CEMİYET On gündür Büyükadada konuşulan tek mevzu "Klüp Meselesi". Mo- dadan, dedikodudan, hattâ İhtilâl- den söz açan yek. Atatürk, 6 zaman lar iflâs durumuna düşen İstanbul- daki Yat Klübü, Anadolu Klübünün bir şubesi olmak üzere satın aldırmış. Bu suretle Ankaradaki mevki sahibi dar gelirlilerin yaz aylarında iştirar hatlerini sağlamış. İstanbullu üyeler Yat Klüpte hiç bir, hakka sahip ol- madan otururlar, Ankaralı (o üyelere yapılan 9625 indirme de hoş görülür- dü. Ama dört yıl önce Adada yapı- lan yani bina bahanesi ile yıllık aidat ve giriş ücreti İstanbullular için bir kaç katına çıkarıldı. Har yıl mecbu- ri bağışlar alınmağa başlandı. Üye- ler konforsuzluktan şikâyet ederler- ken en pahalı, en lüks yerlerdeki fiat- lara eşit ücretler öçlemek zorunda kalıyorlardı. Eskiden oda kirasına dahil olan yemek için ayrı para, alın- mağa başlandı. Halbuki oda, kiraları da yükseltilmişti. (Evlerinin bahçesi telâkki ettikleri yerlerde otururken müzikli tarife, denize girmek, içi plaj ücreti ihdas ve icad edildi. bir dertlerine çara arayan İstanbul- lular geçen hafta Ankarada yapılan Anadolu Klübü Kongresine bir heyet gönderdiler. Ankaranın yeni idareci- leri ile İştanbul temsilcilerinin birbi- rini kolayca, anlayıp adeta sarmaş- dolaş olmaları, ara açmak isteyenle- rin bütün ümidlerini suya düşürdü. Eğer Ankaralılar sözlerinde durur, İstanbullulara kendi şubelerini idare etme hakkını tanıyacak olan tüzük değişikliğini yaparlarsa her şey tat- lıya bağlanacaktı. Bi vaz İstanbul Sosyetesinde eski- den olduğu gibi partiler, dâvetler yapılmıyor. Sebebi belli. Bir kısmı çekiniyor, bir kısmı "kemerleri sık- mak" istiyor, önemli bir kısmıma yakınları da ya Yassıadada, ya Da- vutpaşada. Ama sabık iktidar zama- nında Davutpaşada birkaç gün geçir- meğe mecbur kalan Küçük Klüp mensupları Ulagaylar'ın Çubukluda- ki yalısında, geçen Cumartesi gece- si. bir yemek yerdiler. Bu. yemeğin belli başlı özelliği, çağrılanların he- men hepsinin "üniformalı" oluşlarıy- dı. Göze çarpanlar arasında Albay Ze- ki Üter, Yarbay Ahmet Yıldız, Prof. Sarıca ve Ulagay Kardeşler vardı. Hanımlar zarif ama sade giyinmiş- lerdi. Burada da modada hiç konu- şulmadı ve dedikodu yapılmadı. Geç vakitlere kadar "memleket mesele- leri"nden söz açıldı; Çisesi burnunda bir damatken An- > kara Hiltona giren Ulusun genç yazıişleri müdürü Beyhan Cenkçi şon günlerde önüne gelene hep aynı şeyi soruyordu: "Siz bir dergi çıkarmak isteseniz adını ne koyardınız?" Bu- nun sebebi bir süre sonra anlaşıldı. Meğer üç Ulusçu -Fikret Otyam, Beyhan Cenkçi ve Doğan Kasarooğlu- Ankarada haftalık bir "Siyasi Olay" lar Dergisi" çıkarmak kararında imişler. Cenkçi dergiye isim arıyor- muş. Arayan bulur derler, Üç gaze- teci de sonunda dergilerine ad bul- muşlar: "SÖZ" Yakında yayın hayatına girecek olan SÖZ'e ve günlerden beri dergile- rinin hazrlıklarıyla uğraşan üç ga- zeted arkadaşımıza şimdiden başarı- lar dileriz. AKİS, 20 TEMMUZ 1960 33