YURTTA OLUP BİTENLER yamamış, uyuduğa zamanlar da kâ- buslarla uyanmıştı. Üstelik devamlı olarak geçirdiği sinir buhranları se- bebiyle Sırtında ağrılar peydah ol- muştu; Sözün kısası Ayhan Timurta- şın tedaviye ihtiyacı vardı. Yeşil otomobil iki sevgili kardeşi Gülhane (o hastahanesinin kapısının önünde bıraktığında Ayhan Timur- taşın benzi bir parça daha sararmış- tı. İki kardeş otomobilden indiler, doğruca sinir ve ruh hastalığı polik- liniğine yollandılar. Mütehassıs dok- tor bu âşinâ çehrelere icab eden ne- zaketi gösterdi. Genç kadına Beller- gal ve müsekkin ilâçlar verildi. Yo- rulmaması tavsiye edildi. İki kardeş Sinir ve Ruh hastalıkları kliniğinden sonra Röntgen mütehassısını ziyaret ettiler; Orada genç kadının sırt ve bel ağrılarının sebebi keşfedilir ümi- diyle röntgeni âlındı. Sonra iki kar- deş kol kola girdiler ve hastahaneyi terk ettiler. Ancak Ayhan Timurta- şın bir parça daha yorulmuş ve sa- rarmış olduğu dikkati (o çekiyordu. Herşeye, yorgunluğa rağmen iki kar- deş de büyük bir rahatlıkla yola çık- tılar Ve boş bir taksi beklemeğe ko- yuldular. Bu bekleme uzun sürmedi. Önlerinde siyah bir otomobil durdu ve içinden inen iki kişi Koraltan kar- deşlere doğru yürüdü, kendini takdim etti. Siyah otomobilden inen iki kişi emniyete mensup sivil polislerdi ve mâsum bir arzuları vardi: İki kar- deşi o biribirinden ayırmak... Vazifeli memurlar Oğuzhan Ko- Koraltanın Birinci Şubeye kadar zah- met etmesini istiyorlardı. Davet son derede nazik yapılmıştı. Küçük Ko- raltan bu nazik davete icabeti bir vazife saydı. Ancak bu arada Ayhan Timurtaş zaten Bozuk olan asabına hâkim olamamış ve müdahale etmek istemişti. Fakat son dakikada kendi- sini topladı, lüzumsuz müdahaleden vazgeçti. Gülhane hastahanesi ile 1. Şube arasındaki mesafeyi siyah otomobil süratle aldı. Oğuzhan Koraltan 1. Şu- benin mütevazi odasında tahminlerin hilâfına gayet neşeli göründü: Önce üzerindeki eşyaların tesbiti yapıldı. Küçük Koraltanın üzerinden beyaz bir tarak, bir dolmakalemi bir not defteri ve köşesinde O ve K harfleri işlenmiş beyaz bir mendille bir mik- tar bozuk ve kağıt para çıktı. Böylece sakıt iktidarın sabık Mec- lis Başkanının “İş adamı" oğlu haf- tanın sonundaki cuma günü (Amerik- kan Export Line'deki işinden ayrılı- yor ve bir müddet nezaret altında tu- tulduktan sonra vatani vazifesini de yapmadığı radan askere gönderilecekti. Küçük, Koraltan lifle tahsilini yabancı mem- leketlerde ikmal etmiş bu tahsilin Milli Eğitim Bakanlığınca muadeleti tastik edilmemişti. Bu sebeble asker- liğini arkadaşlarından ayrı, er olarak ikmal edecekti. Bu arada Oğuzhan Koraltanın bazı marifetleriyle alâka- lı dosyanın tetkikine de Yüksek So- ruşturma Kurulu tarafından devam edilecekti. Ankaranın taşına bak.. Oğuzhan Koraltanın askerlik evrak- ları tamamlanırken O İstanbuldan 18.40 da kalkan Anadolu Ekspresi Ankaraya iki yeni misafir getiriyor- du. Bu iki kişi D.D. Yoları sabık U- mum Müdürü Sefa Yalçukla, Zorlu