YURTTAOLUPBİTENLER. Lâiklik Hortlaklar!.. Geride bıraktığımız hafta Ankarada Birinci Şubeye işi düşenler kori- dorlarda başları öne eğik, açık yaka- lı, bazılarının yüzünü değirmi sakal Çevirmiş bir takım adamlara rastla- dılar. Kaşları çatık, sessiz sedasız oturan bu adamların ağzından bir laf almak veya bunlarla birkaç kelime konuşabilmek hakikaten omeseleydi. Kendilerine sorulan suallere çatılmış kaşların altında kinle parıldıyan ve mânası açıkça belli olan bakışlarla cevap veriyorlar, belli belirsiz Arap- ça bir dua mırıldanıyorlardı. İçlerin- de genç olanları vardı. Orta yaşlıları vardı İhtiyarlan vardı. Gençler he- akal bırakmamışlardı. Hepsinin ml altıydı. Birinci Şubenin koridorlarını süs- leyen bu adamlar oturdukları yerin pek yabancısı osayılmazlardı. o Sabık İktidar zamanında da birkaç defa burayı ziyaret etmişler, ancak ne hik- metse her defasında ziyaretlerini ye- nilemek fırsatını o bulmuşlardı. Altı adam meşhur Saidi Nursinin mürit- lerindendi. isimleri Ziver Gündüzalp, Mustafa Sunguralp, Ekrem Köker, Osman Çağlar, Hüseyin Biçer, Halim Tunçtu. Yapılan bir baskında yakalanmış ve mahkemeye sevkedilmek üzere Birinci oŞubeye getirilmişlerdi. A- damların yüzünde daha evvel buraya geldiklerinde olduğu gibi rahatlık se- zilmiyordu. Sıkıntılı ve endişeli gö- rünüyorlardı. Herşey, Nisan ayının sonlarına rastlayan bir günün erken saatlerin- de başlamıştı. O sabah, ellerinde çift taraflı bir merdiven taşıyan pejmür- de kılıklı, sakallı iki adam Ankara Garında dolaşıyor ve birbirine akıl danışıyordu. Yapacakları işi pek cid- diye aldıkları belliydi. Ellerinde mer- divenden başka bir de levha vardı. Bunu garın bir yerine asmak istiyor- lardı. Ama öyle bir yere asmalıydılar ki herkes rahatça görsün ve rahatça okusun. İki sakallı nihayet bir' yer beğe- nebildiler. Alelacele merdiveni kur- dular ve garda dolaşan erkenci bir- kaç yolcunun meraklı bakışları ara- sında levhayı astılar. Sonra, birkaç metre geriye çekilerek manzarayı şöyle bir süzdüler ve oradan süratle uzaklaştılar. Astıkları levha cidden görülmeğe değerdi. İlk bakışta pek birşey anlaşılmıyordu. Ama dikkat edilince levhada yazılı olanların Ri- sale-! Nur külliyatından seçme söz- ler olduğu görülüyordu. İş, bu kadarla kalmamıştı. Gara levha asıldıktan birkaç saat sonra -ki üniversiteliler Menderes rejimine karşı ayaklanmışlar, hürriyet müca- delesi başlamıştı- oUlusta, Cebecide, Kızılayda gömleğinin yakaları açık, sakalları o hafifçe uzamış, karanlık Risale-i Nur külliyatı afişi Su yüzüne çıkınca İlaveli beyanname Tefsir üstadları yüzlü genç adamlar bazı beyanname- ler dağıtıyorlardı. gene sakallı, gençler de beyannameler dağıtmak- taydılar. Ama iki beyanname arasın- da dağlar kadar fark vardı. Nurcular, Risale-i Nur külliyatından alınmış parçalardan mürekkep broşürler ha- zırlamışlardı. Zaman iyi seçilmişti. Hürriyet beyannameleri, İnönünün demeçleri arasında bunlar da sürülü- yor, hattâ sürüm pek iyi gidiyordu, Nurcuların broşür dağıtma faaliyeti gardaki levhanın inkılâpçı bir gencin gözüne çarparak Gar Müdürüne ha- ber vermesiyle son buldu. İşin ciddi- yeti anlaşılmış ve Birinci Şube İrtica Masası memurları harekete geçiril- mişti. Emniyet kuvvetleri gerekli bü- tün hazırlıkları yaptılar. Eskiden be- ri tanıdıkları bu adamları yakalamak pek güç olmıyacaktı. Üstelik faaliyet sahaları da tesbit edilmişti. Gericiler Hürriyet savaşçıları arasında icra-ı faaliyet ediyorlardı. Emniyet kuvvet- lerinin bu şahısları toplaması mısır devşirmekten kolay olacaktı. Kızılay Meydanına çıkarılan bir ekip herşeyi bir günde halledebilirdi. Ancak, bu sıralarda emniyet men- suplarını da şaşırtan ve Başbakanlık tarafından verildiği anlaşılan bir e- mir geldi. Emniyet gericilere ait ha- zırlıklarını bir müddet geri bıraka- caktı .Esas uğraşılacak olan hürriyet nümayişçileri, sabık Başbakan tara- fından "Birkaç mektepli" denilen ba- şıbozuklardı! Nurcular böylece meydanı boş bulmuşlardı. Her şey oplânladıkları gibi gidiyordu. İstedikleri gibi at oy- natabileceklerdi. (Karşılarında bulu- nan zümre sâdece ve sâdece Üniver- site gençliğiydi mi da zamanın hükümeti meşgu AKİS, 24 AĞUSTOS 1960