YURTTA OLUP BİTENLER dan tuttu ve kendi arabasına binme- sini rica etti. Yolda konuşmak, soh- etmek istiyordu. Bu sırada Rad- vinin önünden geçen bir otobüs, herkese öylesine bit oyun oynadı ki, z kaldı ortalık birbirine giriyor ve Havadis gazetesine, doğrusu bol malzeme çıkıyordu. o Otobüstekiler, bir adamın olundan tutulup bir kurmay tarafından çekildiğini gör- müşler ve yolculardan pek çoğu Ece- viti tanımışlardı. Dedikodu Radyo vinden Ulusa hatıl neredeyse oto- büsten bile erken gitti! Haber evve- la- "Ecevitl bir yarbay tartaklıyor” şeklindeydi, sonraları bu, "dövüyor aldı, oh sonra “Ecevitin tev- i" duyuldu. Hele tevkif haberi yayıldığında bazı kimselerin dudaklarında beliren tebessüm pek enfesti. Ancak, bu ver dudaklar bir iki saat sonra şap sürülmüş gibi buruştu. Çiftlikteki bkm Ece- vit ve Komite üyelerini güle oynaşa çıkarken görenler süratle ayıldılar. İnkılâp İstanbulda iki gün eçenlerde bir gün Ankaradan İs- G tanbula hareket eden ilk uçağın içinde, dört ilim adamı bulunuyor- du. Uçak Yeşilköy semalarına Ulaş- tığı halde bu dört ilim adamı, 31 e- kimde Devlet Başkanı Gürsel tara- fından kendilerine verilen vazifenin bir an önce bitirilmesi çârelerini dü- şünmekteydiler. o Yolcular (Kurucu Meclisin yetki ve mesuliyetlerini tâ- yin edecek olan Anayasayı hazırla- makla görevli ilim adamlarıydı. On günden beri Ankarada çalışmalarına aralıksız devam etmişler, yine ken- dileri gibi birçok ilim adamıyla isti- şarelerde bulunmuşlardı. Ne var ki bu istişare ve tartışmalar Ankâraya münhasır kalmamalıydı, İstanbulda da aynı cins temaslara ihtiyâç vardı, İşte bu sebeple, dört ilim adamı takvimlerin 10 Kasımı gösterdiği gün saat 8 de, Ankaradan İstanbula hareket eden uçağa bindiler. Kafala- rı, üzerlerine aldıkları tarihi vazi- feyle meşgul öldüğü için Yeşilköye saat kaçta indiklerini, oradan saat kaçta şehri ulaştıklarını pek farket- medileri, Bildikleri bir tek husus var dı. O da, İstanbul Üniversitesi Rek- törü Ord. Prof. Sıddık Sami Onarla ilk görüşmeyi yapacaklarıydı. Rektörle temas Saatlerin 11,50 'yi gösterdiği sırada bu dört ilim adamı, Prof. Turhan Feyzioğlu, Doç. Muammer Aksoy, Prof. Bahri Savcı ve Prof. Süheyl Derbil Rektörlük binasının merdi- venlerini (o çıkmaktaydılar, Kurucu 20 Meclis komisyonu üyelerinden sâde- ce Prof. İlhan Arsel aralarında yok- tu. Saat 12 de toplantı salonunun u- zun masası başında toplanılmıştı. Başkanlığı Onar yapmaktaydı. An- cak, 2. Cumhuriyetin Anayasası ha- zırlığının son safhalarında Rektör Onarla Muammer Aksoy arasında geçen bir tartışma o unutulmamıştı. Gazeteciler, o Altsoyun o tarihlerde "Bir daha, Onarın başkanlığındaki toplantılarda bulunmıyacağım" şek- linde bir söz sarfetmesine rağmen bu toplantıda bulunuşunu memleket severliğin, heyecanla sarf edilmiş bir sözden çok daha fazla değerli oluşu delili diye kabul ettiler. Toplantı uzadı. Arada bir Mu- ammer Aksoy dışarı çıkıyor, tekrar içeri giriyordu. Bu giriş ve çıkışı hep acıkmasındandı. Gerçi diğerleri de açtı ama, Aksoyun beklemeye ta- hammülü kalmamıştı. Rektörlükteki toplantı, tam iki saat sürdü.. Kadife koltuklarla dö- şeli holdeki tarihi saatin 14'ü göster- diği bir sırada, kapı açıldı, önde Sıd- dık Sami, arkasında Feyzioğlu ve di- ğerleri dışarı çıktılar. Gayet neşeli gözüküyorlardı. Kurucu Meclis A- nayasası mevzuunda konuşmuşlar, tartışmışlar, o -neşelerine (o bakılırsa- tam bir görüş birliğine varmışlardı. Feyzioglu, hemen yanına sokulan gazetecilere, "Onarla tam bir muta- bakata vardıklarını" söylüyor, İstan- bulda daha birçok fikir ve ilim ada- mının fikirlerini alacaklarım bildiri- yordu. Bu sırada, neşeli ve güler yü- züyle Onar, gazetecilerle Feyzioğ- lunun arasına girdi., Gazetecilere, "Ne de ciddi ciddi not tutuyorsu- nuz!.." diye takıldı. Onar, her zaman kinden çok daha neşeliydi. Nitekim, bir ara gazetecilerle konuşan Sü- heyb Derbile de takılmadan edeme- di. Onarın "Hani gazetecilerle ko- nuşmaktan çekindiğini söylerdin ? Ne güzel konuşuyorsun!." diye yap- tığı nükteye Süheyl Derbil, "Teorik konuşuyoruz, Hocam!." diye cevap verdi. Bu söz, gülüşmelere yol açtı. Neşeli bir hava esiyordu.. Yemek vakti çoktan gelmiş ve geçmişti. Saat 14.30'u bulmuştu. Ko- misyon üyeleri, buna rağmen hemen yemeğe gitmediler. Hukuk Fakülte- si Dekanı Naci Şensoya da uğrama- yı faydalı buldular. Vakit nakitti. Nasıl olsa İstanbul Üniversitesinde bulunuyorlardı. Onun da, ilgilendik- leri mevzuyla alâkalı düşüncelerini öğrenmeliydiler. Dekanla görüşme bittiği zaman saat 16 ya yaklaşmıştı. Karınlar artık kendilerini başka neviden bir masa başına oturmaya zorluyordu. Hem aç karnına daha fazla çalışamı- yacaklarını da herkesten iyi bildik- lerine göre, aç durmakta israra ne lüzum vardı? Bu soru, her dördü- nün de aynı anda akıllarından geç- miş olacak ki, hep birlikte yemeğe gitmeye karar verdiler. - Yemek, "Konya Lezzet Lokantasında" yen- di. Saat 16.50'ydi. Temaslara devam gün, Üniversiteye dönülmedi. O Üniversite dışında temaslar ya- pıldı. Gece olmuştu. Fakat, temas- lar çeşitli oyerlerde çeşitli fikir ve ilim adamlarıyle devam ediyordu. esi günün sabahı saatlerin 10.40'ı gösterdiği bir sırada Feyzioğ- lu ve Aksoyun İstanbul Üniversitesi deniz ticaret hukuku doçentlerinden Kurucu Meclis üyeleri İstanbulda Faydalı temaslar AKİS, I4KASIM 1960