- lışmaları ve kadının çırpınışları bu- nu gösterdi. Ama oyun mübalâğa e- dilince, takke düşmüş ve kel meyda- na çıkmıştı! Duruşma, Menderesin "Çok muh- tereem Milli Birlik Komitesi"ni, avu- katlarıyla görüşmek için yaptığı bir talep vesilesiyle bahis konusu etme- sinden sonra çarşamba gününe bira- Başsanık Menderes konuşuyor Mugalâta ve demagoji cambazı Namık Gedik, Menderese bağlılığım hiç kaybetmemişti, meşhur Grup toplantısında da bir ifşaat yapmaya- caktı. Melâhat Gedik "Cihat Baba- nı yalanlıyorum. Kocam, Menderesin kendisini çamura buladığını söyleme- miştir.." diye feryatlar kopardı, fa- kat Başkan kendisini hizaya çağır- dı. Hele Menderes kalkıp ta Gedikin istifasının okunmasını isteyince ce- reyan eden hâdise, meseleye tam ışık saçtı. İstifaname dosyada arandı. Yoktu, Bunun üzerine şayanı hayret bir şey oldu. Melâhat Gedik çantası- nı açtı ve bu istifanemenin bir sure- tini çıkardı. Başkan müsaade edince de istifanameyi acıklı bir sesle oku- du. Pek çok kimse merak etti: Ka- AKİS, I4KASIM 1960 kıldı. Ama, "Üç film - Tekmili birden" Yassıadanın en sükseli programı ol- du. Yolsuzluklar Şikâyetçi bir Bakan Bitirdiğimiz haftanın sonlarında bir gün, Yassıadaya gidenler bir du- ruşmadan ziyade bir Bakan seyretti- ler ve ele alınan dâvanın önemsizliği- ni bu zat-ı şerifi ibretle temaşa sure- tiyle telâfi ettiler. Günlerden cumay- dı ve daha bir kaç gün evvelinden "Nedim Ökmenle alâkalı arsa dâva- sı'nın başlanacağı radyolarla, gaze- YASSIADA DURUŞMALARI telerle ilân edilmişti. Kim bilir belki deo sabah Dolmabahçe rıhtımındakl cansızlık ve oyolculardaki isteksizlik bu yüzdendi. Davetiyelerini evvelden ve ilk duruşma gününü ifade eden G harfine celse numarasını ifade eden rakkamın ilâvesi suretiyle belirtilen gün için alanlar, talihsizliklerine ya- nıyorlardı. "Enteresan olmayan bir dâva"ya düşmüşlerdi. Bu his, Yassı- adadaki duruşma salonuna girildiğin- de kendini büsbütün belli etti. Zira koca jimnastikhanenin sanıklara, ay- rılmış kısmının ortasında sâdece bir tek sandalya duruyordu. Nitekim dâ- vetliler, koca bir devrin mesullerin- den ancak bir tanesini görebildiler: Nedim Ökmen. Dâva basitti ve fazla cazip olma- dığı gibi alâka çekici bir tarafi da yoktu. İş Bankası bir pencere camı fabrikası kurmak üzere Ruslarla an- laşma yapmıştı. Anlaşma, tabii dev- letin arzusuyla aktedilmişti. Fabri- kanın İstanbula uzak olmayan bir mevkide, denize yakın ve kara yoluy- la irtibatı bulunan, üstelik yeraltı sularına sahip bir mevkide inşası lâ- zım geliyordu. Bankanın mütehassıs- ları tetkikler yapmışlar, nihayet Pendiğin ilerisinde Çayırovada bir a- raziyi gözlerine kestirmişlerdi o An- cak bu arazi Tarım Bakanlığına ait bulunuyordu ve bir okula bağlıydı. Bunun ülserine Banka, bakanlığa baş- vurmuştu. Bakan Ökmen evvelâ naz- lanmış, arazinin okula lâzım bulun- duğunu bildirmişti. Banka, Umum Müdürü Üzeyir Avunduk Devlet Baş- kanı Bayara başvurmuş, delâlet rica, etmişti. Bayar Ökmene, araziyi sat- ması için talimat vermişti.Ökmen, Başbakandan da bu yolda bir telkin gelince anlaşmaya rıza göstermişti. Ancak, Milli Emlâka ait bulunan top- rağın arzulanan fiyatla bir hususi müessese olan İş Bankasına satışı imkânsızdı. Bunun üzerine bir muva- zaa düşünülmüştü. Mili Emlâk ara- ziyi evvelâ Zirai Donatım Kurumuna satacak, Kurum bunu İş Bankasına devredecekti. Bunun için de Kuruma yarım milyon liralık bir kâr verile- cekti. Avunduk ile Ökmen bu husus- ta anlaşmaya varmışlardı. Ancak Ökmenin bir "arsa mese- lesi" daha bulunuyordu. Tarım Ba- kanı hâdiseden bir yıl kadar evvel -hâdise 1958 de cereyan etmiştir- İş Bankasının Umum Müdür Muavini Ahmet Dallıya başvurmuş ve eşine ait bir arsayı Bankaya satmak iste- misti. Banka ikramiye evleri dağı- tıyordu ya.. İşte, Bayan Ökmenin ar- sasını da bu vesileyle satın alabilir, kullanabilirdi. Banka teklifin üzerin-. de durmuş, fakat hem arsanın mak- sada fazla uygun olmaması, hem de 9