TİYATRO doğrusu gerektiği gibi değerlendire- mez ve : Devlet Bu noktada Tiyatrosu- nun, sahnelerinin sayısı arttıkça, faaliyeti (o genişledikçe (o karşılaştığı zorlukların en önemlisine, en büyü- güne temas etmiş oluyoruz. Bugün -İzmir ve Bursa da hesaba katılırsa- yedi sahne üzerinde her akşam tem- siller vermek zorunda lan Devlet Tiyatrosunun belki tevziat listeleri- ni dolduracak kadar geniş bir sanat- kâr kadrosu var. Ama bu kadronun Caligula rolünü hakkıyle canlandıra- bilecek çapta beş değil, üç değil iki sanatkârı da yoktur. Bu rolü Yeni Tiyatro sahnesinde oynamakta olan genç -şüphesiz kaabiliyetli, ama he- nüz çok tecrübesiz- sanatkâr da ken- di yerinde görmek istediğimiz o tek sanatkâr değildir. Böyle olunca "Caligula"yı oyna- mış olmanın sırf repertuvara Ca- mus'nün adını dr katmış olmaktan başka bir faydası olur mu? Sanmı- yoruz, çünkü bir ân için, sâdece ese- rin seyircimize tanıtılmış olması gi- bi bir fayda hâtıra gelse bile, bu “tanıtma"nın ne kadar eksik, ne ka- dar silik rr düşünmemek mümkün değildir Bu düşünceyledir ki Mahir Cano- vanın "Caligula"da "fikir'den çok "Vaka" tarafına önem vermiş,, eserin iç yapısından çok dış yapısını değer- lendirmeğe çalışmış i nün düşüncesini, kendi rollerinin hu- dutları içinde, bize duyurmağa mu- vaffak olduklarına işaret etmeği va- zife sayıyoruz. Ölümsüz Moliere! Mpo'icre'in Ölümsüzlüğüne bir kere daha inanmak ve doya doya gül- mek isteyen okuyucularımıza Üçün- cü Tiyatroyu her akşam tıklım tık- lan dolduran "Kibarlık Budalası "m görmeğe gitmelerini ocanügönülden tavsiye ederiz. Vaktiyle Tatbikat Sahnesi zama- Paşa Tiyatrosunda, yeni ve nisbeten genç bir kadroyla tekrarlanmış, sonra bu sonbaharda İzmir Açık- hava Tiyatrosunda da oynanmıştı. Şimdi Ankarada, Üçüncü Tiyatroda lahlar yapılmış. Bu değişiklik ve 1s- lahların temsilin lehine olduğu daha ilk sahnelerinde belli oluyordu. 34 Yüzyıllar sonra Moliere'in eseri- ni Paristen binlerce kilometre zakta, devrine göre zarafetle, sah- neye çıkardığı Türklerin torunlarına sevdiren acaba nedir? Sâdece insan- ların her devirde, her toplumda ör- neklerine bol bol rastladığımız belki gülünç, fakat çok beşeri taraflarını sadelikle ve ustalıkla işlemiş olması. Biraz para pul sahibi olunca kibar- lığa özenen, bu özentiyle hem gü- Tünç olan, hem de etrafını saran dal- kavuklar tarafından um zaval- lıcıklar hâlâ yok mu Sahnedeki oyun 4 ibarlık Budalası", Üçüncü Tiyat- roda canlı, tempolu bir oyunla oynanıyor. Eseri sahneye okoymuş olan Ragıp Haykır hocası Carl E- bert'in eski omizansenine bağlı kal- mayı tercih etmiş. Başrolü de kendi- si oynuyor. Hem o kadar isabetli, o kadar sevimli bir kompozisyonla oy- nuyor ki, buna bakarak hocasınınki- ni bırakıp yeni bir mizansen, yeni bir yorum getirseydi belki çok başa- rılı sonuçlar alabilirdi diye düşünü- yoruz. "Kibarlık Budalası" da başrolün etrafında dönen, ona dayanan bir e- serdir. Ama Ragıp Haykır özlenen "mihver" olmasını biliyor. Belli ki uzun yıllar bu rolü düşünmüş, kafa- sıyla, duygularıyla ona çalışmış. Sahne tecrübesini, olgunluğunu ye- ter bulduğu gün de onu sahnede ya- biçilmiş bir kaftan gibi giyinmi Diğer rollerden Madam Jourda- in'de Nur Sabuncu, o çoktanberi ilk defa olarak, rahat, tabii bir oyunla muvaffak oluyor. Dorimene'de Me- liha Ars, Dorante'da Nüzhet Şenbay, Covielle'de Ertuğrul İlgin, Silah Ho- cası'nda Coşkun Orhon, Felsefe Ho- cası'nda Nihat Aybars eski rollerini şimdi yılların verdiği olgunlukla çok daha rahat, daha da ifadeli kompo- zisyonlarla güzel tipler (o çiziyorlar. Fakat on beş yıl sonraki bu tekrarın en büyük kazancı, galiba, Nicole ro- lünde Tijen Par olmuştur. Bu rolde ilk defa olarak belirli bir yönde mü- him bir gelişme gösteren bu gen sanatkâr son derece tatlı, basitliği son derece canlı ve sevimli bir yeni Nicole tipi veriyor. AKİS ,14 KASIM 1960