Fakat Yugoslav ünden kurtulmak imkânım da bulamadı. Yugoslav Pav- yonu Müdürü Gürselin kolundan cü- retle tutarak, "Türklerle hiç iltifat etmedi. Pavyonu (oOMüdür ceğin bir nesne değildir.” Gürsel, şeytan icadıymış gibi erik ra- kısı kadehini bıraktı. Melâhat Gürse- lin kalbi vardı. 65 yaşındaki Gürsel, eşi ile .birlik- nal Fuarın her tarafım dolaştı. Saat 18 den sonra Enternasyonal Fuarın açılmasıyla içeriye dolan ve kendisi- ne hiç aksatmamacasına sevgi teza- hüratı yapan halkın önünde ve ara- sında 25 yabancıdan sonra yerli pav- yonları da teker teker dolaştı. Geç vahit arkasında bir yığın külçe hâli- ne gelmiş yorgun refakatçi bıraka- rak oDenizbostanlısındaki villâsına döndü Ertesi gün sabah 9 dada dört as- keri muhafızın beklediği ÇBK-58 u- çağına son olarak oğlu Özdemir ile kucaklaştıktan sonra binerek Cuma- ovası Hava Alanından İstanbulun Yeşilköy Hava Alanının yolunu tut- tu. İzmirde avucunu yalayan lüks lo- kanta ve gazinolardı. Zira Devlet Başkanı, İzmir Vilâyetinin Enternas- yonal Fuarın açılışı münasebetiyle şerefine (overeceği akşam yemeğini dahi kabul etmemişti. Fakirhanesin- de sevgili eşi ile huzur içinde başba şa kalabileceği çilingir sofrasını ter- cih etmişti. İzmir Belediyesi de Gül- sel için iki yemek programlaştırmış- tı. Davetli adedi, Gürselin refakatin dekilerin iki mislini geçmiyecekti Emniyet Müdürü dahi davetliler ara- sında yoktu. Gürsele refakat edenler dört kişi olduğuna göre, yemekler en fazla onbeş kişilik olacaktı. Fakat gazeteciler, böyle davetlere katılan- ların daha önceden hesaplananın üstüne çıkacağını mükemmelen bil sabırsızlıkla Gürsel, telkine çalıştığı (o tasarruftan kâsdettiğini sarih şekilde hareketle” riyle ortaya koyarak davetleri her defasında kategorik olarak reddedi- yordu. Gürselin ziyareti o münasebetiyle hiçbir polis kapı kapı dolaşarak bay- rak astırma seferberliğine (o girişmek zorunda bırakılmadı Ama bir Dev- let Başkânına saygı göstermesini Di- len İzmirliler binalarını bayraklarla donattılar. Buna rağmen bazı mües- AKİS, 24 AĞUSTOS 1960 Dr. Fazıl Küçük Meramına erdi seseler, meselâ Sümerbank ve İş Ban- kası, bayrak asmağı ounutmuşlardı. Bu, on yıldanberi alışılmamış bir Dev- let Başkanı karşılamasıydı. . Bütün memurlar vazifeleri başında, halkın hizmetindeydiler ve trafik hiçbir za- man kesilmemişti. Kıbrıs Bir kehanet fKapaktaki Bundan tam 53 yıl önce İngiliz Hü- kümetinin çok genç bir üyesi Lefkoşede şunları o söylüyordu: "O kanaatteyim ki Kibrisin Yunan aslın- dan olan ahalisinin anavatan olarak gördükleri memlekete bağlanmağı is- temeleri açıkkalplilikle, imanla ve hararetle yaşatılacak bir idealdir ve bu sâdece tabiidir. Bu hisler, Yunan Milletini o kadar asaletle vasıflandı- ran vatana bağlılığın bir misâlidir." Kıbrıs Rum ve Yunan basınında yıl- lar yılı tırnak içinde tekrarlanan bu sözler aslında, şöyle devam, ediyordu: "Ancak, kendi hislerine bu kadar de- -inden bağlı olan kimselerin, başka- larının benzeri hislerine hürmet ede- ceklerinden emin olmak isterim. Bu- nunla beraber, bu kimselerin kanaat- lerine Majestelerinin Hükümeti ge- reken hürmeti gösterecektir. Öte yan- dan, Adanın Müslüman (Türk) aha- lisi tarafından ileriye sürülen ve Kib- risin İngiliz işgali altında bulunması- nın Osmanlı İmparatorluğunun par- çalanması sonucunu doğurmaması ve Büyük Britanyanın Ortadoğudaki vazifesinin Sultanın hâkimiyet hak- larının ihlâl edilmemesi olduğu yo- Cumhuriyet) YURTTA OLUP BİTENLER lundaki görüş de, Majestelerinin Hü- kümetince aynı derecede hürmetle nazara alınması gereken bir kanaat- tir." Bu güzel ve akıllıca sözleri söyle- yen genç Sömürgeler Siyasi Müste- şarı, dünya tarihinde yetişmiş en bü- yük devlet adamlarından olan Bü- yük Brityanyanın medarı iftiharı es- ki Başbakan Sir Winston Churchil!'- den başkası değildi. Sir Winston'un bu sözleri dün olduğu gibi bugün de Kıbrıs meselesi hakkında doğrudur. -Tabii, tarihi olayların kelimeler ü- zerinde ogerektirdiği odeğişikliklerin yapılması kaydiyle-. Gerçekten, Kıb- rıs Adasındaki Türk-Rum anlaşmaz- lığı çok eski tarihlerden beri mev- cutta ve bu anlaşmazlık, bir takım ufak farklar dışında, her devirde ay- ni mahiyeti arzediyordu. Tarihçe Adanın 1878'de Osmanlı hâkimiye- tinde kalmakla beraber (| İngiliz işgal ve idaresi altına girmesinden sonra, 1893'te Kıbrıs Rum Cemaati- nin Osmanlı İmparatorluğuna gere- ken nakdi tazminatı vermesi şartiy- le Adanın Yunanistana ilhak edilme- si yolunda çalışan Sir Charles Dilke ile Henry Labouchere' e karşılık, Türk Bakanlığına bir telgraf çekerek "Eno- sis" lehindeki Rum faaliyetlerinden şikâyette bulunuyordu. Bu telgrafta, Kıbrısın Büyük Britanya tarafından terkedilmesi hâlinde ancak Osmanlı İmparatorluğuna dönebileceği de- be», lirtiliyordu. Bu. iddia Büyük Britanya ile Osmanlı İmparatorluğu o arasın- daki 1878 Andlaşması hükümleri ge- reğince tamamiyle haklı bir iddiay- dı. 1902 yılında, yine Rum Cemaati- nin Yunanistanla birleşmek için yap- tığı taşkınlıklar sonunda Ada Teşrii Meclisinin bir eski Türk üyesi. Sö- mürgeler Bakanlığına çektiği bir telgrafta İngilterenin Türk Cemaatini vahşi bir takım mahlükatın tahri- tinin» Kibrisin Yunanistana verilme- si hakkında İngiliz Hükümetine sun- duğu bir muhtırayı, derhâl Türk Ce- maatinin mukabil bir muhtırası ta- kip ediyor ve bu mukabil muhtırada Ada üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti- nin devam edeceği yolunda İngiliz Hükümetinden teminat talep edili- 1914'de, Osmanlı İmparator- düşen üyü Britanya, 1878 Andlaşmasını feshe- dip Adayı tek taraflı bir kararla il-