gibi görünen, ama durumu hepsin- den daha iyi kavrayan ve âkibetini pek iyi bilen bir Yassıada sakini var- dı ki geldiğinden bu yana Yassıada- da vazifeli olanları davranışına doğ- rusu hayran etmişti. Bayar sanki ertesi gün duruşma gibi davrandı. Mutad zamanda geti- rilen yemeğini yedi. Yattı ve kılı bi- le kıpırdamadan uyudu. Davetiye avı Y assıadada ve Dolmabahçede bun- lar olup biterken, İstanbul halkı bir yeni ava merak sarmıştı: Dave- tiye avı. Hakikaten geride bıraktığı- mız haftanın ortasında perşembe gü- nü İstanbul Vilayet Konağının, bü- yük kapıdan girince tam karşıya ge- len odasında kısa boylu bir muhabere yüzbaşısı, önünde o hürmetle eğilen adamın elindeki dilekçeyi aldı ve: " — Tamam efendim. Dilekçeniz muameleye girecektir" dedi. Yüzba- şı bu lafı sabahtan beri belki bin de- fa tekrarlamış, belki bin defa aynı hareketi yapmıştı. Odanın ortasına U şeklinde bir asa konulmuştu. Masanın üzerinde vesikalık binlerle fotoğraf zarfların içinde duruyordu. Ayrıca binlerle di- lekçe, günlere göre tasnif edilerek gene masanın bir köşesine yerleşti- rilmişti, iki bayan memur iri bir fih- rist defterini o karıştırıyorlardı. eo Bir diğer memur yeni gelen dilekçeleri kontrol ediyor, bir başkası açık ma- vi renkte kartlara resimleri yapıştı- rıyordu. Vilâyet (okonağındaki eski valinin makam odası olan büyük sa- lon, denilebilir ki şimdiye kadar böy- lesine kesif, böylesine hummalı bir çalışma görmemişti. Bütün mesele başlayacak olan Yassıada eğlencele- rini görmek isteyen halkın talepleri- ni karşılamak ve duruşmaları takip etmek için gereken şartları haiz o- lanların davet kartlarını hazırla- maktı. Büro aylardan beri çalışmak- taydı. Şimdiye kadar 20 binden faz- la müracaat kabul etmiş ve günde kırk kişilik kontenjana göre bu mü- karşılamağa çalışmıştı! yordu. lâzımdı. Bu dilekçe vilâyetteki büro tarafından almıyor ve Emniyete gön- deriliyordu. Davetliliğin ilk şartı Em- niyet tarafından yapılacak tahkikat ta pürüzlü çıkmamaktı. mniyet, tahkikatını oldukça seri ve sağlam İ neticeler vilâ- yetteki büroya en kısa zamanda bil- diriliyordu. İlk eleme bu suretle ya- pılıyor, uygun görülen talepler İrti- bat Bürosuna gönderiliyordu. İrti- bat Bürosu İstanbul Vilâyeti için AKİS , 17 EKİM 1960 Zorlu poz veriyor Aklı paracıklarda ayrılan kırk kişilik yere bunları vetiye dağıtımı işlerde Ol - duğu gibi kurmayca plânlanmıştı. Talep sahipleri ancak bir duruşma- d bulunabiliyorlardı. . Kendilerine hangi gün için davetiye ( verileceği posta ile bildiriliyor, davetiye sahip- leri kartlarını almak üzere duruşma gününden bir gün evvel müracaat e- derek kartlarını alıyorlardı. Perşembe günü vilâyetteki masa- nın üzerine tasnif edilerek konmuş dilekçeler çeşitliydi. İstanbulun her tarafından, her tabaka halktan geli- yordu. Ama kadınlar, her ne hikmet- se çoğunluğu teşkil (o etmekteydiler. Aralarında yaşlılar da mevcuttu. Adadaki duruşmaları takip için yapılan