YURTTA OLUP BİTENLER İşin sâdece sembolik bir vazife ifa etmekle kaldı. Fırsat kaçırıldıktan sonra Fakat, anlaşmazlık bir Ölü noktaya da gelmişti. Sakıt iktidar Türki- ye için en müsait fırsatı kaçırdıktan sonra, Amerikanın, İngilterenin ve NATO memleketlerinin baskısıyla NATO tesanüdünü kurtarmak ve bil- hassa Amerikaya çok muhtaç olduğu krediler için hoş görünmek maksa- diyle 1959 başında Pariste Zorlu ile Averof arasında e bağlan- masını kabul etti. Bu müzakereler daha sonra Zürich” te bizzat Menderes ile Karamanlis arasında devam etti. İki Devlet Zürich'te bir anlaşmanın anahatları üzerinde mutabık kaldılar ve Dışişleri Bakanları Londraya gi- derek İngiliz Hükümetinin de pren- sip mutabakatini aldılar. Şubat 1959 da Başbakanlar seviyesinde Londra Konferansı açıldı. Konferansa iki Ce- maatin liderleri de katıldılar. Varılan anlaşma, Kıbrısa bağımsızlık veril- mesi esasına dayanıyordu. Kıbrıs ba- ğımsız olacak fakat, başka hiçbir Devlete kısmen veya tamamen ilti- hak edemeyecekti Bu husus ve Ana- yasa Türkiye, İngiltere ve Yunanis- tanın garantisi altına almıyordu. A- nayasada Türk Cemaatine bazı ga- rantiler tanınmıştı. Anayasa Tem- silciler Meclisindeki Türk millet- yine Türk mil- letvekillerinin ekseriyetinin rey ver- mesi gerekecekti. Cemaatler kendi işlerinde muhtardılar. Cumhurbaşka- nı Rum, Yardımcısı ise Türk olacak ve herbiri kendi Cemaatleri tarafın- dan seçilecekti. Bunların teker teker, dışişleri, savunma ve iç emniyet ko- nularında veto hakları vardı. Ayrıca, Anayasaya riayeti kontrol etmekle vazifeli tarafsız bir de Anayasa Mah- kemesi kuruluyordu. Ordunun 9440, idarenin ise 9630 nispetinde Türkler- Türkiye ve Yunanistan ittifak gereğince de 650 Türk ve 950 Yunan askeri Adada üsleneceklerdi. Bu uzlaşmanın büyük mahzuru, mesinin çok güç olması, Adada Ku- zey sahilinde Türkiyeye her türlü te- sisatı haiz bir tümenlik müstakil bir üssün verilmemiş olması, Türkiyenin kendi Cemaatine her alanda kayıtsız şartsız iktisadi yardım hakkının ta- nınmamış olması ve İngilterenin ga- ranti vecibesini yerine getirmekte tamamiyle kesin hukuki vecibelerle bağlanmamasıydı. Anlaşmaların Mec listeki müzakeresi esnasında C.H.P Muhalefeti, İnönünün de bizzat katıl- dığı konuşmalarda bu hususları be- lirtti. Bu safhadan sonra Anlaşma- ların tatbikatım tesbit safhası geli- yordu. Makarios, bu konuda bilhassa İngiliz üslerinin bulunacağı İngiliz hakimiyeti altındaki arazi konusun- da büyük zorluklar çıkardı. Grivasın Yunanistandan yürüttüğü (müfrit muhalefet Makariosu buna zorluyor- du. Fakat neticede, evvelâ kendisini destekleyen Dr. Küçükün İngiltereye kayması üzerine, bağımsızlığın ilânı- nın iki kere tehir edilmesi ve Londra- daki bir Konferansın akamete uğra- masına rağmen neticede o Lefkoşede bu anlaşmalar da imzalandı. Fakat, Makarios yine de önemli bir başarı kazanmış ve Londra Anlaşmalarına rağmen üslerin mesahasını indirmeğe muvaffak olmuştu. Bu arada Kıbrıs Devletinin yeni organlarım kuracak olan seçimler de yapılmıştı. Seçimler Dr. Küçük ve Makarios taraftarları- nın galibiyetiyle sonuçlandı. Sâdece 