OLUP BİTENLER YURTTA sünde kavuşturdu. Sonra parmakla- rını açarak bunları dizinin üstünde birleştirdi. . Mütemadiyen dudağını ısırıyordu. Çenesi bir acaip şekilde çıkmıştı. Yüzünün bütün hatları çe- i. Tevkifinden bir akşam ev- vel kara cüppeli profesörlerden o ken dini bilmez gençlere, herkese yıldı- rımlar yağdıran sabık Başbakan süt dökmüş bir kediyi andırıyordu. Ama, acıma hissinden ziyade iğrenme his- si uyandırıyordu. Arada bir dişlerini sıkıyor, adeta deli gözleriyle film makinelerini süzüyordu. Bakanların istisnasız hepsi, feri mış gözlerle etraflarını seyredi- yorlar, avurtları çökmüş san yüz- lerinde derin bir ıstırabın izlerini ta- şıyorlardı. Menderesin yanındaki Me- deni Berk gri bir elbise giymişti. Zaten gri renk, Menderesin Bakanla- rının galiba tercih ettikleri renkti. Berkin hemen yanındaki İzzet Ak- çal, Celâl Yardımcı ve Ethem Men- deres de aynı rengi seçmişlerdi, öte - ki grililer Hayrettin Erkmen, Ha- lük Şamandı. Fatin Rüştü Zorlu Et- hem Menderesle' Hasan Polatkan a- rasında oturuyordu. Dünya piyasası- nın meşhur "Mister & 10'u öylesine kendisini "Vesamet i. Boş gözlerle etrafını seyrediyordu. Bütün duruş- 8 ma boyunca hiç konuşmadı. olmasından fazla Vinileks şirketinin şanlı şerefli ortağı bulunması sebe- biyle meşhur hale gelen Polatkanın sırtında açık lâcivert bir elbise vardı. Boynu son derece incelmişti. Bakış- ları bütün manasını kaybetmişti. Ba- kanlığa ait Mercedes'in arkasına ku- rulup Ankara sokaklarından geçen Polatkanla, cuma sabahı tahta san- dalyası üzerinde büzülüp oturmuş Polatkan arasında dünya kadar fark vardı. Düşük Maliye Bakanını düşük Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderli- oğlu takip ediyordu. Benderlioğlu ilk nazarda, arkadaşlarına nazaran m ha etli canlı görülüyordu. ma iki bitik meslekdaşı, Polatkanla Tev? fik İleri arasında oturmasının uyan dırdığı bir intiba idi. Elbiseleri bejdi. Bollaşmıştı. Bazen düşük Bayındır- lık Bakanıyla bir kelime konuşuyor- du. Bütün Yassıada sakinleri gibi o- nun da yüzünün rengi uçmuştu. Bir zamanlar bir D.P. linin yirmi C.H.P. liye bedel bulunduğunu ilan eden ve iktidarlarının 2000 yılına ka- dar süreceği yolundaki pek parlak tahmini yapan Tevfik İleri âdeta ta- nınmaz haldeydi. Saç bakımından ideal arkadaşı Samet Ağaoğlunun aksine ensesindeki yeleyi kestirmiş degildi, Ama yüzü bir mumyayı an- dırıyordu ve perişanlığı üzerinden a- kıyordu. Kahverengi bir elbise giy- mişti. Bir ara dayanamadı, öne doğ- ru eğilerek başını elleri arasına aldı ve o vaziyeti uzun zaman muhafaza etti. Hayrettin Erkmen, Lütfi Kırdar, Hadi oHüsman ve Nedim Ökmen yanyana düşmüşlerdi. Tıpkı kabine ei. olduğu gibi. Bir adar sevimli, nasıl mu- 1957 seçimlerinden, sonra -hırsız de- gil ama- müfrit, pis, müsamahasız ve şımarık bir tip olarak arzı endam eden Erkmenin yüzünde ıstırap ka- dar hicap da vardı. Lütfi Kırdar lâ- civert bir elbise giymişti ve her za- manki gibi gene kendinden geçmişe benziyordu. İstifasını ocebinde taşı- dığını söyleyen, fakat bunu bir türlü veremediği anlaşılan, mevki hırsı do- layısıyla hayatını ve şerefini ayaklar altına almış eski İstanbul valisi ne olup bittiğinin hâlâ farkında değile benziyordu. Hadi Hüsman, bütün dü- şük Bakanlar içinde spor giyinmiş tek adamdı. Gözüne, tıpkı Başbaka- nı gibi siyah gözlükler takmıştı. A- ma bu, kızarmış gözlerini saklamak içindi. Zayıflamış başka biri, Nedim Ökmendi. Nedim Ökmeni mevkuflu- gun, meşakkatinin mi, yoksa himaye- AKİS, 17 EKİM 1960