YASSIADA DURUŞMALARI lıya bir sürü şöhret vardı. Bunlar ek- siksiz boy gösterdiler ve duruşma salonuna revnak o verdiler. Bundan başka, dâvalardan bir diğeri meşhur "Bebek (o Dâvası"ydı. o Duruşmaları pek yakından takip etmeyenler için bu sopranolu, subretli, kumarcı ka- dınlı, kürtajcı doktorlu, hattâ ipek donların havalarda sallandığı bir eğ- lenceli oyundu ve o sabah erkenden rıhtım üzerine birikenler bütün bun- ların hayali (o içindeydiler. o "Bebek Dâvası" ile alâkalı hayal pek ger- çekleşmedi. Zira tanıkların işi bit- da kala kala bir Menderesle bir ta- lihsiz doktor Fahri Atabey kal- mıştı. Üçüncü film Erkmen - Man- dalinci kombinezonunun "Devlet ma- -—- deniz" rezaletiydi ki onun aktörle- ri seyirciler karşısına bir de değil, bir kaç saat içinde iki defa çıktılar. Tıpkı Adnan Menderes gibi.. Evvelâ "Bebek Diâvası"nda boyunu göste- ren düşük efendi, bir arayı takiben ve 6/7 Eylül dolayısıyla tekrar sanık mahallinde, ideal arkadaşlarıyla bir- likte yor aldı. Her halde bitirdiğimiz haftanın son günü oYassıadaya gi- denler hiç pişman olmadılar ve ya- rım gün içinde bütün bunları göre- rek "yükte, hafif, pahada ağır" ka- zanç sağladılar. O gece İstanhulun pek çok evinde anlatılan, işte böyle bir yolculuğun intibalarıydı. İlk aktörler nin perdesi, saatin henüz do- kuz buçuk olmadığı bir sırada -dokuzbuçuk duruşma salonuna, hâ- kimler heyetinin girdiği saattir- Ad- nan Menderesle Fahri Atabeyin üze- rine açıldı. Salon bir baştan ötekine dolmuştu. P*ek şık kıyafetli hanım- lar bilhassa dikkati çekiyordu. Ma- mafih gözler, sabahın erken saatin- de rıhtıma gelmiş bulunan bâzı ca- zip kimseleri aradıysa da bulamadı. Anlaşılan vapura girme imkânım bu- lamamışlardı. Tehacüm o kadar faz- laydı. Hakikaten sâdece vapurda de- gil, koca salonda bile sıkışıldı, her zaman oraya buraya dağılan gaze- teciler kendi yerlerine oturmak so- runda kaldılar Gündemde -yahut programda- üç dâva bulunduğundan sanık ma- halline en kalabalık odâvanın sanık miktarı olan onbir adet sandalya ko- nulmuştu. Dinleyiciler arasında be- yaz - siyah çizgili pardesüsüyle Ni- lüfer Gürsoy da bulunuyordu, Ama, babası Celâl Bay arın muhakeme e- dildiği hemen her celseye gelen genç kadın artık bir alâka merkezi ol- maktan çıkmıştı, Cumartesi günü a- lâka, dinleyici değil de tanık mahal- linde bulunan uzun boylu, vaktiyle 6 Ayhan Aydan "Bebek'in anası cazip olduğu hissedilen bir başka ka- dının üzerinde toplanmıştı: Namık Gedikin eşi Melâhat Gedik! Salonun kapısında Adnan Men- deres belirdiğinde dinleyici sıraların- da telâşlı kıpırdamalar oldu, gözler içeri girmekte olan bir devrin, kud- retli adamının istikametine çevrildi. Fakat düşük efendiyi tanıyanlar ve bâzı huylarını bilenler gülmekten kendilerini alamadılar. Kader o gün sabık Başbakana bir oyun oynamış ve kendisini kim bilir nasıl bedbaht etmişti. İki yanındaki subaylardan karacı olan teğmenin boyu 1.90 civa- rındaydı, ve Adnan