müracaatların emen hep- sinde büyük başları seyretme dileği vardı. Müracaat sahipleri ekseriyet- le Bayar ve Menderesin duruşmala- rında bulunmak istiyorlardı. Hele hanımlar bu istek üzerinde pek fazla ısrar etmekteydiler. Kadı- köylü bir bayan -adı Leylâ Seviner- dir- el yazısıyla kaleme aldığı dilek- çesinde sakıt iktidar mensuplarının yaptıklarını ouzun MIŞ, kendisinin mücadeleye katıldığından bahsetmiş ve mümkünse Menderes ile Bayarın oduruşmalarında bulun- mayı pek fazla arzuladığını son de- rece edebi bir lisanla bildirmişti. Ba- sılan ikinci vizyon film. seyretmeğe de rıza göstermişler ve gün tasrih etmemişlerdi. Bu mütevazı vatan- daşlar, eğlencenin hangi kısmı olur- sa, ona razıydılar. Hanımlar dilekçe- lerini el yazılarıyla yazmağı tercih etmişlerdi. Gönderilen resimler iti- nayla (o çektirilmiş resimlerdi. YURTTA OLUP BİTENLER Soruşturma Yassıada yolcuları ra renkli emektar Ford geri geri yanaştı, sonra şoförü direk- siyonu hafifçe sağa kırarak ileri doğ- ru gitti ve tekrar geri vitesine taka- rak, takriben iki metre arkada açıl- mış bulunan demir ve saçtan mamul kanatlı kapının tam Önünde durdu. Belli ki, emektar Fordun eğik kas- ketli babacan şoförü bu kabil manev- ralara Kırmızı oFordun seğirttiler, meşgul o- lan , kalabalık grupları, işlerini ça- buk bitirmeleri hususunda ikaz etti- ler. Hâdise, geçen haftanın sonunda birgün, Ankara Merkez Cezaevin- de cereyan ediyordu. Kanatlı kapının na misafir olmuş gazeteciler tarafın- dan pek iyi tanınan nakliye vasıta- lıydı. Ne var ki bu defa, saatlerin gecenin yarısını gösterdiği sıralarda taşımakla mükellef olduğu misafir- ler çilekeş gazeteciler değil, o tarihi Yassıada yolculuğuna hazırlanan D. P. kuyrukları, ültramodern armatör- ler ve nihayet devr-i sabıkta Üniver- site gençliğinin anasından emdiği sütü burnundan getiren polislerdi. Soruşturma müddetince Merkez Cezaevinde misafir edilen bu zevat, haftanın ortasında Yassıadada baş- lıyacak duruşmalar sebebiyle düşük- lerin tabii ikametgâhı olan mahalle sevkedilmeğe başlandılar. Ancak bu sevk muamelesi, tam düşüklerin, kuyruklarına lâyık bir şekilde cere- an etti. Bir gün evvelinden Cezae- vi etrafında alınan emniyet tedbir- leri, yolculuğa çıkacakların hayatına ziyadesiyle ehemmiyet O verildiğinin denliydi. Cezaevinin önünde (o nöbet bekleyen devriyelerin adedi çoğaltıl- di ve 33 sanığın tam bir emniyet için- de seyahatleri sağlandı. Demirden ve saçtan mamul ka- natlı kapının açılmasıyla (o başlıyan ve Yassıadada sona erecek olan bu yolculuk, her ne hikmetse yolcuların bâzılarının neşesini (o kaçırmıştı. O kadar ki, bâzıları bunu açıkça ifade etmekten çekinmediler. fazla kaçanlar, tabii, suplarıydı. 29 Nisan günü Ankarada cereyan eden olayların resmi elbise- li kahramanları, birer süt dökmüş kediyi andırıyorlardı. - Hep birlikte bir arabaya sığmak imkânı mevcut olmadığı için, seyahat konvoyu jip- lerle takviye edildi.Saatlerin 23.33 ü 27