5 komünizan (AKEL) Rum milletve- kili - Makariosun da rızasiyle, fakat bir ittifak teşkil etmemek üzere- Meclise girdiler. Türk ye Yunan bir- liklerinin de Adaya gelmesi üzerine sistem artık çalışmağa başladı. İnşaallah sonu iyi gelir Ada 16 Ağustos gününden beri ba- gımsızdır. Fakat, ilk büyük zorluk derhal çıktı. Türk ve Yunan birlik- leri Lefkoşede bir geçit resmi yapa- caklardı. Makarios, Kıbrıs Cumhuri- yetinin Türk ve mlardan müte- şekkil birliklerini değil o Türkiye ve Yunanistan Silâhlı Kuvvetlerine men- sup birlikleri bile Kıbrıs Cumhurbaş- kanı olarak tek başına teftiş etmek istiyordu. Dr. Küçük pek yerinde o- larak bunu kabul etmedi. Madem ki Türk birliğini Makarios teftiş ede- cekti, oda Yunan birliğini teftiş e- Burhanettin Uluç Söz dediğin eşit yenmez derdi. İyisi mi her iki birliği de bera- ber teftiş etmeliydiler. Küçükün ta- lebi elbette çok haklıydı. Şu var ki sırff bu talebin çıkardığı omeseleler bile Kıbrıs Cumhuriyetinin yürütül- mesinin ne kadar zor olduğunu gös- termeğe yetiyordu Kıbrıstaki yeni sistemin yürüme- si hakikatte sâdece Türkiye ile Yu- nanistan arasındaki dostluğun mu- hafazasına bağlıdır. - Ancak Ankara ve Atmadan gelebilecek makül tel- kinler Adâda iki Cemaatin müşterek işlerini (oyürütebilmelerini o sağlaya- caktır. İzmir Rekorlar Fuarı ei Türk Hava Kuvvetlerinin azlık Kurmay Albay üniforması ve göğsünde uçucu brövesi bulunan adam, alçak kürsüde kıpkızıl bir öf- ke ile "Ne oluyor? Susturun şunları! Konuşamıyacağım!" diye bağırdığı zaman, etrafındaki memurlar yay- dan kurtulmuş ok gibi o koşuştular. Sağdan ve soldan gelen, mahiyeti teş- his edilemiyecek bir uğultu kulakla- rı tırmalıyordu. İzmirin asker Bele- diye Başkam Safa Poyraz, geçen haftanın sonundaki cumartesi günü saat 18 de 29. Enternasyonal Fuarın açılış hitabesini irada gayret sarfedi- yordu İzmirin, bir mahut Opera orayı meselesi vardı. 30 milyon lira borçlu Belediye, yarım kalmış inşaatı ta- mamlıyacak tahsisatı bulabilmekten ümidi kesince, daha iskelet halindeki binayı tütün deposu olarak kullanıl- mak Üzere Tekel Umum Müdürlüğü- ne seneliği 300,000 liradan kiralama- ğı kararlaştırmak gibi sakim bir yo- la sapmıştı. (Bk. AKİS, sayı: 318, TİYATRO). Fakat basının sert tep» kisine umursamazlık ogösteremeyin- ce, sakim karar değiştirilmiş, yarım kalmış inşaatın İzmirlilerin teberrü- larıyla tamamlanması için hazırlıkla- ra başlanmıştı. Poyraz, toplanacak teberrulara çekirdek olsun diye En- ternasyonal Fuarın birinci gün dühu- liyesini 50 kuruştan 100 kuruşa yük- seltmişti. Fikrini üç gün önce Gaze- teciler Cemiyetinde tertiplediği bir basın toplantısında açıkladığında, e- mektar muhabirler Poyrazı ikazı va- zife bilmişlerdi. Enternasyonal Fua- rın ilk günü mutlaka kargaşalık çı- kardı ve birtakım fırsatçılar dühuli- ye ödemeden Kültürparka sızma im- --nını bulurlardı. e Dolayısıyla böyle hayırlı bir teşebbüste odişe gelecek bir meblâğın temini düşünülüyorsa, 100 kuruşluk tarife birinci (o değil, ikinci güne tatbik edilmeliydi. Üs- telik ikinci gün, pazara tesadüf edi- AKİS, 24 AĞUSTOS 1960