bir öğreticiydi. Şimdiye kadar İsmi- uyulması için bir gayret sarfet- memişti. Etmeğe de niyeti yoktu, On- ca mukaddes olan gayelerdi. Homrişten sonra Devlet Başkam Gürsel kürsüye ağır ağır yürüdü. İki eliyle o mikrofonu tuttu. Memleket gerçeklerini ağır ağır, tane tane or- taya döktü. Kültür Dernekleri köylü- ye ışık tutacaktı. İçinde bulunduğu- muz gerçekleri dikkate almak lâzım- dı.. Milletçe ya malıyla Gafletten, cehaletten sıyrılmak lâz Orgeneral Gürsel Türk omlame nı memleket hizmetine davet etmek- le sözlerine son verdi. Daha sonra Mili Eğitim Bakanı Fehmi Yavuz kürsüye geldi ve memleket gerçekle- rine ayrıca ışık tuttu. Açılış töreni bitmişti. Herkes memnun ve mesut vazifesi başına dönüyordu. Bu önem- li meselenin halli yolunda ilk adım atılmıştı, devam edilecekti. Nitekim gene Cemal Gür- selin eliyle Derneğin ilk şubesi İzmir- de açılıyordu. Enteresan adam Ancak bu sırada, Ankarada başka bir hâdise cereyan ediyordu. Uzun boylu, gür kaşlı, dinç bir adam, otur- duğu koltuktan ayağa kalkıyor, sol elini belinin hizasına ve sol omuzu ile 45 derecelik bir açı teşkil edecek şe- kilde yerleştirirken sağ elinde tuttu- gu telefona cevap veriyordu. Gür kaşlı dinç adamla telefondaki ses arasında şu * muhavere cereyan etti: '— Geçmiş olsun efendim. Ame- liyat olmuşsunuz, çok üzüldük..." " Yok efendim böyle şey, ame- liyat falan olmadık. Sadece dişimiz apse yapmıştı.. Gür kaşlı dinç adamın adı Alpars- lan Türkeşti. Bu, belki cevap verdiği onuncu telefondu. ğ soğuk bişeyler içmede fayda müla- haza ettil Haftanın başında gazetelere inti- kal eden bir haber, 27071 numaralı telefonu günlerce meşgul etti ve ar- tık herkesin tanıdığı enteresan Albay Türkeşin sıhhatini, hususi hayatım vatandaşın büyük bir tecessüsle ta- kip ettiğini ortaya koydu. Aslında alâka tamamile e değildi. Al- bay Türkeşin adı pek çok mesele do- ayl kulaklara ielyor üzerinde sık sık konuşuluyor, tutumu tartış- AKİS, 24 AĞUSTOS 1960 malara mevzu oluyordu. Belki üstün vasıfları, belki işgal (ettiği mevkiin ehemmiyeti, belki bazı ihtiyatsızlık- ları, daha mümkünü belki bunların hepsinin bir araya gelmesi Albay Türkeşi dikkati çeken bir sima hali- ne getirmişti. Her hâlde el falından yandıncı çizgiler görürse, bunun şa- şılacak tarafı olmayacaktı Basın Vefakâr yârlar! Bı haftanın başında Ankarada, se- nelerden beri Menderesin Türk cemiyetine fenalıkların en büyüğünü yaptığında kimseler bile düşük Başbakanın bir huyu sayesin- de aynı cemiyete bir de paha biçil- mez iyilikte bulunduğuna inandılar. Menderes, tabii niyetlerin en melü- nuyla, bir gün şantaj yapabilmek ü- midiyle kendisine (gönderilen mek- tupları dosyalayarak muhafaza et- miş, tek kâğıt parçası oyırtmamış, hareketlerine ve başkalarının hare- ketlerine dair esaslı notlar tutmuş- tu. Bu notlarda bir takım talepler, bu taleplerin okarşılanış tarzı, bazı Mektup I Adnan Beyfendiciğim, Bu medrese kırması yazı- mı affediniz: Yine yatakta, yine sırtüstü.... Ah Beyfendici- gim, ben yatağa a için gi- recek adam mıydım Şimdi, elimde kalem düşü- nüyorum. Size ne yazayımt Beni, oalicenaplığınız o kelime müflisi yap IDİL. Siz Beyfendi, kelimenin bü- Z sahibiyle büyük insansı- Bütün sıfatlar, bu cibilli asaletinizden sonra gelir. ir şey söylesem inanır mı- sınız acaba! Beni lâakal Ek- rem Şerif kadar sizin müşfik alâkanı tedavi etti. Borcumu -yüz yıl yaşasam- ödiyemem ama ömrüm olduk- ça düşünen başım, duyan kal- sevginizi üstümden eksik et- mesin. Ortaç .YURTTA OLUP BİTENLER münasebetlerin mahiyeti, D.P. Gru- unda cereyan etmiş gizli müzakere- ler belirtilmişti. Düşük Başbakanın bir başka merakının da resimler ol- duğu anlaşılıyordu. Bir gün işe ya- rayabilecek fotoğraflar ve fotokopi- ler, suiistimal vesikaları, ihsanı mü- ebbet hapse mahküm ettirebilecek deliller hep sıralanmış ve içine saklanmıştı. meşguldü. Suç mahiyeti taşıyan veya suç ihbarı telâkki edilebilecek olan- lar dikkatle ele almıyor, muameleye konuyordu. Buna mukabil bazı mek- tuplar sâdece bir karakter teşhiri kıymeti taşıyor ve okuyanları ancak güldürüyordu. Bu hafta başkentte meydana çı- kan bir hakikat düşük Başbakan e iki kıymetli ideal arka- daşı, Dr. Sarolla Safa Kılıçlıoğluya ne derece derin bir muhabbetle bağlı kaprislerini onlarla birlikte giriştiği yolsuzlukla- rın mesuliyetini bizzat sırtlamış ve gelen hücumlara göğüs germişti. Da- ha doğrusu onları memnun etmek maksadıyla yaptırttığı kanunsuz iş- leri üzerine almış, "ben emir verdim" demişti. b ait bir gizli müzakere delilini ortaya koyuyordu. D.P. nin ateşli (o milletvekillerinden (Hüseyin Ortakçıoğlu bir tarihte (oGruba biz takrir vermişti. Bir çift (otomobile ait dedikodu dillere destandı. Bun- lardan biri meşhur Safa Kılıçlıoğluya aitti. Başbakanın bu sefa arkadaşı Uç normal otomobil değerinde bir lüks kaptıkaçtıyı bütün mer'i ni- zamları hiçe sayarak memlekete sok- muştu. Otomobilin bedeli bizzat Dö- viz Komitesi tarafından verilen ka- rarla transfer edilmişti. Bu mesele hakkında hükümet ne düşünüyordu? Diğer taraftan Dr. Sarolun getirttiği bir araba da dillerde dolaşıyordu. Dr. Sarol yeni zengin Safa Kılıçoğlu gi- bi -Dr. Sarolun babası son derece na- muslu bir Generaldir- lüks otomobil meraklısı değildi. Lincoln marka kap- tıkaçtıya değil, o gençliğini geçirdiği Almanyanın havasını taşıyan Opel'- . Safa Kılıçlıoğlunun i. İşte, meraklı ve a- teşli milletvekili Hüseyin Ortakçıoğ- -kim bilir, belki de bu günahım örtmek için meşhur Tahkikat Komis- yonunun kurulmasını talep eden tak- rire imzasını basmıştır- bu iki araba- nın memlekete nasıl girdiğini merak etmiş ve D.P. Grubu o başkanlığına verdiği takrirde bunu sormuştu.