ÜNİVERSİTE Kanuni e nizami yolları (göster hışmına uğramak için kâfi bir sebep- ti. Böyle bir çocukluk yapanlar he- men üniversitenin, kapısını dışardan kapatmak zorunda bırakılıyorlardı. Ka iğ ekin Muhtariyet de neymiş? Rektör Özbeke göre üniversite için ey, "muhtariyet'ti. Üniversitelerin böyle bir bağımsızlı- ga ihtiyaçları yoktu. Üniversite de- diğin ilkokul gibi yönetilmeliydi. Ne- tekim, Özbekin bağlı bulunduğu dü- şük iktidar başlarının en çok canını sıkan da bu üniversite muhtariyeti değil miydi? Öyleyse Özbek bağlı bulunduğu düşük iktidar başlarının bu baş ağrılarını hiç olmazsa kendi açısından biraz azaltmalıydı. Sada- kat böyle belli edilirdi. Geçen Şubat ayı içinde Ankara radyosunda yap- tığı bir konuşma bütün düşük iktidar başlarının bilcümle başağrılarını gi- derecek bir sihir taşıyordu. Vurdukça tozuyor Atatürk Üniversitesinin muhtariyet ve akademik kariyerden gelmiş öğretim üyesi aleyhtarı ünlü Rektörü Özbekin bütün işleri sâdece bu kadar- la bitmiyordu. O, adı Atatürk olan bir Üniversitenin Rektörü olarak kendisine en yakın bulduğu, büyük itibar ve iltifat ve hürmet ettiği baş- lıca kişi b Sm Saidin oğulları- nı seçmişti. bunda ilk oduyuş- ta dudakları Mn iabilEesE bir deh- şet vardı ama Özbek için bu böyle değildi. Şeyh Saidin oğullan Atatürk Üniversitesinin en mutena misafirle- ri ve müdavimleri arasında baş köşe- yi işgal ediyorlardı. , Rektörlük ma- tarsin eden görüşmeler yapılıyordu. Bilinen tek şey Şeyh Saidin oğulları- nın sık sık Rektörü ziyaret etmesiy- di. Düşük iktidar başlarının Erzu- rumda mutemet bir kolu olarak iş gördüğü âyân beyan belli olan Özbek tarafından gösterilen bu mutena alâ- kanın, herhalde düşüklerin bilgisine ve iznine dayanan bir yanı vardı. Olabilirdi. ektör Özbekin düşüklere sonsuz bağlılığı 28 Nisandan sonra Ankara ve İstanbulda başlıyan hâdiselerde de son derece açık şekilde belli ol- muştu. Atatürk Üniversitesindeki gençlerin İstanbullu ve Ankaralı ar- kadaşlarının yiğitçe karşı durmala- rını desteklemek için yapmak iste- dikleri her gösteri hareketi, Özbekin atanmış ve enge san hadiseleri sırasında Özbek An- karaya gelerek başlarından talimat almıştı. Bu arada düşük Emniyet Ge- nel Müdürü CemalGöktanla da gö- lâzım gelen ted- gerekli (eğitimden başında Erzuruma civarında olan üniversite öğrencilerini topla- mış, Ankara ve İstanbuldaki gençlik hareketlerinin "kanunsuz ve gayri meşru hareketler" olduğunu söyle- mişti. Özbeke göre, Ankara ve İs- tanbuldaki gençlerin mücadeleleri haklı bir dâva uğruna olsaydı bu işin bayraktarlığını "bizzat kendisi" ya- pacaktı. Yapılan hareketler (o "bir- kaç sergerde"nin işiydi. Sanki Özbek Ankaraya gelince (oOdüşük başbakan Menderesin o ığzının bir örneğini çı- karmış, kendi ağzının yerine (o tak- mıştı. Doldurulmuş bir plâk gibi Menderes ağzıyla konuşuyordu. An- kara ve Istanbulda gençlik hürriyet mücadelesine atılır, Argüçün silâh- ları, masum üniversite gençliğini öl- dürmek için patlar, Göktanın atlı po- lisleri gençleri çiğnerken Atatürk Ü- niversitesinin oORektörü Sabahattin Özbek (Üniversite (Kütüphanesinin yerini tesbit etmek üzere inşaat ye- rine gidiyor, öğretim üyeleriyle 6öğ- renciler için büyük bir ziyafet tertip e