ma günü gazetelere telefon eden nâ- zik ve tatlı bir sesin davetiyle baş- ladı. Nâzik sesin sahibi, Amerikan Haberler Bürosu iii ele Doğan Poyrazdı. Poyraz, sabık B yük Elçinin bir basın toplantısı > pacağını aynı nâzik ifade ile gaze- telere ayrı ayrı söylüyor ve bunun bir veda toplantısı mahiyeti arzede- ceğini de ilâve ediyordu. Pek tabii ki sabık Büyük Elçinin basın toplan- tısı gereken ilgiyi gördü. Zira basın mensuplarının, düşük Menderesin bu çok yakın dostundan öğrenmek iste- dikleri bir çok şey vardı. Bu sebep- ledir ki, Amerikan Büyük Elçiliğinin basın toplantıları için ayrılmış salo- nunda boş koltuk bulmak imkânsız bir hale gelmişti. Basın mensupları soracakları sualleri kafalarında ha- zırladılar ve yeşil perdenin önünde oturan, yüzüne bir tebessüm maske- si geçirmiş bu 1 metre 90 santimlik adamı dinlemeğe koyuldular-. Warren sağ tarafına, Haberler Bürosunun Türkler ve Türk gazete- ciler tarafından ancak kendisi ka- dar sevilen müdürü Mr. Wells'i al- mıştı. Basın toplantısına, Warren*in İngilizce yazılmış mesajının Türkçe- ye çevrilerek okunmasıyla başlandı. Bu mesajda Warren malum lâf- ları sıralıyor ve Türk - Amerikan dostluğunu övüyordu. o Tabii bunlar büyük bir alâka ile takip edildi. An- cak bir cümle bâzı gazetecilerin dik- kât kesilmelerine (osebep oldu. Bu elimle, Türk Hükümetine yardımlârın icmalini son kuwetlendirici (ocümlesiydi ve bâzı muhabirlerin neşesini yerine ge- tirdi. Zira Warren kendisinin de Türk - Amerikan münasebetlerinde karınca kararınca bir yardımı bulun- duğunu ihsas etmek için "General Gürsel idaresine, Menderes idaresine yakınlığı gösterece- i. Bu sözler salonda gü- Çünkü basın mensupları ister istemez bir parça daha gerilere gitmiş ve düşük Men- deres ile Warren'in dostluk derecele- rini hatırlamışlardı. Ama gene de bu gaflar sabık Büyük Elçiye çok gö- rülmedi ve toplantının çeşnisi adde- dildi. Bu arada bir hususun gazetecile- re açıklanmasına her nedense lüzum görülmüştü. Bu açıklamayı Mr. Wells yapıyordu. Bütün konuşmalar banda alınıyordu. Bunun için de hiç bir hu- susun saklanmasına lüzum yoktu Her şey olduğu gibi oyazılabilirdi Gazeteciler bu açıklamayı neye yo- lacaklarını pek kestiremediler ama, gene de bu tarz hareketin Elçiliğin, sakıt iktidar devrinden kalma bir alışkanlığına verilmesi lüzumunda AKİS, 14 KASIM 1960 ittifak ettiler. İşin lâf faslı bitince, sıra suallere geliyordu. İşte cümbüş asıl bundan sonra başladı. Zira ga- zeteciler Mr. Warren'i terletmeğe a- zimliydiler. Sualleri gazeteciler so- ruyorlar, sabık Büyük Elçi önündeki beyaz kâğıda kendine has kaligrafi- siyle notlar alıyor, sonra cevaplarını veriyordu. İlk sualler meşhur Morrison ile alâkalıydı. Büyük Elçiye tevcih edi- len suallerde bu Amerikalıya verilen cezanın hukuki (oo kifayetsizliği üze- rinde duruluyor ve açıklama isteni- yordu. Mr. Warren bu hususta pek sadre şifa bir oaçıklamada buluna- madı. Sabık Büyük Elçinin kanaa- tine göre ve meslekdaşlarının da ifâ- de ettikleri gibi, Morrison en yük- sek cezaya çarptırılmıştı. - Ordudan ayrılmanın ne demek olduğunu bir Amerikan askeri, hele bir yarbayı pekâlâ bilirdi. Onun için Mr. Morri- son'a verilen ceza ağır bile olmuştu. Tabii basın mensupları bu garip ve mantık kaidelerini çiğneyen açıkla- maya karşı söyleyecek söz bulama- dılar. Suali soran kırmızı yün göm- lekli genç muhabir Oo yerine oturur- ken yüzünde hafif bir (o gülümseme vardı. Anlaşılan, muhabir pek tat- min olmamıştı. Nitekim bu tatmin olmamayı, bir müddet sonra tekrar yerinden kalkarak yaptığı bir açık- lama ile izhar etti. Gazetecinin, mes- leği icabı bildiği bir husus vardı. Na- to tipi anlaşmalarda suçluların mu- hakeme tarzı taraflar arasında cere- YURTTA OLUP BİTENLER yan edecek müzakerelerden sonra kararlaştırılmaktaydı. Bu anlaşma- lar her devletle ayrı ayrı imzalanı- yordu. Bütün bunlara lüzum görül- mesinin sebebi de her halde her üye memlekette câri hukuk prensiplerini dikkate almaktı. Şimdi Mr. War- ren söylemeliydi, eğer böyle bir an- laşma varsa, onun hükümlerine gö- re mi icra-ı kaza eylenmişti? İşte bu mülâhaza ve genç muhabirin te- zini izahta gösterdiği sebat, salonun havasını birden değiştirdi. Salonda mevcut uyuşukluk, yerini dikkat ve heyecana terk etti. Sabık Büyük El- yaslandı ve bir takım kelimeleri bir- biri arkasına sıraladı. Anlaşılan şuy- du: Warren bu meselede pek az şey biliyordu ve Üstelik bir veda toplan- usında bu kadar fazla ileri gitmek doğru değildi. Genç ve anlayışlı mu- habir yetine otururken Mr. Morri- son'a verilen cezanın miktarının ve ne derece âdil oluşunun sırrını çöz- müşe benziyordu. Tatlı su balıkları... galondaki ağır hava dağılınca Mr. Warren gene açılmağa başladı. Anlaşılan, Warren evvelce iyi hazır- lanmış, fakat evdeki hesap çarşıya uymadığı için bocalamağa başlamış- tı. Tabii sualler kesilince gene eski canlılığı avdet ediyor ve Warren ko- nuşuyor, konuşuyordu.İşler gayet iyi gitmişti. Bütün şu beş yıllık müd- Mr. Warren'in basın toplatısında gazeteciler Warreni terlettiler 25