YURTTA OLUP BİTENLER Koraltan okuyor Merakı: pur yolculuğu hep böyle geçti. Çay- lar ve gazozlar bol bol içildi. Duruş- maların devamı boyunca da yolcu- luklar aynı minval üzere sürüp gide- cektir. Her sefer dönüşü, Dolmabah- çe rıhtımına ayak basanlar kendile- rini evlerine götürecek bir vasıta a- rarlarken derin derin nefes almak- tan geri kalmadılar. Yassıadaya gi- diş iyi oluyordu. Ama, niçin sakla- malı, dönüş her şeyden tatlıydı. Hürriyetleri kısmak (isteyenler bü- tün cezalar içinde en lâyığını bul- muşlardı: Gy Köprülü ve Gö Jpolmabahçe tahtını cumartesi ve pazar geceleri sessiz kaldı. Pa- zartesi ve salı akşamları da aynı hâl devam edecektir. Zira duruşmalara Çarşamba günü 6/7 Eylül hâdiseleri- ne ait dosyanın ele alınmasıyla tek- rar başlanacak ve rıhtım gene şen- lenecektir. Cumartesi gecesi Adada hayat gene gürültülü geçti. Bu defa en zi- yade heyecan duyanlar kısa boylu iki adamdı. İkisi de Profesör ünvanı- nı taşıyordu: Prof. Köprülü ve Prof. Gökay! ikisine de çarşamba günü Divan huzuruna çıkacakları tebliğ olundu. rülü ve Gökay kendilerine ay- rılan hususi bir mahalde kalıyorlardı. İkisi de gelişlerinden itibaren düşük- e anına konmamalarını iste- mişler, onlardan olmadıklarım defa- larla belirtmişlerdi. İkisi de başları- na geçirecek birer siyah bere bul- muşlardı. Küçük adımlarla yürüyüş- ler yapıyorlardı. o Dinç ve kalender- diler. Hele Köprülü ufak bir çocuğu 22 Seksüel hayat! andırıyordu. Gerçi çarşamba sabahı düşüklerle aynı sırada- oturacaklardı ama, bilhassa Köprülünün kendisini savunma tarzı ötekilerden değişik olacaktı. Hatta eski Kurucunun bâzı hakikatleri açıklaması bile mümkün- dü. Gökay ve Köprülü cumartesi ge- cesi nasıl bir müdafaa tarzı tutacak- larım kendi aralarında istişare etti- ler. Köprülü için Ankara dan avukat gelecekti. Zaten avukat meselesi, duruşma- ların ilk günü cereyan eden hâdiseler üzerine Yassıada sakinlerinin 1 nu- maralı meselesi haline gelmişti. Can kurtaran simitleri üşüklerin, avukatlarıyla ilk o te- Dnasilı 14 Ekim günü Yassıada- daki Duruşma Salonunda olmadı. Doğrusu istenilirse bu, kendileri için bir fevkalâdelikti. Meselâ meşhur "9 Subay Hadisesi"nin kahramanla- rı, ya da 6/7 Eylül macerasının uy- durma sanıkları (ogünler ve günler mişlerdi. Halbuki duruşmalardan iki gün önce, çarşamba günü, Yassıada- ya gazetecileri götüren Fenerbah- çe vapuru düşüklerin avukatlarım da aldı ve müvekkillerine kavuştur du. Adada düşükler ve (o müdafileri rahatça konuşmak imkânını buldu lar, hatta bazıları koklaşıp Öpüştü ler bile.. Bunların başında düşük Menderes ile avukatı Burhan Apay dın geliyordu Menderesi iki avukat savunacak- t. Bunlardan biri, şöhret peşinde koşmasıyla şöhretli Burhan Apay- dındı. Burhan Anaydın D.P. devrin- yalnız şöhret peşinde koşmamış» milletvekilliği peşinde de koşmuş, a- ma bütün çabalamalarına bunda muvaffak olamamıştı. lık vaadini daha 1954'te almış, o se- çimler sırasında radyoda okunan D. P. aday listesini "Belki Zonguldak- tan göstermişlerdir" diye sonuna ka- dar heyecan içinde dinlemiş, fakat adını duyamayınca adeta fenalık ge- çirmişti. Apaydının yolunu o tarihte Fethi Çelikbaş tıkamıştı. Daha son- ra Zafer, Türk Sesi ve Havadis gibi gazetelerde,kan damlayan kalemiyle Bayar-Menderes rejiminin methiye- sini yapmış, ama şahsiyeti 1957'nin D. P. listesine bile girmesine mani olmuştu. Tabii bu arada bir çok iş çevirmiş, Sarolun Devlet miş, kendisine "Başbakanın Avuka- tı" etiketini yapıştırarak mahkeme- lerde çalımlı edalar takınmış, hakim- leri tesir altına almaya çalışmış, ba- zılarını almıştı da.. Apaydın ta Tem- yizde dahi dostlar edinmişti. Bunlar- dan biri, Menderes devrinin ünlü 3. Ceza Dairesi Başkam Celil Cevheri- oğluydu! Apaydın, Yassıada duruşmaların- da o pek meraklı olduğu şöhret avı- na yarayacak bir fırsat sezmişti Menderesin avukatlığını kapabilirse ismi gazetelere geçecek, resimleri çı- kacaktı. Hatta bazı dar kapılar o- nünde pek âlâ açılabilir, genç avu- kat parlak ufuklara doğru koşabilir- di. Menderesin haklı olabileceğine dair bir fikri hayalinden dahi geçir- miyordu. Zaten üstad, ömrü billah, kimin haklı, haksız ka gunu düşünmemişti, bile. yüz- dendir ki Menderesin pe a- lırken ücret hususunu oOgörüşmedi. Bir defa, Menderes ailesinin parasının bloke edildiğini biliyordu. Berrin Menderes uğraşacak, ne Gi yp se onu Apaydına verecekti. Zate kat için para ikinci derecede kalıyor- du. Daha doğrusu parayı sonradan kazanırdı. Maksat, bütün Türkiye- lim bahsettiği bir dâvada bütün Tür- kiyenin gözünü diktiği bir adamın avukatı olarak dikkat, alâka çek- mekti. Ticari zekâ da bundan başka bir şeye denmezdi ya., İşte, bu Bur- han Apaydın, Menderesin avukat- lığını bambaşka sebeplerden dolayı almış bulunan Talât Asalla birlikte geçen haftanın ortasında düşük Baş- bakanı tam 27 dakika müddetle gör- dü ve sanık ile iki avukatı müdafaa- nın tanzimi m fikir ei de bulundular. Görü , kanuna uy- gun şekilde, höbetçilerin ez rende AKİS, 17 EKİM 1960