lebillr bir istikbalde" Adanın statü- kosunun değişmeyeceğini (,söylüyor- du. Bundan başka, İngiltere Adaya Rum çoğunluğunun hâkim olacağı bir muhtar idare vermeğe hazırlandı- ğını bildiriyor ve Türkiye ile Yuna- nistandan bu konuda kendisine yar- dım etmelerini istiyordu. Yunanistan bu teklifleri tamamen reddetti. Tür- ise, kayıtlarla oObu teklifi kabul m bildiriyordu. Ka- yıtlardan biri, Yunanistanın Adanın milletlerarası, statüsünün hiçbir vakit değişmeyeceğini resmen kaimi' etme- si idi. Diğer bir kayıt da, muhtar ida- rede Türklerle Rumların eşit haklara sahip kılınması olarak ileri sürüldü. Bundan başka, Zorlu Adada her ne- vi tethiş hareketinin durmasını da şart olarak ileri sürüyordu. Konfe- rans bu hava içinde sona ererken İs- tanbul, İzmir ve Ankârada 6-7 Eylül olayları cereyan ediyordu. Kıbrıs me- selesinde -sözde- daha sert bir tutu- mun gösterisi olmak yapılmadığı hâlen cereyan eden so- ruşturma sonucunda meydana çıka- cak olan bu olayların neticesi Türki- ye için çok hazin oldu. Hariçte hemen herkes, Yunanistana ve onunla bir- likte Rumluğa ve Kıbrıs Rumlarına karşı sempati beslemeğe Türk diplomasisi için bun ki en önemli meselelerden biri da iş- te bu sempatiyi azaltmak olacaktı. Londra Konferansının başarısızlığa uğraması üzerine İngiltere, Kıbrıs m Cemaatinin temsilcisi (olarak Büyükpiskopos Makariosla beş ay sü- ren müzakereler açtı. Müzakerelerin konusu Adaya muhtariyet verilmesi idi. Fakat, bu müzakereler bu sefer Makariosun sertliği yüzünden başa- rısızlığa uğradı. Daha sonra, İngiliz Sömürgeler Bakanı Mr, Lennox-Boyd Avam Kamarasında "İngiliz Hükü- meti self-determination prensipinin Kıbrısta hiçbir vakit tatbik (o edile- meyeceği kanaatinde değildir. Sade- ce Doğu Akdenizdeki bugünkü odu- rumun buna imkân vermediğini dü- şünmektedir." diyordu. Bu sözler 1956 Martında söylenmişti. Bu, İngiltere- nin Yunan görüşüne biraz daha yak- laştığım ifade ediyordu. Fakat, Ma- karios buna rağmen tethişçiliği tak- bih etmeğe yanaşmıyordu ve nitekim. EOKA'nın Grivas idaresindeki faali- yetlerinin çığrından çıkması üzerine bazı yardımcılarıyla birlikte Hint Ok- yanusundaki Seyschelles (o Adalarına sürülüverdi. 1956 yılının ikinci yarısı ise Lord Radcliffe'in bir muhtariyet Anayasası hazırlamak için yaptığı çalışmalarla ve tethişçilik haberleriy- le geçti. Radcliffe Anayasası, Cemaat işlerinde Türklere omuhtariyet tanı- makla beraber, dışişleri ve savunma hariç Adanın diğer bütün işlerinde AKİS, 24 AĞUSTOS 1960 YURTTA OLUP BİTENLER Lefkoşeden bir görünüş Yeni Rum çoğunluğuna Adayı idare etmek imkânını veriyordu. Bu durumda bil- hassa iktisadi bakımdan Türk Cema- atinin haklarının korunmasına imkân yoktu. Buna rağmen Başbakan Men- deres, İngiliz Sömürgeler Bakanı Lennox - Boyd'un 1956 yılı sonunda Ankaraya yaptığı bir ziyaret netice- sinde, Adanın nihai milletlerarası statüsünün Türkiye ile Yunanistan arasında taksimi olmasını ilgili taraf- ların kabul etmesi şartiyle muhtari- yet devresi için Radcliffe Anayasası- ere zemini olarak kabul e- deceğini bildirdi. Taksim fikri her tarafta, bilhassa İngiliz İşçi Muhale- feti tarafından şiddetle tenkit edili- yordu. İşçiler, gerçi Adanın nihai mil- letlerarası statüsünün Türk azınlığı- nın da rızasıyla tesbiti gerektiğini söylemekle beraber bu statünün tak- sim Olamayacağı üzerinde ısrar edi- yorlardı. Bu tenkitler karşısında İn- giliz Hükümeti de, taksimin sâdece çârelerden biri olduğunu, herhalde Türk azınlığına da Rum çoğunlukla eşit olarak self - determination hak- kını tanımak gerektiğini, o fakat bu hakkın tanınmasıyla varılacak muhte lif hâl şekilleri arasında taksimin en kötüsü olduğunu söylemeğe başla- mışlardı. Sakıt iktidar ise İngiltere- nin bu resmi beyanlarını görmemez- likten geliyor ve Türk halk oyuna İn- gilterenli, taksimi nihai hâl çâresi olarak kabul ettiği oyolunda yalan söylüyordu. 1958 yazında İngiliz Baş- bakanı MacMillan yeni bir plân teklif bir devrin eşiğinde etti. Bu plâna göre, Kıbrıs çoğunlu-, ğ m ve Yunanlılarda olan ve İn- gilterenin de katılacağı bir Konsey tarafından idare edilecek, bu Konse- ye Türkiye ve Yunanistan da tem- silci gönderecekler, hâkimiyet hakkı ile birlikte dışişleri ve savunma işle- ri İngiltereye ait kalacak, ancak İn- giltere bu konularda da Lefkoşedeki Türk ve Yunan temsilcileriyle önce- den istişare edecek, Cemaatler kendi işlerinde tamamen muhtar olacaklar ve ayrıca Kıbrıslı Türkler hem Kıb- rs, hem Türk cabiiyetini, Kıbrıslı Rumlar da hem Kıbrıs, hem Yunan tabiiyetini alabileceklerdi. Bir (nevi kondominiuma götürmesi dolayısiyle taksime hayli yaklaşan, bu plân, tak- simi tam mânasiyle gerçekleştirme- diği için o vakit Menderes Hüküme- ti tarafından -C.H.P. Muhalefetinin bütün ikazlarına rağmen reddedili- yordu! Menderes Hükümeti ayrıca, MacMillan Plânına karşı bütün yurt- ta husumet mitingleri tertipletti. Bu mitinglerde "Ya taksim, ya ölüm!" nidaları gerek memlekette, Kıbrıs Türk oCemaatinde büsbütün Oo gerginleşmesi doğurdu. Fakat, birkaç ay sonra, Menderes MacMi'lar Plânının değiş- tirilmiş bir şeklini (o kabulleniveriyor- du! Plândan bilhassa, Türk ve Yunan temsilcilerinin tam haklı üye olarak Konseye iştirak hakkı ile çifte tâbii- yet imkânı kaldırılmıştı. Tabii artık iş işten geçmişti. Yunanistan da plâ- nı reddettiği için Lefkoşeye Elçi rüt-' besiyle giden Türk temsilcisi Burhan