YURTTA OLUP BİTENLER ler salondan çıkarıldıktan, tahditler kaldırıldıktan sonra başlaması tabii bahis mevzuu değildi. Yardımcıyı sanık mikrofonunda M enderesin söz alması şöyle oldu; Yardımcı yerine Başkan kararını düşük Başbakan, avukatı salı bir el işaretiyle yanına çağırmak, bir şeyler söylemek İstedi. Fakat a- vukatı görmeyince zaten yanına yaklaşması mümkün olamayacağın- dan -arada parmaklık vardı- Medeni Berk sayın Başbakanının arzusunu Başkana duyurmak için müdahalede bulundu. Bu arada avukatlar müvek- killerinin yanına gitmeleri mi, git- memeleri mi gerektiği hususunda kı- sa bir tereddüt anı " yor." diyordu ki düşük Başbakan ağ- zını açmak istedi, açamadı, ayağa kalktı ve âdeta sendeleyen adımlar- la sanık mikrofonuna gitti. Bir anda salondaki bütün gözler bir ara kendisinde diktatör vasıfları vehmeden bu acaip adama çevrildi. Bilhassa düşük milletvekilleri tarif- siz heyecan içindeydiler. Aylardan beri kendi aralarında görüşebiliyor- lar, aynı yerde yemek yiyorlar, otu- ruyorlardı. Halbuki Bayar ile Men- deres aralarına ilk defa olarak katı- lıyordu. . Başbakanlarını gördüklerin- mıştı, diseyi dikkatle takip ediyorlardı. Menderes süt çanağını devirmiş bir kedi veya suç işleyip te suçu mey- dana çıkmış ondört yaşında bir ço- cuk intibaı uyandırıyordu. Aman ya- rabbi, bu ne masum, ne mazlum; na- sıl kendi halinde, mahcup ve utangaç bir mahlüktu. Ellerini önüne bağla- yıp uğuşturdu. Mikrofondan uzak durduğunu gören Başkanın mikrofo- na yaklaşması ihtarı karşısında ince- cik hale gelmiş boynunu eğdi, "Peki efendim" dedi. Kırılıyor, eziliyor, bü- zülüyordu, ilk anda konuşmaya mu- vaffak olamadı. Daha doğrusu, tak- ma dişlerini suda unutmuş bir insan manzarası arzediyor, sesi öyle çıkı- yordu. Kekeliyor, bocalıyor, kelime- lerini bulamıyor , cümlelerini bağla- yamıyordu. Söyledikleri insicamsız- dı. Ama meramını anlatmaya mu- vaffak oldu. Konuşmak ihtiyacınday- dı. 24 saatin 23 saati odasında tutu- luyor, bir saat dolaşmasına rnüsaade ediliyordu. Odasında gece ve gündüz bir muhafız "subay bey" vardı. Ba- 16 Menderes yemek İştahı yır, kedisine gösterilen muameleden çok memnundu. Allah razı olsun "ku- mandan bey" kendisiyle (o belirli za- muha- disiyle konuşmuyorlardı. konuşmak istiyordu. "Akli melekâ- tım zaafa uğramış bulunuyor" dedi. Hakikaten bu, her halinden belli o- luyor, düşük Başbakan tamamile if- lâs etmiş bir adam intihamı veriyor- du. Moralini ve asabını o düzeltecek bir çâre bulunmalıydı. Arkadaşları- nın ve avukatlarının ricalarına, bil- hassa katılıyordu. Kısa konuşmasını o bitirip yerine dönerken arkadaşlarına bir göz at- maktan kendisini alamadı. Fakat bu sırada yüzü basın sıralarına çevrikti ve yüz hatları belliydi. Hani sanık sandalyalarından bir alkış sesi yük- selse belki de "moralini ve asabını düzeltecek çâre"yi bulduğundan do- layı memnun, başıyla onları selamla- yacaktı da.. oArzuladığı göz yaşları bâzı hassas gözlerde belirmişti. Men- deres gittiği gibi Kn gel- di ve yerine oturd Ya, kantin hesabı? Menderesin bir insan harabesi ha- line geldiğini görmek için sözle- rine kulak vermek şart değildi. Bu, gözle görülüyordu. Bayarın eski ha- lini -ve çikletini- muhafaza etmesine mukabil düşük Başbakan çöpe dön- müştü. Bunun sebebini merak eden bir AKİS muhabiri yaptığı (o küçük bir tahkikat neticesi, hâdisenin esra- rını çözdü Bayar kendisine verilen yemekleri muntazaman, hattâ tıka basa yiyordu. Buna mukabil Mende- res, bütün ısrarlara rağmen yemi- yordu. Mesela ağzına ekmek koydu- yemeğe çalışıyor kesildi gu yoktu. Semizleten gıda maddele- rinden şiddetle kaçınıyordu. Buna mukabil Bayar ile Menderesin bir ay içinde Adanın ucuz kantininden yap- tıkları alış veriş miktarı beş yüz li- ranın üstündeydi. küsur lirası düşük na aitti. Menderes tam dört yüz lira- lık masraf etmişti. Düşük Başbakan bu dört yüz lirayla vitamin ve kalo- ri ihtiyacını karşılayacak gıdayı sağ- lıyordu. Evet, kilo vermişti. Evet dal gibi görünüyordu. Evet, akli melekâ- ti her çok konuşan adamın konuş- mama zorunda kaldığında bozulduğu gibi bozulmuştu. Ama bu, korkulur ki düşük Başbakanın tehlikede oldu- gunu pek iyi anladığı kellesini kur- tarmak için düzenlediği izan- senin parçasını teşkil ediyordu. Men- deres için ilk hedef bu badireyi at- latmaktı. Ondan sonrası, Allah el- ette. ki kerim olacaktı!.. Zaten Adada Menderes iğrenme hissi uyandıran düşüklerin başında geliyordu. O suni, yapmacık tavırla- rı artık hiç kimseyi inandırmıyor, kandırmıyor, bilâkis kendisini gü- lünç el Kaç defa "Kadın gibi ne kırıtıyorsun?" ihtarını işitmişti, fakat üsüllerin değiştirmemişti. Kud retliyken "Aman, kadar kudrete ağmen ne nâzik adam, ne iyi yü- rekli insan' dedirtmek için giriştiği maks inanan artık yoktu. açılmış, ağzı kapan- u uyandırm rarlıyordu Ama kararanın gözü nıştı. Celse sona ererken duruşma salo- nunun havası değişmişti. o Sanıklara ve ailelerine bir güven, cesaret gel- mişti. Bâzı düşükler bunu ocüretle AKİS, 11 EKİM 1960