YASSIADA DURUŞMALARI Ökmenin çok para istemesi yüzünden bir neticeye varılamamıştı. Nedim Ökmen, Tarım Bakanı sıfatıyla İş Bankasıyla bir alış veriş yapmak mevkiine geçince bu işi hatırlamak- tan kendisini alamamıştı. Al gülüm, ver gülüm.. ökmen, anlaşma yapıldığı Dide satışı geciktirmişti. Gecik- tirmekle de kalmamış, bir küçük pa- zarlığa girişmişti. İş Bankan Zirai Donatımın üzerine geçmiş bulunan araziyi sâdece yarım milyon fark ö- demek suretiyle adeta bedavaya ka- patacaktı. Halbuki, bunun için aslın- dört milyon olacaktı. az kâra razı olmayacaktı. dan kultulmanın bir çaresi de yok de- ğildi. Feriha Ökmene ait o arsa vardı ya.. -Feriha Ökmen düşük Bakanın eşidir-. İşte, eğer Banka onu "müna- sip bir fiyat'la satın alırsa, meselâ yarım milyon lira öderse Nedim Ök- men ilk anlaşmanın şartlarını tatbi- ki kabul edecekti. Bunun üzerine Banka idarecileri tutuşmuşlardı. Bütün hazırlıklar ta- mamlanmıştı. Makineler sipariş edil- miş, hattâ gelmişti. Bunlar depolar- da kalmıştı ve Banka masraf ödüyor- du. Ruslara karşı rezil oolunacaktı, zira arazi hakkında onların da muva- fakatları alınmıştı. Üstelik, toprak altında su sondajlarına başlanmıştı. Bütün bunlar, mutlaka bir çârenin acele olarak bulunmasını gerektiri- yordu. Çâre ise ikiydi: Ya, dört mil- yonluk farkı ödemek -ki o taktirde müessesenin bütün maliyet hesap- ları altüst olacaktı-, ya da Ökme- nin arzusuna, daha doğrusu şanta- jJına boyun eğmek! Banka, ticari bir müessese olarak İkinci çâreyi ehveni şer bulmuş, ken- disine daha az pahalıya malolacağını hesaplayarak Nedim Ökmenin eşine ait arsaları satın almayı kabul et- mişti. Bunun üzerine Feriha Ökmene peşin peşin 450 bin lira ödenmiş -dü- şük Bakan 50 bin lira tenzil etmeye razı olmuştu-, u da yarım milyonu yeter bularak dört milyondan vazgeçmişti. Herkes memnundu. Tabii, 27 Mayıs. 1960'a kadar.. Tadsız başlayan duruşma pa tadsız ve heyecansız baş- ladı, iki subay arasında getirilen zayıf ve şaşkın bir Nedim Ökmen sa- nık mahallindeki tek sandal yaya otur- tuldu. Deniz kenarına isabet eden avu- de, daima giydiği lâcivert, kruvaze 10 elbise vardı. Kısa kararname süratle okundu. Kararnamede hikâye anlatı- liyor, deliller ve tanık ifadeleri bahis konusu ediliyor, neticede Yüksek So- Il "oybirliğiyle" nına şevkine karar verdiği o bildirili- yordu. Kararnameden sonra dosyada bulunan vesikalardan bâzıları da o- kundu. Bu sırada Nedim Ökmen mik- rofon başına getirilmişti ve vesikalar hakkında ifadesine müracaat edili- yordu. Başkan, iki vesikanın okun- ması arasında Ökmene oturabileceği- ni söyledi. Düşük Tarım Bakanı sor- gusunun ve tanık ifadelerinin geri ka- lan kısmında, sâdece söz kendisine verildiğinde ayağa kalkmak şartıy- la oturma İmkânını buldu. İşin vesika okuma faslı da, karar- namenin dinlenmesinden daha alâka çekici olmadı. Gerçi bunlar son