Menderes bir ço- cuk gibi kalıyordu. Ankaralı bir ga- zeteci: - Adam simdi, kompleks için- dedir" diye mırıldandı. Hakikaten Menderesin uzun boy- lu kimselerden hiç hoşlanmadığı, on- ların yanında kendisini aşağılık his- sine kaptırdığı, ideal , arkadaşların- dan Gedikle Zorlunun uzun boyları- na rağmen düşük efendinin civarın- da kalabilmek için bazen cambazlık- lar yaptıkları, kambur durdukları başkentte biliniyordu. Bu ikisi, ra- kipleri Mükerrem Sarolun Mende- resten bir iki parmak kısa boyunu daima kıskanmışlar, ona haset et- mişlerdi. Şimdi, hem de yüzlerce kimsenin huzuruna, yanında 1.90 bo- yunda bir genç teğmenle girmek Menderesi muhakkak ki tâ canevin- den vurmuştu. Zayıfladığından beri iki düğmeli elbiselere (o yeniden iltifat (oOetmeye başlayan "çapkın o delikanlı" koyu kurşuni renkte, gene o cins bir kos- tüm giymişti. Ense traşını yeni oldu- gu anlaşılıyordu. Saçlarım itinayla taramıştı. Pantalonunu yukarı çeke- rek oturdu, ellerini bacaklarının üs- tünde kavuşturdu. Çorapları ta konç- larına kadar görünüyordu. Siyak a- yakkabılan mütad veçhile parlaktı. Bütün bunları yazmanın bir zaman- lar insana tam 16 ay hapse maloldu- gunu bilen gazeteciler düşük efendi- nin kıyafetini odikkatle not ettiler. Böyle yazıların tehlike teşkil ettiği günler geride kalmıştı. Menderes ko- yu kurşuni elbisesinin altına gene krem rengi, dik yakalı ve uzun kol- lu -kendi kolları pek kısa olduğundan gömleklerinin kollan daima uzun- dur- bir ipek gömlek giymiş, açık gri bir kravat bağlamıştı. Kravat iğnesi takmamış bulunduğundan mu are kravatı ceketinden dışarı fırlı- yordu. Düşük Başbakan sol elinde, bükülmüş bir takım kâğıtlar tutu- yordu. o Oturduktan sonra dimdik kaldı, Sâdece iki avukatını ayrı ayrı selâmladı. O kadar.. Dudaklarını oy- natıyor, o fakat gözlerini hâkimler heyetine ayrılan mahalden ayırmı- yordu. Talihsiz Fahri Atabey, hiç kim- seden en ufak bir alâka görmedi ve tarafındaki (o sandalyalardan birine oturarak Zeynep Kâmil has- tahanesinde V.C. şampiyonluğu yap- tığı günlerin hayali içine daldı. Bir talep ve cevabı uruşmaya, iddia makamında biz- Dzat Başsavcı Altay Egesel çıktı. Egeselin "Bebek Dâvasında ye- rini bir arkadaşına devretmiş olması halk arasında bâzı söylentilere yol açmış, kulaktan kulağa bir takım fısıltılar yayılmıştı. Sanıklardan bi- raz sonra da, başta Salim Başol, hâ- kimler heyeti salona girerek yerini aldı. Daha ilk anda, Başkanın sakin bir gününde olmadığı, bilâkis bir ba- rut fıçısını andırdığı oortaya çıktı. Allahtan ki Başol duruşma boyunca sükünetini yeniden kazandı ve hı- şımlı halini bıraktı. Bir celse evvel Adli Tıbba yazı- lan yazıya cevap gelmemişti, Egesel durumu Başkana anlattı, ölü çocu- gun kemikleri çıkarılacak ve tetkik edilecekti. Ankaradan bildirildiğine göre bu işin çarşambadan önce neti- celenmesi bahis konusu değildi. O bakımdan, eğer duruşma müteakip cumartesiye bırakılırsa mesele kal- AKİS,14 KASIM 1960