YURTTA OLUP BİTENLER — Edemezdim. O devrin şartla- rı altında edemezdim" diye mırıldan- dı. Başkan sert bir edayla: "— Bakanlıktan istifayı göze al- saydınız, ederdiniz" cevabını verdi. Nedim Ökmen önüne bakmakta devam etti ve sustu. O gün öğle vakti Bahçe tipi va- pur Dolmabahce istikametinde iler- ler ve Yassıada yavaş yavaş gözden kaybolurken gazeteciler en çok bu konuyu konuştular. Bu Yassıada ha- kikaten alaka uyandırıcı, hakikaten görülmeğe değer bir yerdi. "Tecrübe seferi" ört aydan beri basın için I numa- D ralı alâka merkezi hâline gelmi iş bulunan Yassıada ile m yaptırttı ve meraklıları alıp meşhur Yassıadâya götürdü. Bu sayede, haftanın sonundaki cuma günü Bah- çe tipi vapurun pek çok yolcusu Yas- sıada iskelesine indiğinde etrafı şaş- kın seyrederken basın mensupları, sanki evlerindeymiş gibi bir rahatlık la Duruşma Salonunun yolunu tuttu- lar ve yerlerini kolaylıkla bulup etra- fi temaşaya koyuldular. "Tecrübe seferi" saat 14 için tes- bit edilmişti. Duruşmaları takip et- nek üzere müracaatta bulunmuş o- lanlar, müsaadeleri gelsin gelmesin, Adaya götürülecekti. Ancak, geç kalmamak lâzımdı. Her şey plânlan- mış, programlanmıştı. Geç gelen Dol- mabalıçede kalacaktı. Bu yüzden, meslekleri itibariyle dünyanın en in- tizamsız insanları arasında bulunan ir hiyet taşıdığı saatlerin evvelâ yelko- vanları, sonra da akrepleri ilerleyip 14'ü de, 15'i de geride bıraktığında farkedildi. Nitekim Fenerbahçe va- puru gazetecileri hamil olarak Dol- mabahce iskelesinden ilk kalktığın- da kulenin büyük saati 15.30'u göste- riyordu. Kalkışın bir de ikincisi oldu. Zira vapur on dakikalık bir cevelan- dan sonra yeniden iskeleye yanaştı, bazı yolcular çıkarttı, 15.45'de, yakı- nında bir hücum botu, meşhur adaya doğru ciddi olarak yola koyuldu. Allahtan o gün hava güzeldi. Gi- şelere giden sıralara yığılmış gazete- ciler, aralarında bol bol çene çaldılar. Başlıca konu fotoğraf omüzayedele- riydi. Müzayedenin şampiyonların- dan Kadri Kayabal şakaların mer- kezi olarak kaldı. Duruşmaları takip katılmışlardı. Sayıları fazla değildi. İçlerinde A- 18 merikalılar ekseriyeti teşkil ediyor- du. New York Times'ın her mühim hâdisede Türkiyeye yolladığı, bu sa- yede -hele son zamanlar- memleketi iyi tanıma fırsatını bulmuş olan Jay Walz uzun boyu ve gri saçlarıyla göze çarpıyordu. Tass ajansı türkçe konuşan iki muhabirle temsil edil- mekteydi. o Türkiyedeki A.P. ekibi takviye görmüştü, Sevimli ve meş- hur "Madam Dona" neşesini muhafa- za ediyordu. U.P. hususi bir temsil- ci göndermişti. İngiliz gazetelerin- den Daily Mail'in muhabiri bir gün evvel İstanbula gelmiş, ayağının to- zuyla Dolmabahçeye koşmuştu. Ya- bancı gazetecilerle Basın - Yayının mükemmel lisan bilen omemurların- dan İnci Başkurt meşgul oluyordu. Basın - Yayının başka bir temsilcisi, Penelopun ipleri ji başında gazeteciler, saatin an- cak 14'e geldiği ,bir sırada, ellerin- de hüviyetleriyle gişelere müracaata çağırılduar. Gişelerde listeler vardı. Bunlarda alâkalı gazetecinin adı bu- lunuyor, sonra hüviyeti Adaya gidiş kartıyla değiştiriliyordu. o İsim ara- manın uzun sürdüğü görülünce lis- teler hoparlörlerde okundu. Böylece gazeteciler o listedeki numaralarını akıllarında tuttular ve o sayede iş biraz hızlandırıldı. Hüviyetini gişeye veren gazeteci Adaya gidiş kartını alıyor ve bunu bir çengelli iğneyle yakasına iliştiri- yordu. Kartın üstünde kart numara- sı, sahibinin resmi ve ismi, sıfatı, ad- resi bulunuyordu. I numaralı kart AKİS temsilcisine aitti. Kartı yaka- Bayar muhafaza altında güneşleniyor Günlük teneffüs Ulusun eski yazı işleri müdürü, teş- kilâtın son Karaşi basın ataşesi Mü- nir Berikti. Münir Beriki meslekdaş- lan, uzun bir fasıladan sonra yeniden aralarında gördüler. Umum Müdür- lük ayrıca bir kaç da yardımcı gön- dermişti. Bunlar basının duruşmala- rı mümk nisbetinde rahat takip etmesini sağlayacaklardı. Yerli gazetecilere gelince, o gün hemen bütün Bâbıâliyi Dolmabahce rıhtımında görmek kabildi. Gerçi u- zun bekleme devresi Nadir Nadi gibi bâzı başyazarları kaçırdı ama; geri- ye kalanlar vapurda kendilerine ay- rılmış bulunan kısmı hemen bir baş- tan ötekine doldurdular. Basın mensupları o gün, Yassıa- da seferinin nizamlarını o öğrendiler. sına iliştiren, Deniz Müzesinin bir de- niz eri tarafından beklenilen bahçe kapısından içeri giriyor, sonra bina- ya dahil oluyordu. Yolun iki tarafı- na kordon çekilmişti. Kenarlarda ge- ne deniz erleri duruyor ve istikamet gösteriyorlardı. Zaten yan taraflar» a "Vapura gider" yazdı levhalar vardı ve ok işaretleri konmuştu. Bi- naya girildiğinde iki oda "arama" faslına ayrılmıştı. e Erkekleri erkek- ler, hanımları hanımlar arıyordu. A- rayıcıların profesyonel oldukları der- hal anlaşıldı. Bunlar polisin arama ekiplerinden seçilip getirilmişti. Ma- hir bir el hareketiyle insanı tepeden tırnağa yokluyorlar, ceplerde kalın- ca nesneler varsa bunları çıkarttırıp içine bakıyorlardı. Arama faslı bitin- ce, bitmeyecek gibi gelen ve mitolo- AKİS, 17 EKİM 1960