dere- ce kuvvetli vesikalardı ve tıpkı bun- dan evvelki yolsuzluk (o hâdiselerinde olduğu gibi- nüfuz ticaretini mükem- melen gözler önüne seriyordu. Buna rağmen, dinleyiciler fazla bir lezzet almadılar. Her şey, bir Yüksek Ada- let Divanı değil, bir Hukuk Mahkeme- si önünde cereyan ediyor gibiydi. Hava, Medeni Berkin çağırılma- sıyla değişti. Nedim Ökmen konuşuyor Arsa o spekülatörü Anlaşmış bir hükümet! yz Medeni Berkin adı söylenir söylenmez dinleyiciler o gözlerini alâkayla kapıya çevirdiler. Ancak ta- nığın huzura alınması biraz uzun sürdü. Zira Ustad, Başbakan Yardım- cısı sıfatıyla Yassıadada tutuklu bu- lunuyordu. Onun için, öteki tanıklarla birlikte getirilmemişti. Mamafih, bi- raz sonra Menderesin sağ kolu -bil- hassa zenginleri sızdırma muamelele- rinde- içeri girdi. şişmanlamaya karşı bir tedbir olarak devr-i saadette tenis oynayan ve terlemeye çalışan düşük Bakan ar- zuladığı hatlara Yassıadada kavuş- muştu. Göbeği erimiş, zaten boylu ol- duğundan ince uzun bir hal almıştı. Sıhhatli görünüyordu. Altın çerçeveli gözlükleri gene gözündeydi. Koyu gri, damalı, şık bir elbise giymiş, bordo rengi kravat takmıştı. Gömleği be- yazdı. Tanık mikrofonu başında işe, yeminle başladı. Sanık Nedim Ökme- ni tanıyordu ama, şahitliğe mâni bir hali yoktu. Medeni Berkin anlattıkla rı, D.P. içinde şahısların birbirleriyle nasıl uğraştıklarını ve harem kavga- larını gözler önüne serdi. Efendim, Sinop milletvekili Ömer Özen kendi- sine gelmiş ve Nedim Ökmenle alâka- lı hususu bildirmişti. Bunun üzerine Özene, meseleyi bir defa da Başba- kana arzetmesini tavsiye etmişti. Fa- kat Özen, Menderesi görmeye mu- vaffak olamamıştı. Bu arada Medeni Berk, Ahmet Dallıdan meselenin esa- sını sormuştu. Dallı da, Ömer Özenin verdiği bilgiyi teyit etmiş, Üstelik “Yapılmaması lâzım gelirdi. Sizin va- ziyetinizdekl kimseler bize gayrimen- kul satmamalıdırlar" demişti. Medeni Berkin bildiği bundan ibaretti. Ömer Özen işi D. P. Meclis Grubuna ge- tirmiş, müzakere olmuş, fakat Ökmen hakkında bir tahkikata lüzum görül- memişti. Başkan, Nedim Ökmenden bu ifa- deye karşı bir diyeceği olup olma- dığını sordu. Düşük Bakanın fazla bir diyeceği yoktu. Sâdece, eski ka- bine arkadaşına bir serzenişle yetindi. "Gönül isterdi ki arkadaşım o za- man, hâdiseyi bana da intikal ettir- sin, benim de ne diyeceğimi sorsun. Zira, nihayet aynı kabinedeydik.." de- di. Medeni Berk susmakla yetindi. Ama iç politika hâdiselerini takip et- miş bulunanlar meselenin esasım da- ha iyi anladılar. Menderes, uzun müd- det Ökmeni kendisine bir rakip ola- rak görmüştü ve onu vurmak için her fırsattan o faydalanmıştı. Düşük Ba- kan aleyhinde böyle bir vaziyet orta- ya çıkınca, hâdise Medeni Berk gibi kimseler tarafından kendisine şüphe- siz hemen yetiştirilmişti. Menderes de bunu, dosyalayıp kasasına koymuş- AKİS, 14 KASIM 1960