dilmesini ve 40 kuzu kesilmesini em- rediyordu. Bu emri alan inşaat baş- kontrolörü Yüksek Mimar Suat Taf- talı, mi içinde gözlerini açarak Rektör Özbeke soruyordu: 1 olur? İsımnbul ve Ankarada kan göv- deyi götürürken siz nasıl böyle bir ziyafet verirsiniz? Hem toplanma yasağı var. Beni mazur görün." Rek- tör Özbek kendinden emin ve mağ- rur bir sesle Taftalıya şu cevabı ve- riyordu: o "İstanbul ve Ankara Üni- versitelerindeki Rektörlerden değilim ben. Onlar sürülerine hakim olamı- yan çobanlar. Bu ziyafet verilecek! Akşama da ajansta Atatürk Üniver- sitesi Rektörü, öğretim üyeleri ve öğrencileri neşeli bir hava içinde bir kır gezintisi yapmışlar ve kırk kuzu yemişlerdir diye (o söyleteceğim. Sen hiç üzülme. Ben viâyetten toplanma izni alırım." rüşmüş, alınması birler hakkında Rektör Özbek, üniversitenin Ta- lebe Cemiyetinden bir kaç öğrenciye "İstanbul ve Ankaradaki rin Balkan Komitacılığı" söyledikten hareketle- olduğunu açıkça sonra 18 Mayıs gecesi de bir balo verdirmenin hava- yı yumuşatmak- için isabet olduğuna kanaat getirmişti. Ve öyle yaptı. Rüya bitince 27 Mayıs sabahı ise Rektör Özbekin ne halde bulunabileceğini tah- min etmek güç olmasa gerektir. Üni- versiteli gençler 27 Mayıs İnkılâbın- dan sonra Rektörü sigaya çekmenin zamanı geldiğine oinanmışlardı. 31 Mayısta, bütün öğrencilerin, Öğretim üyelerinin, memurların, gazetecilerin katıldığı bir toplantı, Özbekin haki- katen Balkan Komitacılığına benze- yen, usturuplu taktiği ile kısa zaman- da bir meydan kavgasına döndürül- kendisine sorulan soruların a- tim üyelerinin üzerine mişti. Atatürk Üniversitesi öğrenci- lerinin hem ilmine, hem Atatürkçülü- güne büyük saygı duydukları öğretim üyelerinden Namık Oğuztöreli ile Adnan Erzi, hazırlanan ve başarı ile yürütülen bu komplonun kurbanları olmuştu. İşin asıl şaşılacak yanı, bu konuy- la ilgili olarak yapılan soruşturma ve Mili Eğitim Bakam Prof. Fehmi Yavuzun tutumuydu. ll Haziranda Mili Eğitim Bakanı Müsteşarı Nuri Kodamanoğlu Erzurum Askeri vali- sine telefon ediyor ve Prof. Oğuztöreli / ile Prof. "Sayın Bakanın Ankaraya çağırdığı-- nı bildiriyordu. İki Atatürkçü pro- fesör ertesi günü yola çıkıyorlardı. 14 Haziran günü saat tam 17,90 yi göstermekte iken profesörler de Mil- li Eğitim Bakanı Fehmi Yavuzun hu- zuruna giriyorlardı. çok şaşılacak bir mıştı. Bakan, profesörleri niçin ça- gırdığını bir türlü ama bir türlü ha- tırlıyamıyordu. Bir omüddet düşün- dükten sonra: "Sizi niçin Ve maalesef hatırlıyamadım" ded ra da Adnan Erziye dönerek: “Anka. ra Üniversitesi Senatosu tarafından kabul edilen profesörlüğünüzün ka- rarnamesi yanımdadır. İsminiz bir tahkikata konu teşkil ettiği için tak- dir hakkımı kullanarak kararname- nizi tahkikatın sonuna kadar imzala- mıyacaktım” dedi. Haziran günü ise, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Nuri Kodaman- oğlu, "sayın Bakan'ın şu kararını igililere tebliğ ediyordu: "Namık Oğuztöreli ile Adnan Er- sinin Atatürk Üniversitesinde çalış- malarına mahal kalmamıştır. Her ikisi de Ankara ve İstanbuldaki asli vazifelerine döneceklerdir.” Atatürk Üniversitesinin (oRektör- lüğünü ise, hâlâ ve 27 Mayısdan son- ra bile Sabahattin Özbek yapıyordu. AKİS, o 24 AĞUSTOS 1960