Dışişleri Bakanının şahsi dostu ar- matör Ali İpardı. İpar ve Yalçuk İs- tanbuldan trene son derece neşeli bindiler. Ankaraya ifadelerinin alın- ması için götürüldüklerini sanıyor- lardı. Yol boyunca neşelerini kaybet- mediler. Saat 8.40 da tren Ankara garına girince iki ahbab çavuşun renkleri biraz değişti. Ankarada oldukça sı- kıntılı günler (geçireceklerini anla- mışlardı. Hele Ali İpar bir hırçın- laşmış bir hırçınlaşmıştı ki gören basın toplantısı yapıyor zannederdi. Ankaraya kadar polislerin nezaketle söylediklerini aynı nezaketle yerine getiren genç milyoner, Ankaraya a- Oğuzhan Koraltan Soyadından faydalanınca yak bastıktan sonra son derece sinir- li hareket etmeğe başladı. İki ahbab çavuşlar Ankara Emni- yet Müdürlüğüne getirildiğinde saat 9 u gösteriyordu. Eski Genel Müdür- le, genç milyoneri nöbetçi müdürlüğü odasına aldılar. İpar kapıdan girince sağ tarafta bulunan koltuğa yığılır gibi oturdu. Yalçuk ise İparın otur- duğu koltuğun tam karşısına gelen koltuğa âdeta ilişti. İpar ve Yalçuk odada yarım saa- te yakın bekletildiler. Bu arada ge- rekli muameleler tamamlandı ve ka- pıda bekliyen Station Wagon'a binil- di. İpar çok şık gri bir elbise giymiş- ti. Ayağında tek kat siyah ayakkabı- lar vardı. Elbisesine nazaran daha koyu renkte gri bir kravat takmıştı. Bu defa Samsun sigarası içiyordu. Sigarayı filitresine kadar içmeden atmamaktaydı. Yalçuk (kahverengi bir elbise giymişti. Eski Umum Mü- dür ve genç milyoner otomobile bi- nince ön tarafta oturan binbaşı Naz- mi şoföre: "— 228. Piyade Alayına gidece- ğiz evlâdım" dedi. Şoför gaza bastığında arkada otu- ranların kim olduğunu bilmiyor Una neden dolayı 229. Piyade Alayına gö- türüldügüklerini (o biliyordu. Şoförün taşıdığı ilk sanık bunlar değildi. Ar- kada oturanlar milletin kesesinden keselerini dolduranlardı. Soruşturma Kurulunun emriyle durulmaları baş- layıncaya kadar mevkuf kalacaklar- dı. Adaletin yanılmıyan eli İparla, Yalçuka kadar uzanmıştı. Alayın bulunduğu yere gelince o- tomobilden evvelâ İpar atladı. İstan- buldan getirdiği iki siyah ve son de- rece şık çantasını aldı. Bu arada Bin- başının elini sıkmayı ihmal etmedi ve ağır ağır mevkuf olarak kalacağı bi- naya yürüdü. Yalçuka gelince o hiç konuşmamış. Binbaşıyı başıyla se- lâmlamış ve içeri âdeta koşarcasına girmişti. ynı anda mevkuf bulunan bir baba "Koraltan-, iki kardeş -Orhan ve Oğuzhan-, bir eş -Halük Timur- taş-! Lükse alışık bulundukları hal- de kışla hücrelerinde yatan milyo- ner evlâtları! Yassıadayı dolduran- lar, Davutpaşadakiler.. Bu haftanın başında manzaranın yüreklere ezik lik verdiği doğruydu. Ama adaletli kılıcı işlemeye başlamıştı ve suçlular cezalarını mutlaka göreceklerdi. Hâ diselerin en güzel izahı tevkifler baş ladığında, İzmir Kordonundan Yunan bayrağı çeken Muammer Çavuşoğ lunun evinde yapıldı. Yunus Nadinin kızı ve Vedat Diclelinin eşi arkadaş lan İhsan Çavuşoğluna geçmiş olsun demeye gitmişlerdi, İhsan Çavuşoğ AKİS,20 TEMMUZ 1960